Yazar Suat Derviş’in kaleme aldığı Hiçbiri adlı roman, sevgi, sevgisizlik, aşk teması ile aile bağlarını sorgulamaktadır.
Romanı çeşitli yönleriyle ele alarak yazımıza başlayalım. İlk olarak romanın öne çıkan karakteri Cavide’yi incelememiz yerinde olacaktır.
Cavide’nin yaşamını dört farklı döneme ayırabiliriz. İlk olarak annesinin Danyal’a aşık olup evi terk etmesinin ardından yaşadığı duygusal boşluğun olduğu dönem, ikinci olarak babasının Avrupa’ya gidip Cavide’yi yalnız bırakmasının ardından halasının yanında yaşamak zorunda bırakıldığı dönem, üçüncüsü aşık olduktan sonra hayata bakışını sorgulayıp değiştirdiği dönem, dördüncüsü ise anne ve babasıyla empati kurmaya çalıştığı dönemdir.
Cavide’nin, annesi tarafından terk edildikten sonra yaşadığı duygusal boşluk ve annesine karşı öfkesi, romanın ilk bölümlerinin belirgin özelliklerindendir. Annesi aşkı için evi terk etmiştir etmesine ama kızına mektuplar yazmaya devam etmektedir. Cavide’nin küçük yaşlardan itibaren annesine olan öfkesi hiç bitmemiştir. Cavide, yaşadığı ilk dönemde hayatta kimseyi sevmeyen, insanlara karşı öfkesini her zaman ayakta tutan bir genç kız olmasıyla dikkat çeker. Hayatta tek güvendiği kişi aile doktoru Süleyman Paşa’dır. Paşa’yla dostane bir ilişkileri vardır, yaşadığı sıkıntıları ve sevinçleri Ona anlatıp, rahatlar.
İkinci dönemi ise babası tarafından terk edildiği dönemdir ki bu dönem Cavide için halasının yanında yaşamak zorunda bırakıldığı bir sürece denk düşer. Halası Suzan, eşi Muhsin ve kızı Neriman’la birlikte yeni bir hayata başlayan Cavide, Suzan’ın kendisini sevmemesi nedeniyle duygusal bir boşluk yaşamaya devam eder. Suzan, kızı Neriman’ı her zaman kollayıp, Cavide’ye karşı da ön yargılı davranır. Bu süreçte pek çok arkadaş edinen Cavide, arkadaşlarından İhsan’ın kendisine aşık olmasıyla birlikte yeni bir döneme girer. İhsan’a ilgi duymamaktadır aslında. İhsan ise öncesinde çirkin biri olarak gördüğü Cavide’ye zamanla aşık olur. Neriman ise İhsan’ı sevdiğini düşünmektedir, ancak aslında İhsan’ı sevip sevmediğinden bile tam olarak emin değildir.
Cavide’nin üçüncü dönemi İhsan’ın babası Selim Paşa’ya aşık olduğu dönemdir ki yaşadığı bu süreç hayatı farklı tanımlama ve anlama çabasına giriştiği bir dönem olarak da dikkati çeker. Selim Paşa’ya aralarındaki yaş farkına karşın aşık olan Cavide, hissettiği her şeyi Onunla paylaşır. İçinden nasıl geliyorsa öyle hareket eder. Selim Paşa da Cavide’ye aşık olmuştur. Sık sık bir araya gelirler. Burada Cavide’nin yaşamında kırılma yaratan bir süreçle birlikte İhsan’ın Cavide’yi sevdiğini babasına açıklayıp, babasının da oğlu ile aşkı arasında kaldığı bir dönemdir ki Selim Paşa burada Cavide’yi hiçe sayarak oğlunun safında yer alacaktır. Cavide, Muhsin’den kendisini istemesi için Selim Paşa’yı beklerken, Paşa’nın oğlu için kendisini istemeye geleceğini öğrenmesiyle birlikte büyük bir şok yaşar. Cavide artık hayatta hiç kimsenin kendisini sevmediğini düşünmeye başlar.
Romanın en öne çıkan temalarından biri de geleneksel değer yargılarıyla çatışan bir kadının aşkı için verdiği mücadeledir ki bu durum Suat Derviş’in kaleminden destansı bir anlatıya dönüşmektedir. Yazar, gerek Fosforlu Cevriye’de gerekse de pek çok öyküsünde işlediği güçlü kadın karakterlerinden birine de bu romanında yer verirken, Şefika’nın yaşadıklarını, hissettiklerini, aşka ve sevgiye bakışını, aile bağlarını sorgulayışını da bütün detaylarıyla okuruna sunar.
Romanın dikkat çekici yönlerinden biri de Cavide’nin aile doktoru Süleyman Paşa’yla geliştirdiği dostluktur. Süleyman Paşa, annesini de yakından tanımış, onun da her zaman yanında olup dostluğunu göstermiştir. Cavide’ye sık sık annesinden söz eder. Cavide’nin halasının evinde yaşadığı sıkıntılı dönemleri atlatmasında önemli bir etkisi olan Süleyman Paşa, yaşadığı bütün olumsuz koşullara karşın Cavide’yi ayakta tutan önemli biri olarak dikkati çeker.
Yaşamda her zaman iyilere yer yoktur. Bunu çokça da deneyimlemişizdir. Cavide’nin halası Suzan ile kızı Neriman, romanın olumsuz tipleri olarak değerlendirilebilir. Cavide’nin babası ile Muhsin ise geleneksel aile yaşamını içselleştirmiş tiplerdir. Gerek Suzan’ın gerekse de kızı Neriman’ın Cavide’ye karşı tavrı, iyilik kötülük kavramlarını da okura sorgulatan bir işlevle, kurguyu derinleştirmektedir.
Yazar Suat Derviş’in karakter ve tipleri, son derece canlı ve hayatın içinde kişilerdir. Romanı okurken, karakterlerin ruh halini ve konaktaki ailenin yaşantısını onlarca yıla yayılan bir seyir içerisinde adım adım inşa eden yazarın etkisinde kalmamamız mümkün değildir. Roman boyunca aile ilişkilerinin nasıl kurulduğunu bütün detaylarıyla önümüze seren Suat Derviş, karakterlerinin ruh halini de yaşanan çeşitli olaylar üzerinden çözümleyerek okuruna sunar. Okur romanın sayfalarını çevirirken, beyaz perdede bir filmi izliyormuşçasına kanlı canlı karakterleri okumanın keyfini yaşar.