Gökçenur Çelebioğlu, Gökçenur Ç.’nin Kırk Beşinci Yaşını Kutluyor
Sen Gökçenur Ç. kırk beş yaşındasın,
dememişler miydi sana
rüzgârda eğilmeyi bilmeyen bir söğüt
kaç yıl dayanabilir ki diye:
hep tersini yaptın
ne zaman verseler öğüt.
Kırk beş yaşındasın
dimdik ayaktasın, hiç öğrenmedin eğilmeyi
ama öğrendin rüzgârla dans etmeyi
ve bırakmayı fırtına içinden geçsin gitsin.
Sen Gökçenur Ç. on beş yaşında
içinde bir güneş patlamış diyorlar,
kırk yaşında soğuma başlamış
ve yaşayan bir karadeliğim ben
deliliğim geçmeyen bir yaz
diye yazacaksın hâlâ yazıyorsan
seksen beşinde.
Şimdi kırk beş yaşındasın.
Hatırladığını sanıyorsun on beş yaşını,
aşıktın, bu kesin:
Sana gülümsediğinde içinde taşlar yuvarlanıyordu.
Şiir sorunlarını çözer sandın,
geriye dönüp baktığında
şiirin sorunlarını çözmekle geçmiş yaşamın.
Beş yaşından beri hep kahraman olmak istedin,
belki çok kitap okuduğun için
belki sevilmek istediğinden
çocukluğunda sevildiğin kadar çok.
Sen, kahramanlar sevilir sanmıştın,
kahramanlar ölümsüzdür, komik,
buna gerçekten inanmıştın.
Yirmi beşinde, yine aşıktın
ve bu kez simyaya merak salmıştın.
Aynı şeyi tersten başarmaya çalışıyordun.
Sen hiç pes ettin mi Gökçenur Ç.
Hep savaştın, hep savaştın.
Kendini inandırdın biri seni çok severse
bir süper kahramana dönüşeceğine.
Bu kadar mı sevilmeye muhtaçtın,
bu yüzden mi herkese içini açtın?
Otuz beşinde, ilk kitabını çıkardığında
ölümün çaresini buldun gibi gelmişti sana.
Zaten her zaman biraz saftın
her zaman biraz şaşkın, biraz bulutlu.
Çok geç anladın, çok geç anladın
yazmakla ölümsüz olunmuyor,
olunmuyor yazmakla mutlu.
Ah! Gökçenur Ç. şiirlerin ve şirketlerinle
kendini bir şey sanmıştın.
Deden öldü, bir şey yapamadın.
Teyzen öldü, bir şey yapamadın.
Doğan öldü, Igor öldü,
içinde bir şeyler öldü,
bir şey yapamadın
ağlamaktan ve yazmaktan başka.
Demiştim ya! Gökçenur Ç.
otuz beş iyiydi. otuz beşlik rakı gibiydin:
dibini bulmuştun, yeşildin, efeydin.
Dünya güzeldi, kafa bir milyon.
Tadında bırakabilirdi hayat seni, olmadı.
Bu yüzden şimdi çizik bir kırk beşlik gibi
dönüp duruyorsun yeni bir şey söylemeden,
hep aynı şarkı, hep aynı şarkı.
Korkuyorsun bir gün annenin de öleceğinden,
hazır değilsin buna,
ama en azından biliyorsun
az şey değildir ağlamak ve yazmak.
Sen Gökçenur Ç. kırk beş yaşındasın,
dimdik ayaktasın, yine de
kütüphanendeki okunmamış kitaplar gibi
birikiyor pişmanlıkların.
Ne o kitapları okuyacak fırsatın olacak,
ne kız kardeşinle ne kadar gurur duyduğunu
söylediğin o şiiri bitirebileceksin.
Çürüyeceksin, çürüyeceksin,
söyleyemediğin sözler de seninle birlikte çürüyecek.
Ah! şimdi kırk beş yaşındasın, olsun,
hâlâ biraz vaktin var,
ya da sen Gökçenur Ç. öyle sanıyorsun.
3 Mart 2016-3 Mart 2017
Gökçenur, Celebrates Forty-five Years of Gökçenur Ç.
You, Gökçenur Ç. are forty-five years old.
Didn’t they tell you
how many years can a willow stand on
if it doesn’t know
how to bend in the wind,
you always upended whenever
they’d preached to you.
You are forty-five
standing upright, never learned to bend
but learned to dance with the wind
and let the storm pass through yourself.
You, Gökçenur Ç. they say
a sun flared in you when you were fifteen,
when you were forty
cooling stage started
and you will write that “I am a black hole
my madness is a never-ending summer”
if you’ll still be writing
when you are eighty-five.
Now you are forty-five years old.
You think you remember your fifteen,
you were in love, that’s for sure:
Stones were tumbling-down in you when she smiled.
You thought poetry may resolve your problems,
When you look back you see
Your life passed resolving poetry’s problems.
You, Gökçenur Ç. forty-five years old.
You wanted to be a hero since you were five,
maybe for reading so many books
maybe you wanted to be loved
as much as at your childhood.
You thought heroes are loved,
heroes are immortal, funny you,
how could you believe in that?
When you were twenty-five you were in love, again,
and this time you’d developed a passion for alchemy.
You were trying to achieve the same thing reversely.
Have you ever surrendered Gökçenur Ç.
You fought, you ever after fought.
When you have your first book published at your thirty-five
it seemed like you have found the cure of death.
Anyway you were always a little ignorant,
always a little confused, a little cloudy.
You found out too little, found out too late:
No one becomes immortal by writing
no one becomes happy.
Alas! Gökçenur Ç. with all of your poems and companies
you thought highly of yourself.
Your grandpa died, you couldn’t do anything.
Your aunt died, you couldn’t do anything.
Doğan died, Igor died,
something inside you died
you couldn’t do anything
other than writing and crying.
You Gökçenur Ç. are forty-five years old.
You stand upright but still
your regrets pile up like the unread books in your library.
Neither you will have a chance to read those
nor you will be able to finish the poem
in which you finally disclose to your sister
how much you are proud of her.
You will decay, you will decay.
Your untold words will decay with you.
Oh! Now you are forty-five years old, be it so,
still you have some more time,
or you Gökçenur Ç. think it so