Okumak… Kimi zaman bilmediklerimizi öğrenmek için, kimi zaman gerçeklerden kaçmak için, kimi zaman da gerçeğin bizzat ortasında bulunmak istediğimizde yaptığımız bir eylem. Ferit Edgü diyor ya “çünkü yazmak da bir eylemdir.” diye ben de “yazmak kadar okumak da bir eylemdir.” diyerek okuyorum.
Okuma serüvenim ortaokul yıllarında başladı. Lise ve üniversitede bugünüme kıyasla çok daha az okumuşum. Son birkaç senedir ise oldukça yoğun okumalar yapmaya, farklı yazarları tanımaya başladım. Okuma yelpazemi genişlettim bir bakıma. Bunda dâhil olduğum okuma gruplarının etkisi yadsınamaz. Okuduklarımız üstüne konuşmak, zaman zaman kitabın yazarıyla dahi sohbet edebilmek de bir okur olarak beni oldukça geliştirdi diyebilirim. Farklı türlerden okumaya, beslenmeye çalışsam da geçtiğimiz yıla şöyle bir dönüp baktığımda yine öykü ve roman üzerine yoğunlaşmışım. Özellikle öykü, geçmiş yıllarıma oranla nicel anlamda bir hayli artmış.
Aşağıda 2021 yılında heybeme dolan kitapların bir kısmından tür ayırt etmeden bahsedeceğim.
- Ödlekler Cesurdur – William Saroyan (Aras Yayıncılık)
Öykülerden anladığım kadarıyla, henüz bir kitabını okusam da, Saroyan’ın savaş karşıtı olduğunu söyleyebilirim. (Ödlekler çok güzel öyküydü.) Bunlar dışında yabancı bir ülkede azınlık olmak, eğitim sistemi, kiliseler gibi konular da öykülerde mevcut. Saroyan’ın dili de çok sade. Akıcı ve sıcak bir anlatımla beraber zaman zaman mizahı da kullanmış.
- Sus Barbatus! 1 – Faruk Duman (Yapı Kredi Yayınları)
Yazarına 2019 Orhan Kemal Roman Armağanı, Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü kazandırmış bir eser. Karlar içinde güçlükle yürüyen iki kişiyle açılıyor kitap. Her yer alabildiğine beyaz, alabildiğini soğuk, alabildiğine buz… Sonradan öğreniriz ki bu iki kişi Kenan ile hamile eşi Zeynep’tir. Çok soğuk bir kış geçiren köyde Kenan ve Zeynep hem açlıkla hem de soğukla mücadele edecektir. Kenan, bir avcı kahvesinde domuzların ecnebi lokantalarına güzel paralara satıldığını duymuştur. Bu sebeple ormana domuz avlamaya çıkar. Kenan’ın doğayla mücadelesi ve sakallı bir domuz türü olan Sus Barbatus’la yollarının kesişmesi bu döneme rastlar.
Kitapta sadece Kenan ve Zeynep’in öyküsü yoktur. 80 darbesi öncesi hava da verilmek istenmiştir. Belki de o soğuk ortam soğuk bir hava ile verilmiştir. Güzel günleri düşleyen devrimci gençler, onlara arka çıkan Mustafa öğretmen, işkenceden öldü diye bırakılan Aynur, onlara karşı olan komutan, Atalay, Kadir Ağa gibi karakterleri de okuruz. Askerlerin eline yaralı olarak geçen Faruk ile komutanın eve kapattığı Aysel’in ilişkisi ise bambaşkadır. Bunlar dışında Sus Barbatus, kurt, kartal, Karagöz (köpek) ve başlı başına “kar” birer karakter olarak yer almıştır eserde.
Eserin dili ise oldukça sadedir. Yer yer masalsı bir anlatımla da karşılaşırız. Mekânlar da bu masalsı anlatıma uygun olarak K.şehri, Ç.Gölü, A.Dağları şeklinde verilmiş.
- Kamburuma Üç Sebep – Recep Kayalı (Bilge Kültür Sanat)
Öykülerin birçoğunda babalık veya babalarla ilgili durumlar mevcut. Babalarından utanan çocuklar, çocuklarını sağaltmaya çalışan babalar…
Öyküleri tek bir kelimeyle ifade edecek olsam galiba benim için “dışlanma” , “ötelenme” olurdu. “Kamburuma Üç Sebep” öyküsünde ötelenen baba, “Gökte Uçan Hüma Kuşu”nda ötelenen kız çocuğu, “Persona Non Grata”da ötelenen şair, “Önce Dağlar Kar Tutar”da ötelenen baba ve evlat, “Çürüyen Gölgeler Sonatı”nda ötelenen Eyüp, “Fikret Üçlemesi”nde ötelenen domuzlar ve “Kenan Üçlemesi”nde yaşadığı iç sıkıntılarından dolayı kendini ötelemiş bir Kenan…
Öykülerde beğendiğim başka bir şey yazarın aralara serpiştirdiği çok hoş benzetmeler oldu. “Azı dişindeki oyuğu diliyle yoklar gibi kurcaladı kalbini.”, “Dağların rahminden gelen buz gibi su…”, “Kalbine yuva yapan sıkıntı…” ve daha niceleri…
Aslında herkesin bir kamburu var sırtında taşıdığı. Yeter ki “Dünya yatağımızın altındaki bir canavar gibiyken üzerimize bir yorgan gibi örtebilelim birbirimizi.”
- Kış Bahçesi – Güray Süngü (Ketebe Yayınları)
Aziz Çalışkan sevgilisi tarafından terk edilmiş, kendini yalnızlığın pençesinde bulmuş, böyle evindeki hamam böceğiyle (Macit) arkadaşlık falan yapan biri. Bir yazar ama son zamanlarda yazamıyor. Tıkanmış. Maddi anlamda da zorlanıyor. Bir gün bir telefonla tuhaf bir iş teklifi alıyor. İşi bir kızı takip etmek. Neler yapar, kimlerle görüşür not alıp işverene iletmek. Bu teklifle hem bizim hem de Aziz’in kafasında aynı soru işareti: Neden?
Bir yandan da Harun’un öyküsü akar gider. Bir “olur”la evlenmiş ama iyi mi olur, kötü mü olur pek de düşünmemiş biri. Torun torba sahibi. İlkokuldan sevdiği kızın izini sürer. Aslında bir taraftan kendini bulmaktır amacı.
Bu iki karakterin yolu nerede kesişecek derken yazar imdadımıza yetişiyor ve konuyu bir şekilde bağlıyor. Tabii Derya ve Hande’yi de pas geçmemek lazım. Onlar da romanın önemli karakterlerinden.
- Foto Sabah Resimleri – Ayşe Kulin (Everest Yayınları)
11 öyküden oluşan kitapta ortak bir tema yok. Öykülerin bir kısmı 1995-1996 bir kısmı 1977-1979 yıllarında yazılmış.
“Foto Sabah Resimleri”, “İnce Bir Hüzündür Yaşamak” yaşlılar ve yaşlılık üzerine diyebileceğimiz öyküler. Okurken hüzünlendiriyor. Bunlar dışında “Duruşma”da ekonomik durumu ile vicdanı arasında sıkışmış bir hâkim, “Taş Duvardır Benim Sevdam”da konak’ta çalışan bir genç kızın maruz kaldığı cinsel şiddet anlatılmış. “Umut” (1996), “Çaya Gelen Konuk” (1979), “Unutmak”(1996) sağ-sol olayları merkezinde olayların şahıslar üzerindeki etkisini vermeye çalışmış. “Sadece 1457 Kupona” öyküsü ise ütopik bir öykü. 90’lı yılların kupon çılgınlığına göndermeler var. “Adil Düzen” öyküsünde ise adı Adil Düzen olan genç bir adamın ismini değiştirme isteğiyle hakim karşısına çıkmasını okuruz. Siyasi ve mizahı ögeler var bu öyküde de.
Ayşe Kulin’in dili sade. Öyküler çok rahat okunuyor.
- Savaş ve Açlar – Hasan İzzettin Dinamo (Tekin Yayınevi)
Hasan İzzettin Dinamo 1909 Akçaabat doğumlu. Ailesi Trabzon’dan önce İstanbul’a oradan da Samsun’a yerleşmiş. Babası önce Yemen’de askerlik yapmış.
I. Dünya Savaşı’nda tekrar seferberlik çıkıp askere çağrılınca Sarıkamış’ta şehit düşmüş. Abisi Ali’yi de savaşa kurban veren Dinamo, eserini bu otobiyografik özellikler üzerine inşa etmiş. Eser içerisinde Karadeniz ağız özelliklerini de bolca görmekteyiz.
Anlatılanların yaşanmış olması can yakıyor. Geride kalan Şakire ve çocuklarını açlık ve yoksulluktan kurtulmaları için çözüm aramaya başlıyorsunuz. Ben olsam ne yapardım düşüncesi de aklınızı kemiriyor. Ne zamandır küçücük çocukların aç uyumaları, üstüne üstlük fırsatçı insanların bu insanları kullanmaya çalışmaları derinden yaralıyor.
Kitap gidenlerin değil kalanların öyküsünü anlatmış. Onlar için ölüm bir kurtuluş.
- Antabus – Seray Şahiner (Everest Yayınları)
Antabus, bir kadının dramını anlatıyor. Aslında Leyla gibi, çocukluğunda sevilmeyen, ailesi tarafından itilip kakılan, sonrasında eşinden şiddet gören, bu şiddetten kurtulmak için geri dönebileceği, arkasında duran bir ailesi olmayan çok kadın var. Seray Şahiner, Leyla ve Leyla gibilere, o ortamda yetişen çocuklara ses olmak istemiş. Bunu kara mizah tarzında yapmış. Aslında anlatılanlar çok çok acı ama Leyla’nın anlatımından bazı yerlerde güldüğümü fark ettim. Sonra da utandım.
Antabus; anlattıklarıyla dikkat çeken, anlatım diliyle de kendini merakla okutan bir eser.
- Karıncaların Günbatımı – Zaven Biberyan (Aras Yayıncılık)
Eser, merkezine, bir Ermeni aile olan Tarhanyanları alıyor. Varlık Vergisi yasasının çıktığı yıllarda Aşkale’deki çalışma kampına gitmemek için elinde avucunda ne varsa satıp Varlık Vergisi’ni ödeyen baba ve sonrasında fakirliğin getirdiği makam kaybı sonucu paramparça olmuş bir aile. Özelde ise onların oğulları olan ve 3,5 yıllık zorunlu Nafıa askerliğinden dönen Baret’in hikâyesi. Baret, eğitimli bir genç. Askerden döndükten sonra ailesini hiç de düşündüğü gibi bulmuyor. Özellikle annesinin paraya tamahı, Varlık’ı ödediği için Bart’in babasına kini, kız kardeşine davranışları Baret ile annesi arasına aşılmaz duvarlar örüyor. Bu duvarlar aslında ailenin diğer üyeleri arasında bulunuyor. O zamanlarda Baret’in sığınma yeri Büyükada’da yaşayan amcası Dırtad oluyor. Annesinin gözbebeği ise Varlık döneminde servetine servet katmış, insanlara tepeden bakan akrabaları Suren’dir. Böyle bir ortamda Baret, ne yapacağını bilmez bir şekilde oradan oraya savrulmaktadır. Bir yandan hayatın idame ettirmek için iş ve para ararken bir yandan da ailesinin yaptıklarını öfkeyle izlemektedir. Ama bu öfke içten içe bir öfkedir.
- Kayıp Tanrılar Ülkesi – Ahmet Ümit (Everest Yayınları)
Eser polisiye türünde ama arka planı da oldukça zengin. İsminden ve kapak görselinden anlaşılacağı üzere mitoloji ile yoğrulmuş. Öyle göz korkutmasın çünkü mitoloji bilmeyen de rahatça okuyabilir. İstanbul Hatırası romanında İstanbul’un tarihine dair bilgiler veriliyordu. Bunda da bölüm aralarında mitolojik hikâyelere yer verilmiş. Baba-oğul mücadelesi eserin her yerine sirayet ediyor. Anlatılan mitolojik hikâyelerle de bu mücadele destekleniyor.
Bunlar dışında göç ve göçmenlik, Nazizm, faşizanlık, Almanya’da Türk olmak, arkeoloji, psikoloji, Almanya yakın tarihi, Zeus altarı üzerine okuru derin bir araştırma dürtüsü ve bu konular üzerine düşünmeye de çağırıyor kitap.
- Orada Bir Yerde – Engin Türkgeldi (Yapı Kredi Yayınları)