Fuat Eren’in ikinci şiir kitabı olan Belki Stockholm’de Bir Banka Soymalıyım Epona Yayınları tarafından 2022 yılının kasım ayında yayımlanarak okuyucuyla buluştu. 2023 yılında Kayıp Rıhtım’ın anketinde şiir dalında en yüksek oyu aldı ve ardından yayınevi tarafından senesi dolmadan ikinci baskıya gittiği duyuruldu.
Kitabın içeriği üç ayrı bölümden oluşuyor. Bunlar “Amorf”, “Her Kapı Kendi Sesiyle Kapanır” ve “Gemisini Kaybetmiş Çapa”. Amorf, bilindiği üzere en genel anlamıyla biçimsiz anlamına gelen bir kelimedir. Maddenin taneciklerinin düzensiz olma durumu da denebilir. Buna göre şiirin “kalıbına dolup şeklini alıyorum” (s. 11) dizesiyle başlaması sıradan bir başlangıç değil elbette. Okur, daha kitabın ilk mısrasında biçimi olmayanın kalıba girmek isteğiyle yüzleşiyor. Biçimsiz olan girmeye çalıştığı formla kendi yaşam alanını kurmayı düşlüyor. Tıpkı bulutlarla bütünleşen kuşlar gibi. Varlığını arayışa adayan o tiz ses, okuru her yandan kuşatıyor. Başta dolmadığı hezeyan edilen o kalıbın bol gelmesi ve buna tezatla evrenden taşan amorf da rastlantı değil. Anlatılmak istenen tam da bu, belki de sadece o kalıba dolamama, onu dolduramama, oraya ait olamama hâli; yeni arayış, zorunluluktan kaçış ve en temelinde saklı özgürlük. Şair, aslında hepimizin içinde yer alan, insanın en gerçek mayası olan kutlu arayışı eşelemiş.
Mavi kuş, eser boyunca bizlere eşlik ediyor. Şair her ne kadar lirik anlatımıyla sakin bir denizde yüzüyormuş hissi uyandırsa da okuru alıp okyanuslara, hatta başka evrenlere tereyağından kıl çeker gibi taşıyor. Tıpkı dip akıntısı gibi. Bu nedenledir ki, rotasını kaybettiğini sanmaması için ona mavi kuşu kılavuz etmiş. “Otopsi”de “mavi bir kuştur elimden uçup giden” (s. 18) dizesiyle ilk kez gördük onu. Devamındaki şiirlerde mavi ve kuş imgeleri yer yer bazı şeyleri işaret ederken “Arada Bir” adlı şiirinde parlak kanatları siluet gibi geçiyor gözlerimizin önünden. “ne kadar parlak uçarken kanatların, ben toz toprak içinde, ben hep buradayım” (s. 28). “Boşluk” ta, “kafeslere sığmıyor varlığın” (s. 32) derken, “Mavi Biten Öykü”de, “sürekli susan kuşun dili nasıl anlaşılır” (s. 62), “bir avuç kelimeye sonsuz anlam nasıl sığar, mavi biten öykü, bitimsiz bir şiirin başlığıdır ancak” (s. 63) diyerek mavi ve kuşu yeniden ayırıp ayrı yönlere uçuruyor. Bir çeşit veda ediyor, okurla da vedalaştırıyor.
Eser boyunca yer yer karşımıza çıkan diğer mesele de canlıya destek olan, iskeletin hareket etmesini sağlayan kas sistemi. İlk olarak “Amorf”ta karşımıza çıkıyor. “esîr içinde, bütün hayallerde kramp” (s. 13). “Otopsi”de “kaslarım yanık, soluğum kesik”(s. 17), “yorgun ve yanık kaslarım, sonra her yer bana yabancı” (s. 20), Sonyaz’ da “şiir üzülür, şiir yorulur senin yerine, gerilen kaslarım ve beceremediğim gülüşler” (s. 37). İnsan, çocuk yaşlardan itibaren hayaller âleminde gezinmeye başlar. Birçoğumuz uyumadan önce kurduğumuz çocukluk hayallerimizi bugün bile hatırlarız. Bir kısmı gerçekleşmiştir belki, bazılarıyla ayrı yollara düşmüşüzdür, birazını da halen kurmaya devam ediyoruzdur. İşte o devam eden hayalin içimizdeki tutsaklığıdır belki de yaşam, çöl serabında görünen bir damla su gibi. Susuzluktan dilimiz, damağımız kurumuştur artık, işte kramp! Hareketsiz kalmak istiyor şair de. Ya tamamen kapatmak bu hayal televizyonunu ya da tamamen içine girmek ve öylece kalmak. Çünkü bizim dalgalarla boğuşa boğuşa güçsüz kalan kollarımız, bacaklarımız, iskelet sistemimiz var. Zaman zaman güçten düşen, aldığı darbelerden yılgın. Tam teslim olmaya hazırlanırken son anda ortaya çıkan o yaşam arzumuz. İçimizde bunlar olurken ömrümüzü bazen sayıklamalarımızla, bazen tavus kuşu misali kanatlarımızdan bir haber ayaklarımızı seyrederek tamamlıyoruz.
“Belki Stockholm’de Bir Banka Soymalıyım”da siyasal, toplumsal ya da ekonomik nedenlerle doğduğu topraklara yabancılaşıp sürgün ruhla oradan oraya savrulanların yol azıkları, göçleri de anlatılıyor. Tarih boyunca pek çok acının mirası olan ayrıklık, ötelenmişlik, itilmişlik duygusu incelikle eşlik ediyor. Okur, loş bir ışıkla irdelemeye çalışıyor sözcükleri. “bir ülke kurmak istiyorum, tek kişilik” (s. 13) dizesinde de benzer anlamla otoriteye karşı duruş, çoğunluğa karşı teklik arzusunun vurgulandığını söyleyebiliriz. “yeniden koyuyorum ismini yolculukların” (s. 17) dizesinde daha evvel çıktığı yolculukların sonunun arzu ettiği yere varmadığı, şimdi başlangıca geri döndüğü, ancak vazgeçmediği ve yeniden ilk kezmiş gibi şevkle aynı yolculuğa hazır olma hâlini okuyoruz. “selam ederim koparıldığım okyanus” (s. 22) eserde sürgün duygusunu en göz önüne seren mısradır denebilir. Zorla sökülmeyi, atıldığı o yerde halen ait olduğu yerin ya da insanın yörüngesinde ateş böceği misali yanıp sönme hâlini anlatmaktadır.
Şiirde bazen sözcük çözümlemesiyle yürünürken, bazen de hiçbirisinde anlatılan şey bulunmaz. Kimi şiir bittikten sonra anlam saklandığı yerden çıkar. İçimize incecik sızı bırakır. Belli belirsizdir. Söylenebilir, susulabilir. Ayandır, gizdir. Orada saklambaç oynamaya devam edebilir. Özgürdür. Hiçbir zaman gerçekliğinden emin olamamakla birlikte, birden fazla şey de anlatabilir. Hatta her okur içinden kendine özel olanı bulur ve alır. Belki Stockholm’de Bir Banka Soymalıyım tam da böyle bir eser.
Şairin kitap genelinde çeşitli tekniklerden de yararlandığını görüyoruz. Hem kitap bütünündeki ses kurgusu, hem farklı şiirlerde görünüp kaybolan leitmotif detayları kuşkusuz en belirgin tarafıdır. Kitapta yer alan üç bölümde de şiir dilini ele geçiren ritmin varlığını görüyoruz, işitiyoruz. Tüm şiirlerde ortak bir dil, Fuat Eren’in kendi has üslubu bulunuyor.
Eserdeki en temel temalardan birisi de doğa. Şairin neredeyse tüm atmosferi bunun üzerine kurduğunu görüyoruz. Ölüm, ayrılık, aşk, sürgün, özlem gibi tüm duygularını doğadaki canlı, cansız varlıklar üzerinden pay ederek anlatıyor. Yazgıya, yaratıcıya sorulan soruların yanıtlarının metafizik, mistik anlatımla aralandığını görüyoruz. Kısacası Belki Stockholm’de Bir Banka Soymalıyım en temel anlamıyla kainatta kendini, kendinde kainatı arayan bir kitap. İstisnasız tüm şiirler ayrı ayrı başka tasaları sırtlanmış olsalar da paydada aynı arayışın neferleri. Bu harikulade, ince işçilikli eserin Kayıp Rıhtım’ın anketinde şiir dalında okuyucusundan en yüksek oyu almasının boşa olmadığını her şiirde ayrı ayrı görüyoruz. Son olarak Epona Yayınları tarafından ikinci baskıya ulaşan bu kitabı tüm okurlara tavsiye ediyorum.