Her sabah uyanıp işyerlerimize gidiyor, orada günümüzün hatırı sayılır bir kısmını geçiriyor, çeşitli araçlarla yeniden evimize dönüyor, ailemizle iyi kötü yaşayıp gidiyor, bazen birilerini sevip sonra onlarla ayrılıyor, fırsat buldukça arkadaşlarımızla sohbet ediyoruz. Offline ve online hayatlarımızın istediklerini, dünyanın bize biçtiği rolün gereğini yaparken zaman da akıp gidiyor. Ben zaman geçip gittiğinde bizden, hepimizden geriye kalanın “kendi hikâyelerimiz” olmasını çok önemsiyorum. 2016’da ona nasıl âşık olmuştum, 2020’de bir başkasına sarılamıyor olmak beni neden çaresiz hissettiriyor? İnsana dair en temel ve en basit şeylerin, sıradan hayatın, günlük yaşamımızdaki duyguların, “akmadığı halde bir serinlik veren çeşmelerin” yanından geçmenin büyük bir değerinin olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz gittikten sonra hayatlarımızın nasıl olduğu hikâyelerimizle anlaşılacak. Tam da bu sebeplerden dolayı okuduğum romanlarda, şiirlerde, öykülerde bu izi sürebildiğim isimler benim için oldukça kıymetli. İbrahim Halil Çelik’in Korkunç Beyaz’ı, Baran Güzel’in Her Kötü Geceden Sonra’sı son kitaplardan ilk aklıma gelenler. Hayatın tam ortasından gelen ve tam olarak bu zamanın içindeki bizi gösteren hikâyelerin bendeki yeri ayrı oluyor. Dün akşam Halil Yörükoğlu’nun öykü kitabı Kaçış Rampası’nı bitirdiğimde mutlu oluşum bu sebepten.
2017 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödüllerinde “Dikkate Değer” bulunan Halil Yörükoğlu’nun ilk öykü kitabı Ekim 2020’de Sel Yayınlarından çıktı. Öyküler boyunca çarpıcı sahneler ve duru bir dille “bizim” hikâyelerimizi okuyoruz. Kitabın ilk öyküsü Gözleri Fettan Güzel, bizi daha ilk satırlardan vuruyor. İnsan olmanın tutkusu ve mücadelesiyle, yaşamak denen şeye hak ettiği kadar güzel sarılan adamların hikâyesi bu. Yaşamak deyince ölüm eksik olmasa da bu durum herhangi bir sorun teşkil etmiyor. Bedeli ödenmemiş, uydurulmuş, yapay kahramanların öykülerinin karşısında yenmiş tabaklardan fal bakan garsonların hayatı, güzelliğini her türlü belli ediyor.
Halil Yörükoğlu’nun kahramanları işyerinde, sokakta, toplu taşımada, bir taksi durağında karşımıza çıkan “bizden” birileri. Aynı yaşamanın ortasında, benzer açmazlarla karşılaştığımız sahici insanlar. Hikâyeler aynı zamanda bizim de başımızdan geçiyor. Okuma performansımıza hayatımız ve anılarımız da eşlik ediyor. Yâsin öyküsü bu anlamda yaygın bir karşılığı olan öykülerden. Kahramanın yaşadığı gerilim toplumsal bir anıyı uyandırıyor. İyi Biri de sosyolojik olarak dikkate alınması gereken öykülerden. Trans bireyin bindiği taksicinin özelde ve genelde geliştirdiği yorum değişimi çarpıcı bir analiz sunuyor.
Göstermelik savaşlarla yerinden edilip denizlere sürülerek, yapay virüslerle öldürülerek panayır-yaşama dair sistematik bir kıyım çoktan başladı. Transhümanizmin eşiğindeyiz, insansız dünyaya çok da bir şey kalmadı. Yapay zekâların fink attığı, ortalıkta sadece bir avuç gerçek insanın kaldığı o filmler distopik gelmiyor artık. “Gerçek, samimi ve doğal” olanın giderek azaldığı dünyamızda yazılan bu metinlerin, bizden geriye kalan değerli şeyler olacağına inanıyorum ben. Kaçış Rampası’ndaki #insanhikâyeleri gibi.