Kitap Adı: İstanbul’un Antikçağ Tarihi/Klasik ve Hellenistik Dönemler
Yazar: Murat Arslan
Yayınevi: Odin Yayıncılık
Yayın Tarihi: Temmuz 2010
Sayfa Sayısı: XVI + 579
Efsâneye göre, yeryüzünü çevreleyen, tanrıların atası (İlyada, xıv,302), ırmakların babası, derin anaforlu (Odysseia, x, 511) Okeanos ile denizin semeresini simgeleyen ‘ana Tethys’in (il., xıv, 302) oğlu ve kendisi de bir ırmak tanrısı olan Argos kralı İnakhos’un kızı İo, aynı kentteki Hera tapınağının rahibesidir. Hep suya izafe edilen bu kutsal kişilerin soyundan gelen güzel rahibe günlerden bir gün tanrıların ve insanların babası Zeus’un gözüne çarpar ve baştanrı kendisine âşık oluverir. Arkaik Çağ’ın tragedya yazarlarından Eleusisli Aiskhylos’un (i.ö. 525-456) Prometheus desmotes’inde İo bu aşktan rüyasında haberdar olduğunu Prometheus’a şöyle anlatır:
“Geceler gecesi yapayalnızken odamda
Şöyle sözler duyuyordum düşlerimde:
‘Ey mutlu genç kız, niçin yalnızsın
Erkeklerin en yücesi özlerken seni?
Zeus yanıp tutuşuyor senin için,
Aphrodite’nin gerdeğine girmek istiyor seninle.
Zeus’un isteğine karşı koma sakın,
Kalk git Lerna’nın yeşil çayırlarına,
Babanın koyun, sığır otlaklarına,
Git ki Zeus görsün orada seni,
Doysun seni görmeye Zeus’un gözü”(Prometheus desmotes, 640 vd.)
İo bu birliktelik ve başına gelen birçok felaketten önce gördüklerini babasına açar; İnakhos da Delphoi ve Dodona orakllerine danışıp tanrının buyruğuna uyulmadığı takdirde Zeus’un yıldırımıyla soyunun yok edileceğini öğrenince, Olymposlu’nun korkusu kızının sevgisinden yeğin gelmiş olacak ki onu kovmuş, böylece güzel rahibe Lerna Gölü kıyısında Zeus’un koynuna girmiştir.
Çok geçmeden Zeus’un kıskanç eşi, tanrıçaların ecesi Hera bu durumu öğrenir. Bunun üzerine baştanrı, İo’yu karısının kıskançlığından korumak için ineğe çevirir. Latin şair Ovidius (i.ö. 43 – i.s. 17), ünlü eseri Metamorphoses’ta bu başkalaşım ve sonrasında olanları çok güzel dillendirir:
“Sezmiş karısının geldiğini Jupiter, dönüştürdü
Bir ak düveye Inachus’un kızını…” (Metamorphoses, ı, 610 – 611)
Hera, ineğe dönüşmüş İo’yu sürekli rahatsız etmesi için bir sinek yollar. Kaçıp İstanbul Boğazı’nı geçen İo, Prometheus ile karşılaşır. Kafkasya’da zincirlenmiş olan Prometheus, İo’ya gelecekte insan haline kavuşacağını ve onun soyundan Herakles’in geleceğini haber verir. İo oradan Mısır’a geçer ve Zeus tarafından tekrar insana çevrildikten sonra Mısır kralı Telegonus ile evlenir. İo’nun boğazdan geçişinin hâtırâsı, bu su yoluna verilen isimle kutsanır: Bosphorus, yâni inek geçidi…
Boğaz’dan geçerken başka bir armağanı daha olur güzel râhibenin. Bizim Haliç, batılılarınsa “Altın Boynuz” olarak adlandırdıkları içerlek suyun kıyısında Keroessa’yı doğurur. Haliç de ismini işte bu kızdan almıştır: Khrysokeras (Altın Boynuz). Böylece İo, yolculuğuyla hem Boğaz’a hem Haliç’e isim verir. İstanbul sanki sudan doğmuş gibi ilk yer adları bu su yollarına konulur. Sonraları Zeus ve İo’nun kızına âşık olan denizlerin üç dişli yabayı taşıyan kadim tanrısı Poseidon, Keroessa’yla birleşir ve bu birleşmeden İstanbul’un kurucusu Byzas dünyâya gelir.
Bu öyküde her şeyin başlangıcını suyla ilgili metaforların alması ne ilginçtir. Boğaz, Haliç, Poseidon… Eskil çağların basit düşünüşlerinden suya izâfeten berrak aşk öyküleri doğmuş ve İstanbul’u kurmuşlardır.
İstanbul, eski çağlardan bu yana iskân gören, târihsel ve kültürel dokusunun zenginliğiyle tüm dünyayı kıskandıran bir şehir olma vasfını hiçbir zaman kaybetmedi. Aynı düşüncelerle ve bir stratejist olması dolayısıyla Napoleon Bonaparte bütün meselenin İstanbul’a kimin sâhip olacağı olduğunu söylemiş, Çar’la girdiği pazarlıkta O’nun İstanbul’a ilişkin taleplerini “asla kabul edilemez” bulmuş. Zira “İstanbul’a egemen olmak dünyaya egemen olmaktır.”
Kentin târihine ilişkin yerli-yabancı pek çok yazar kalem oynattı ve bugün henüz çevrilmemiş olan yabancı literatürü saymasak dahi İstanbul’la ilgili çeviri ve telif eserler kapsamlı bir kütüphane oluşturacak çeşitliliğe sahiptirler. Bununla birlikte Marmaray Projesi sâyesinde târih öncesine ışık tutan yeni bulguların gün yüzü görmesiyle şöyle bir gerçek de ortaya çıkmıştır: Kentin, – aslında çok uzun bir zaman dilimini kuşatan – eski çağlarına ilişkin kitap çapında yayınların dilimizde –yok denecek kadar- az olması… İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Oğuz Tekin’in değerli fakat mütevazı çalışmaları hâricinde şehrin bahsi geçen çağlarına ilişkin akademik nitelikli derli toplu bir telif eser yayınlanmış değildir. Neyse ki bu eksikliği, Akdeniz Üniversitesi Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü öğretim üyelerinden Doç. Dr. Murat Arslan, son derece zengin içerikli bir kitapla giderme yolunda başlangıç teşkil edecek önemli bir adım atmıştır. Murat Arslan, daha önce yayınlanan yüksek lisans[1] ve doktora[2] tezleri hâricinde Arrianus’un Karadeniz’e ilişkin bir eserinin[3] Hellence’den yaptığı çeviri ve incelemesiyle dikkate değer bir bilim adamı olduğunu ispatlamış, ortaya koyduğu eserler – akademik niteliklerine rağmen – dar bir akademik çevrenin dışında da rahatlıkla okunabilmesiyle daha da önem kazanmıştır.
Odin Yayıncılık’tan çıkan son kitabı “İstanbul’un Antikçağ Tarihi” adını taşımakta, kentin Klasik ve Helenistik dönemlerini içeren, önemli oranda primer kaynakların kullanıldığı zengin bir kitaplık uğraşına dayanmaktadır. Arslan, kitabın kapsamı konusunda gittiği dönemsel sınırlamayı, İ.ö. II. Yüzyıldan itibaren Roma’nın müttefiki (civitas foederata) olan kentin Roma İmparatorluk çağından sonra siyâsî bağımsızlığını yitirmesi sonucu târihsel gelişimini başka bir çerçeve içinde (Roma Tarihi) ele alma zorunluluğuyla açıklamış. Umarız şehrin eskiçağ tarihine dönük çalışmalar yapmak isteyen bilim insanları için bu açıklama bir uyarı teşkil eder ve kentimizin –özellikle – Latin istilâsına kadar olan dönemini ihtiva eden bilimsel monografilere ilham verir.
Arslan’ın kitabı önsöz, teknik ve terminolojik açıklamalar dışında kentin kuruluşu ile Boğaz’ın târihsel coğrafyasına ilişkin “Giriş” bölümü dışında üç ana bölüme ayrılmış. Siyâsal Gelişmeler başlığını taşıyan birinci bölüm Klasik ve Hellenistik dönemde meydana gelen yaklaşık 500 yıllık olayları – Dareios’un İskit Seferi’nden Cumhuriyetin çözülüşünü başlatan Roma İç Savaşları’na kadar – ele alan iki alt bölümden oluşmuş. İkinci bölümde ise şehrin idârî ve iktisâdî yapısı ile kültür târihine değgin konular işlenmiş. Sikke sistemi, tarım ve hayvancılık, balıkçılık ile kentteki yapı ve surlar, boğazın her iki yakasındaki kült ve limanlar incelenmiş. Üçüncü bölümü oluşturan “Sonsöz”ü ise zengin bir bibliyografya ile “Dizin” takip ediyor.
[1] Antikçağ Anadolusu’nun Savaşçı Kavmi Galatlar (Arkeoloji ve Sanat Yayınları), 2000.
[2] Roma’nın Büyük Düşmanı Mithradates VI Eupator (Odin Yayıncılık), 2007.
[3] Arrianus’un Karadeniz Seyahati/ARRIANI PERIPLUS PONTI EUXINI (Odin Yayıncılık), 2007