Köz
İnsanın yüreğinde, geçen zamana karşı
Her zaman diri, bir parlak köz vardır
Kar Altında Gazel, Metin Altıok
“Bitti mi,” dedi kadın.
“Henüz değil,” dedi adam. “Çok az kaldı.”
“Ne kadar az,” diye yutkunarak sordu kadın.
“Hani köyde, sabah ateşine köz saklamak için közün üzerini külle kapatırdık ya…”
“Evet hatırlıyorum. Bazen kül olur, sabaha kalmazdı.”
“Eğer kibrit, çakmak yoksa olay olurdu,” diye tamamladı adam.
“Olmadığı zamanlar da olurdu tabii,” dedi kadın.
Adam yutkundu. Kadına baktı. Kadın adamın gözlerine. Adamın deniz gözlerinde batan bir güneş ve o güneşe doğru uçan martılar.
Kadın gözlerini çekti o martılardan. Kadının gözlerinde yemyeşil bir orman… Uzun, upuzun bir fırtınanın habercisi bir rüzgâr ağaçların göğe değen başlarını birbirine vuruyordu. O ağaçların ikisinden birer yaprak düştü, yaş olup kadının gözlerine oturdu, sonra süzüldü yanaklarından aşağı.
“Belki,” dedi kadın, “bir nefes gerek o közü diriltmeye.”
“Belki,” dedi adam, “iki nefes bir olursa…”
Yutkundu sonra. Nemli gözlerini kadından sakınarak, başını kaldırıp batan güneşe baktı.
Yas
Gülmeyin.
Aramızda annesi ölmüş biri var.
Nefsi Müdafaa
Kocamı öldürdüm. Artık huzurla uyuyabilirim. Ölüm korkusu yaşamadan.
Bile İsteye
“Sen kendini bile isteye ateşe atmadın mı, ” dedim.
“Evet bile isteye attım ama…” deyip duraksadı. Cümlesini tamamlamasını beklemedim.
“O halde ne oduna, ne köze, ne de aleve sitem etmeye hakkın var,” dedim.
“Ama yine de…” deyip yutkundu. Cümlesini bitirmesini bekledim. Söyleyeceğimi söylemiştim zaten.
“Ama yine de insan en azından o yangına bir kuşun gagasıyla su taşıması misali bir şeyler bekliyor bir yerden, birinden,” dedi.
Sesindeki titreme geçmişti. Söyleyecek bir şey aradım zihnimin çekmecelerinde. Bulamadım. Sadece sustum.