Menekşe Toprak’ın birkaç yıl önce, “Temmuz Çocukları” adlı romanını okuyup beğenmiştim. “Dejavu” adlı roman çıktığı zaman Suat Derviş’in de bu romanın karakterlerinden biri olduğunu öğrenmiş, yazarın romanlarını okumuş biri olarak bu kitabı daha da merak etmeye başlamıştım. Araya başka şeyler girdikçe ister istemez romandan uzaklaşmak zorunda kalmıştım. Birkaç ay önce kitabı alınca okuma programıma dahil etmiştim.
Menekşe Toprak’ın kaleme aldığı “Dejavu” adlı roman; Suat Derviş’in Berlin’de yaşadığı dönemleri anlatmasının yanı sıra, 2020 yılında yine Berlin’e bir bursla gittikten sonra, Suat Derviş’in kayıp romanını kütüphanelerde arayan yüksek lisans öğrencisi bir kadının yaşadıklarına da odaklanmaktadır.
‘Dejavu’ yaşadığını düşünür
Romanı daha yakından incelemekte yarar var. Öne çıkan karakterlerden biri Suat Derviş iken, yazarın kardeşi Hamiyet de romanda önemli yer tutar. Yazar Hamiyet’in evlenmesinin ardından İstanbul’a dönmek zorunda kalır. Babiali Yokuşu’ndan çıkarken, elinde baston olan adam yazara selam verir. Sokakların yanı sıra, insanların görünüşlerinin de Berlin’deki ortama ne kadar benzediğini düşünür. Burada bir “Dejavu” yaşadığı sonucuna varır. Bunun nedeni de bu anları sanki daha önce yaşamış gibi hissetmesidir. Almanya’dan Fransa’ya gitmek zorunda kalıp Türkiye’ye gidişleri de okura aktarılırken, yazar aslında bütün bunları hiç yaşamadığını düşünmektedir.
Evlenip Danimarka’ya yerleşen Hamiyet, çok mutlu geçirdiği evliliğinin ilerleyen yıllarında eşi Vikon’un, Suat Derviş ile Reşat Fuat hakkında düşündüklerini öğrenince evliliğini bitirir. Hamiyet, komünistlere karşı son derece muhafazakâr görüşleri olan Vikon’u, daha önceden nasıl iyi tanıyamadığını düşünür.
Hamiyet’in Berlin’e dönmesinin ardından Hitler’in giderek güçlenmesi onlar için artık Almanya’da kalma koşullarının ortadan kalkmasına yol açar. Yazar ve kardeşinin Almanya’da yaşadıkları yıllara da ayna tutan bu roman, Suat Derviş’in “Bir Haremağasının Hatıraları” adlı romanı yazma sürecine dair de önemli bilgiler vermektedir. Almanların talebiyle sarayda geçen bu romanı iki hafta gibi kısa sürede kaleme alan Derviş, geceli gündüzlü çalışarak ayakta duramayacak hale gelmesine karşın yazmayı bırakmaz. Bu roman kısa sürede yazılmış olmasına karşın, edebi bütünlüğü olan, günümüzde de içerik ve kurgusuyla da beğenilen romanları arasındadır.
Kayıp romanın izinde
Yüksek Lisansı’nı aldığı bursla birlikte Berlin’de yapan kadın, Suat Derviş’in izinde kütüphanelerde araştırmalar yaparak yazarın kayıp romanını arar. Suat Derviş’in yaşadığı sokaklarda dolaşarak yazarın neler düşündüğünü, yazdıklarını nasıl kurguladığını anlamaya çalışıp tahminler yürütür. Üniversiteden görevli olarak Berlin’e gelen bu kadının çeşitli yönleriyle anlatıldığı bölümlerde ailesiyle olan ilişkilerinden, annesiyle yaşadığı sorunlara kadar pek çok konu ele alınır. Bursunun kesilip üniversiteden atıldığını bildiren bir mail almasıyla birlikte bütün hayatı tamamen değişecektir.
Kadının Berlin’de yaşama koşullarının ortadan kalkmasıyla birlikte burs bulma arayışları da sonuç vermez. Almanya’da aynı arkadaşı Kenan gibi bir süre kaçak yaşayıp yaşayamayacağı üzerine düşünür. Aynı Onun gibi Alman makamlarına intikal eden bir davayla birlikte orada kalma koşullarını nasıl zorlayabileceği üzerine de fikir yürütür. Çünkü Kenan da benzer süreçleri yaşamış, kazandığı davanın sonucunda Almanya’da oturma iznini alabilmiştir.
Suat Derviş’in Berlin günleri
Suat Derviş’in edebi serüveni de Berlin günleri bütün detaylarıyla anlatılırken, yazarın roman ve öykülerini yayımlatma konusunda yaşadığı zorluklar da ayrıntılarıyla dile getirilir. İstanbul’daki edebiyat ortamına da göndermeler yapılan bu süreçlerde Suat Derviş’in, Alman Emperyalizminin yükselişi ile Nazilerin adım adım iktidara gelişini de bazı veriler üzerinden çok önceden fark etmesi dikkate değerdir.
Romana ilişkin bütün bu detayları okurken, Menekşe Toprak’ın son derece sürükleyici bir dil ve kurguyla, zaman zaman düşsel bir anlatı evreni kurduğunu da söylemem abartı olmaz. Edebi birikimini bu romana kattığını her satırında hissettiren yazarın, başka romanlarını okumam için beni cesaretlendirdiğini de söylemeliyim.
Yazımı Menekşe Toprak’ın “Dejavu” adlı romanını okurken aldığım edebi tatların keyfini yaşarken, gerek karakterleri, gerekse olay örgüsüyle okuru kolayca etkisi altına alan bu romanı bütün edebiyatseverlere önererek bitireyim.