Kalem tutmayı ve içimde filizlenen sözcükleri kâğıda dökmeyi öğrendiğim günden bu yana bitip tükenmez bir hevesle yazıyorum. Yirmi yılı aşkın bir süre yazdıklarımı stokladım ve sadece kendime sakladım. Ne bir dergide tek satır cümlem yayımlandı ne de benzeri bir platformda. Sürekli yazıyor, biriktiriyor ve üzerine ekleyerek devam ediyordum. Blog yazma çılgınlığının had safhalara ulaştığı bir dönemde hayalet yazar olarak biriktirdiklerimi paylaşma kararı aldım. Kısa sürede hatırı sayılır takipçi sayılarına ulaşıp pozitif dönüşler almaya başlayınca korktum ve iki yıla yakın süre zarfında yazdıklarımın tamamını silerek blog sayfamı tarihin derinliklerine gönderdim. Beni korkutan, onca emeğin tek tuşla silinerek yok olmasına neden olan neydi? Yazmaya gönül veren biri, cümlelerini insanlara ulaştırmak gibi bir hedefin sahibi değil midir aynı zamanda? Onca yılın ardından binlerce okur bulmuşken bu tuhaf kaçışın arkasında yatan neden neydi? Bu soruların cevabını bulmak yıllarımı aldı. Yazmak bana iyi geliyordu, kafamın içinde uğuldayan ve sürekli genişleyen adı konulamaz hezeyanı yazarak tedavi ediyordum. Kendim için yazıyordum, iyi olmak, iyileşmek için. Sanırım yazmakla aramda oluşan hastalıklı bağı ve o hastalığın cümlelerle tedavi edilişine dair reçeteyi paylaşmak istemedim.
Hayatımın en sarsıntılı ve sancılı döneminin ertesinde, içimde biriken tortunun kazınmaya ihtiyacı vardı ve ben bir kez daha kâğıtla kalemin karşısındaydım. Bu kez uzun soluklu bir metne hayat vermek istiyordum. Şehri terk edip taşraya kaçmakla başladı kitaba giden ilk adımlar. Uzak, yorgun, sessiz ve hatta bezgin bir Anadolu köyünde, kırsalın orta yerinde, kara kışın ağırlığı altında bir hafta hiçbir şey yapmadan bekledim. Gündüzleri doğanın kısık sesine ruhumu emanet edip saatlerce düşünüyor, sabahlara kadar aynı ayine ateş başında devam ediyordum. Bir çıkış noktası bulmam gerekiyordu. Sanırım en sancılı süreç, boş kâğıtlara bakarak geçirdiğim o bir haftaydı. Sonra ilk sözcüğü karaladım. “Ah!” Dilimizdeki en kısa sözcüklerden birinin ağırlığı altında kaburgalarımın kırıldığını hissettim ve o yükün altından kurtulma çabasıyla kaleme sarıldım. Tam yirmi dört gün boyunca günde sadece üç saat uyku, sayısını hatırlamadığım fincan miktarınca kahve ve iki paket sigarayla parmaklarım sızlayana, gözlerim kör olmanın eşiğine gelene değin ara vermeden yazdım. Yazarken biten otuz altı tükenmez kalemi ve temize çekilmemiş saman kâğıtları saklıyorum hâlâ. Günün birinde bir okurumla paylaşmayı hayal etmiştim o vakitler. Kutsal emanet misali kitaplığımda duruyorlar. Yirmi dördüncü günün akşamında, son cümleye noktayı koyduğumda içimde oluşan tuhaf boşluğa bakıp ürpermiştim. Uykusuzluktan, aşırı kahve ve sigara tüketmekten sinir sistemim iflas etmek üzereydi. Oturup baştan okumak istemedim. Nasıl olsa temize çekilirken okunacaktı ama o an yaşadığım tereddüt tembellikle alakalı değildi. Konuyu ve karakteri o kadar özümsemiştim ki, o an tekrar okumaya kalkarsam Kudret’in ruh halinin değişebileceğini, kurguyu terk ederek kaçacağını sandım. Çantamdaki saman kâğıt destesiyle İstanbul’a döndüğümde hemen işe koyulmadım. Yazmak yirmi dört günümü almış olsa da, temize çekmek daha uzun ve sancılı bir zaman dilimine dönüşmüştü. Çekincelere ve umutsuzluğa kapılıp, o dosyayı da diğerleri gibi asla gün yüzü görmeyecek raflara kaldırmak istediğim kırılgan anlar da yaşadım. Hani yazana kadar hikâye sizin, yazdıktan sonra siz onun esiri olursunuz ya, Kudret’le aramda süren kavga bir müddet devam etti.
Fikirlerine kıymet verdiğim bir arkadaşımla paylaştım dosyayı. İlk kez birinci elden biriyle yazdıklarımı paylaşıyordum. Mutlaka kitap olarak basılması hususunda yaptığı telkinlerle o ilk adımı atma cesareti buldum. Temmuz 2016’da Yitik Ülke Yayınları tarafından yayımlanan kitabımı elime ilk aldığımda yaşadığım heyecan o kadar tarifi imkânsızdı ki, hâlâ tüm canlılığıyla hissedebiliyorum. İyi ki yazmışım dedirten yüzlerce okur mesajı aldım. Bugüne değin tek olumsuz eleştiri almamış olması da ayrı bir mutluluk vesilesi benim için. Umarım daha uzun yıllar boyunca raflarda, kitap âşıklarının başucunda olur “Saçmalama Kudret!”
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.