ŞENAY EROĞLU AKSOY’UN SARDUNYALARIN KIŞI ÖYKÜSÜNE DAİR BİR OKUMA DENEMESİ
“Sardunyaların Kışı” adlı öykü kitabı, Şenay Eroğlu Aksoy’un üçüncü öykü kitabı. Benim ise yazarla tanışma kitabım oldu. Bu yazıda kitaba da adını veren “Sardunyaların Kışı” adlı öykünün bende bıraktıklarını anlatmaya çalışacağım.
Öyküye adını veren çiçek, farklı renk tonlarında açan, ekilen küçük bir parçadan büyüyen, görsel olarak çok hoş hem de kış mevsiminin olumsuzluklarına dayanıklı bir bitki. Burada yazar sardunyayı bir kadın olarak veya ilişkinin kendisi olarak düşünmüş olabilir. Öyle ki anlatıcı zor zamanlardan geçiyor .“Kış”ın getirdiği olumsuzluklar bakalım bu çiçeğe zarar verebilecek mi?
Öyküyü okumaya başladığımızda “Gittikçe azalan umut gibi uzaklaşıp görünmez oluyor.” cümlesi karşılıyor bizi. Sonrasında karakterimiz kendini karanlık, nemli, gökyüzünün olmadığı, pütürlü duvarları bulunan bir yerde tasavvur ediyor. Karakterin köşeye sıkışmışlığını, tutsak edilmişliğini verebilmek adına anlatılmış bir mahzen… Uyuyamayan ama neden uyuyamadığını da tam olarak bilmeyen biri. Karakterin iç sıkıntısını okumaya, onun yalnız yanını anlamaya devam ediyoruz. Bir yatak var. Ortadan ikiye ayrılmış. Yatakta biri… Uzakta… Ufaktan karakterimizin eşinin varlığını hissetmeye başlıyoruz.
Erkek karakter ise ilişkinin içindeki soğukluğun pek farkında değil. Sürekli uyku halinde. Akşamları evine yorgun gelen, eşini yanında eşya gibi gezdiren veya bulunduran, eşinin farkında olmayan, eşine gözleri kapalı biri.
Bu farkında olmama durumu eşleri birbirinden uzaklaştırıyor. Çiftler arasındaki uçurum günden güne büyürken yatak da aynı hızla uzaklaşıyor. Hatta biri tarafından itiliyor.
“Yatağın benden ayrılırken, sen derin uykudayken yani. Birden doğrulup var gücümle ittirdim yattığın yeri.” (s.13)
Artık ortada bir ilişki olduğunu, ilişkinin kopuk olduğunu ve bu ilişkinin sorunlarla boğuştuğunu anlıyoruz.
“Mutfağa küçük bir sehpa atıp üstüne koydum ama su vermiyorum günlerdir. Kuru yapraklarını da temizlemedim. Saksının ortasındaki yeşil gövdeyi bezeyen bir iki dalı kuşatmış kuru yapraklar orada kalsın istiyorum. Sardunyaların bu hali seni hatırlatıyor bana. İlişkimizi. Gövde yeşil olsa da etraf kuru dallarla çevrili.” (s.12)
Öyküde dikkat çeken hususlardan biri de “görme” kavramı. Gözler, görmek, görülmek üzerine çokça vurgu yapılmış. Kadın karakter eşi tarafından görülmemekten muzdarip. Bu durum erkek karakterin sürekli uyku durumunda olmasıyla somutlaştırılmış.
Öyküde geçen;
“Avucumu açıp parmak uçlarımda boncuklanmış kırmızıya bakıyorum. Minicik birer kuş gözü gibiler.” (s.13)
“Uzanıp gözlerini görmeye çalıştım… Ne olursa olsun önce gözleri ölüyor herkesin, biliyorum.” (s.15)
“Gözlerimi kapatmadan sana son kez bakarken hatırladım…”(s.15)
“Ayakkabılarını geçirirken ayağıma, neden bilmem, göz ucuyla sana baktım.” (s.15)
“Gittikçe azalan umut gibi uzaklaşıp görünmez oluyor.” (s.11 – Öykünün ilk cümlesi)
“…azıcık olsun uyuyabilmek için gözlerimi kapattım.” (s.15 – Öykünün son cümlesi)
Cümlelerini yukarıda bahsettiğimiz görme – görülme kavramları üzerine yapılan vurguya örnek olarak verebiliriz.
Son olarak öykünün dilinden bahsetmek istiyorum. Başta da ifade etmiştim, öykünün soyut ve kapalı bir dili vardı. Bunun yanında şiirle içi içe olan bir dilden de bahsedebiliriz.
“Uyuyabilmek için bildiğim tüm yolları deniyorum,
Koyunları sayıyorum örneğin
Ama nafile
Sabahı karşılamaktan yorgunum.
Biliyor musun babam öldü,
Kapattım kapıları günışığına.
Sesin günışığı değil elbette bana.
Ağlamadım,
Başsağlığı ziyaretlerinde tertemiz bir gömlekle çıktım gelenlerin karşısına.”(s.14)
Öyküde düz yazı biçiminde bulunan bu cümleler, bu şekilde pekâlâ bir şiir olabilir.
Şenay Eroğlu Aksoy, bu kısacık öyküye – beş sayfa – kocaman bir dünya sığdırmış. Muhakkak ki her okur kendine farklı çıkarımlar yapacaktır. Şimdiden iyi okumalar.