Selva Ezgi Yücel: Sait Faik, “Yazmasam deli olacaktım…” derken Marquez “İnsanın yaşadığı değildir hayat; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır,” demiş. Peki ya siz Sevgili Yazar? Sizin anlatacaklarınız nereden kökleniyor? Öykünüz parmaklarınızın ucundan nasıl filizleniyor? Öykünün sizdeki karşılığını bizlerle paylaşmak ister misiniz?
Hasan Kılıç: Bu derin ve düşündürücü soru için teşekkür ederim. Sait Faik ve Gabriel Garcia Marquez gibi büyük yazarların sözleri, edebiyatın ne kadar güçlü ve etkileyici bir sanat formu olduğunu hatırlatıyor. Benim öykülerim, hayatın kendisinden, gözlemlediğim insanlardan, duyduğum hikâyelerden ve kişisel deneyimlerimden kökleniyor. Yazma sürecim, bu unsurların zihnimde birleşmesi, düşüncelerin ve hislerin kelimelere dökülmesiyle başlıyor. Her öykü, içimdeki bir düşüncenin, bir duygunun veya bir anının dışa vurumu olarak ortaya çıkıyor. İnsan doğası ve yaşamın karmaşıklığı üzerine düşünmek, yazılarımın temelini oluşturuyor.
Her yazarın öyküsü, onun dünyayı nasıl gördüğü ve tecrübe ettiği ile ilgilidir. Yazmak, benim için düşüncelerimi ve hislerimi ifade etmenin, anlam arayışının ve keşfin bir yoludur. Bir öykü yazarken, okuyucuya sadece bir hikâye anlatmıyorum; aynı zamanda onları kendi iç dünyama, düşüncelerime ve hayallerime davet ediyorum. Bu süreçte, kelimelerin ötesinde bir anlam, bir duygu ve bir gerçeklik yaratmayı amaçlıyorum.
Öyküler, yaşamın çeşitliliğini ve insan deneyiminin zenginliğini yansıtır. Her biri, yazarın kendine özgü sesi ve bakış açısıyla şekillenir. Yazmak, benim için bu derin ve kişisel dünyayı başkalarıyla paylaşmanın bir yolu, kendi iç dünyamı keşfetmenin ve anlamlandırmanın bir aracıdır.
Bu soruyu yanıtlamak için öncelikle yaratıcı sürecin ne kadar öznel ve kişisel olduğunu vurgulamak isterim. Her yazarın çalışma tarzı, motivasyonu ve verimliliği farklıdır. Kısa ama etkili ve derin öyküler yazmak genellikle yoğun bir düşünme, planlama ve düzenleme sürecini gerektirir. Her bir öykü, fikrin oluşumundan yazımına ve son haline getirilmesine kadar farklı zaman dilimlerinde gelişebilir.
Eğer yazar günlük olarak düzenli bir yazma pratiği uyguluyorsa, on bir öykü birkaç ay içinde tamamlanabilir. Ancak, yazarın ilhamına ve çalışma temposuna bağlı olarak bu süre daha uzun da olabilir. Ayrıca, öykülerin kapsamı ve derinliği de süreci etkiler. Bazı öyküler, yoğun araştırma ve detaylı karakter gelişimi gerektirirken, diğerleri daha spontan ve doğaçlama bir şekilde yazılabilir. Son olarak, yazarın deneyimi ve kendine has yazma hızı da bu süreci etkileyen önemli faktörlerdendir.
Ben ise çeyrek asırdır süregelen okuma yolculuğumun ardından on bir öyküyü son bir yıl içinde kaleme aldım.
Genel olarak, her bir öyküyü yazmanın ve geliştirmenin, yazarın özgün tarzına, disiplinine ve yaratıcı sürecine bağlı olduğunu söyleyebilirim. Yazar için önemli olan, her bir öyküyü kendi iç dünyasındaki gerçekliği yansıtacak şekilde en iyi haliyle tamamlamaktır.
Selva Ezgi Yücel: “Çekmece” çok derin bir başlık. Kitabı eline alır almaz düşünmeye başlıyor insan. Sonuçta herkesin bir takım duygularını ya da eşyalarını, dağınıklığını sakladığı çekmeceleri var. Ve onu kapatarak her şeyi yok ettiğimi sanırız. Çekmece’ye karanlıkta kalan şeyler diyebilir miyiz? Canımız istediği zaman sığınabilir miyiz o Çekmece’ye?
Hasan Kılıç: “Çekmece” başlığı gerçekten de derin ve çok katmanlı anlamlar taşıyor. Bu başlık, okuyucunun zihninde çeşitli çağrışımlar uyandırabilir. Herkesin hayatında, gizli tuttuğu, nadiren gözden geçirdiği ya da belki de unutmaya çalıştığı anılar, duygular ve eşyalar barındıran “çekmeceler” vardır. Bu çekmeceler, hem gerçek hem de metaforik anlamda, kişisel tarihimizin, duygusal yüklerimizin ve gizli kalmış yönlerimizin saklandığı yerlerdir.
“Çekmece”ye karanlıkta kalan şeyler olarak bakmak, bu saklı ve göz ardı edilmiş yönlerimize ışık tutma çabası olabilir. Bu, kişisel tarihimizle, içsel dünyamızla yüzleşme ve onları anlamlandırma girişimi olabilir. Çekmecelerimiz, içsel dünyamızın en karmaşık ve anlaşılmaz parçalarını barındırır. Bu yüzden, “Çekmece” kavramı, hem saklananları hem de bu saklananlarla karşılaşma ve onlarla yüzleşme fırsatını simgeler.
Bir yazar olarak, “Çekmece” kavramını, insanın iç dünyasına, gizli kalmış duygularına ve anılarına bir yolculuk olarak görebiliriz. Bu yolculukta, insanlar kendi içlerindeki çekmecelere sığınabilir, orada saklı tuttuklarıyla yüzleşebilir ve belki de kendilerini daha iyi anlayabilirler. Bu süreç, hem zorlayıcı hem de iyileştirici olabilir. Çünkü bu çekmecelerdeki her şey, kişinin kendisini ve yaşamını daha derinlemesine kavramasına yardımcı olabilir.
Sonuç olarak, “Çekmece” başlığı altında yer alan öyküler, bu saklı dünyaların keşfine davet eder ve okuyucuya, kendi iç dünyalarındaki çekmecelere bakma fırsatı sunar. Bu, hem kişisel bir keşif hem de evrensel bir insan deneyimi olabilir.
Selva Ezgi Yücel: Edebi metinlerde dil, karakter, kurgu birlikte yol alsa bile, bazen biri diğerinin önüne geçebiliyor. Bu açıdan baktığımızda bu üç olgudan hangisidir öykülerinizde sizin için öncelikli olan? Bu üç unsuru birbirinden ayırmak mümkün müdür?
Hasan Kılıç: Edebi metinlerde dil, karakter ve kurgu, bir eserin yapısını oluşturan temel unsurlardır ve bunların her biri eserin genel kalitesi ve etkisi üzerinde büyük rol oynar. Yazar olarak hangi unsura öncelik verileceği, yazarın kişisel tarzına, hedeflediği etkiye ve öykünün gerektirdiği özelliklere bağlı olarak değişebilir.
Benim öykülerimde, bu üç unsur arasında bir denge kurmayı amaçlıyorum. Ancak, eğer birini öne çıkarmam gerekirse, karakter gelişimi ve derinliği genellikle önceliğimdir. Karakterler, öykülerin can damarıdır ve okuyucunun eserle duygusal bir bağ kurmasını sağlar. Karakterlerin derinliği ve inandırıcılığı, öykünün etkisini büyük ölçüde belirler. Bu yüzden, karakterlerimi detaylı bir şekilde işlemeye özen gösteririm.
Dil de benim için önemlidir. Dilin kullanımı, öykünün atmosferini, tonunu ve ritmini belirler. Etkili bir dil kullanımı, okuyucunun öyküye dalmış hissetmesini ve karakterlerin duygusal dünyasını daha iyi anlamasını sağlar.
Kurgu ise öykünün iskeletini oluşturur. Güçlü bir kurgu, öyküyü ileriye taşıyan ve okuyucuyu merak içinde tutan bir yapı sunar. Ancak kurgu, karakterler ve dil ile iç içe geçmiş durumdadır ve bunların her biri diğerini destekler.
Bu üç unsuru tamamen birbirinden ayırmak zordur, çünkü birbirlerine bağlı olarak işlerler ve bir eserin bütünlüğünü oluştururlar. Karakterler dil aracılığıyla hayat bulur ve kurgu içinde gelişir; dil, karakterlerin dünyasını ve kurgunun atmosferini yaratır; kurgu ise karakterlerin ve dilin anlam kazanmasını sağlar. Bu nedenle, bu üç unsuru birbirinden tamamen ayrı düşünmek yerine, birbirlerini nasıl tamamladıklarını ve güçlendirdiklerini düşünmek daha doğru olur. Her öykü, bu unsurların kendi içindeki uyum ve dengesine göre şekillenir.
Selva Ezgi Yücel: Öykülerinizde birbirinden değerli karakterler bizi karşılıyor, her karakterin farklı bir hikâyesi ve büyüsü var, peki sizin için, öykü karakterleriniz içinde diğerlerinin önüne geçen, öyküyü sonlandırmanıza rağmen sizin için yaşamaya devam eden bir karakteriniz var mı?
Şu anda, böyle bir karakterin varlığından bahsetmek, onun hikâyesinin ve etkisinin derinliğine işaret eder. Bu karakter, yazım sürecini tamamladıktan sonra bile benimle kalmış, düşüncelerimde ve hayal dünyamda yer etmiş bir varlık haline gelmiş olabilir. Bu tür bir karakter genellikle, yalnızca yazılan öykünün bir parçası olmakla kalmaz, aynı zamanda yazarın kendi iç dünyasının bir yansıması, kişisel arayışlarının ve sorgulamalarının bir simgesi olur.
Bu karakterin devam eden varlığı, onun yalnızca kurgusal bir figür olmanın ötesine geçtiğini gösterir. O, insan doğasının, duygusal derinliklerin veya yaşamın karmaşıklığının bir temsili olarak kalmış ve yazar olarak bana sürekli ilham veren, düşündüren ve belki de kendimi ifade etme şeklimi etkileyen bir figür haline gelmiştir.
Sonuç olarak, böyle bir karakterin varlığı, onun yazarın hayatında özel bir yer edindiğini, sürekli bir ilham kaynağı olduğunu ve yazarın sanatsal yolculuğunda önemli bir rol oynadığını gösterir. Her ne kadar öykü sona erse de, bu karakterler yazarın zihninde yaşamaya devam eder ve onun sanatını sürekli olarak etkiler. Benim Öykülerimdeki her karakterde benden bir parça var aslında o yüzden hepsi içimde yaşamaya devam ediyor diyebilirim.
Selva Ezgi Yücel: Edebiyat alanında size esin kaynağı olan, yazma yetinizi daha da keskinleştiren, bir yazar olarak üslubunuzu yakın hissettiğiniz yazarlar kimler?
Hasan Kılıç: Edebiyat alanında beni etkileyen ve yazı stilimi şekillendiren birkaç yazarı öne çıkarabilirim. Bu yazarlar, eserleriyle bana ilham vermiş ve yazar olarak gelişimime katkıda bulunmuştur.
Ferit Edgü ve Vüsat O. Bener, benim yazım tarzımı ve öykülerimin derinliğini şekillendirmede büyük bir etkiye sahiptir. Ferit Edgü’nün minimalist anlatım tarzı ve insanın iç dünyasına, varoluşsal sorgulamalarına odaklanması, benim de karakterlerimin iç dünyalarını ve kişisel arayışlarını keşfetmemde önemli bir rol oynadı. Edgü’nün eserleri, kendi öykülerimde derinlik ve anlam arayışı konusunda bana ilham verdi.
Vüsat O. Bener’in ise, gündelik hayatın detaylarına ve insan ilişkilerinin karmaşıklığına yaklaşımı, benim için oldukça etkileyici oldu. Bener’in karakterlerin psikolojik derinliklerini ve sosyal çevrelerini detaylı bir şekilde işleme tarzı, benim karakter odaklı anlatımımı ve sosyal dinamikleri ele alışımı derinden etkiledi. Bener’in realist ve ayrıntıya önem veren yaklaşımı, kendi öykülerimde karakterlerin ve olayların daha inandırıcı ve etkileyici bir şekilde sunulmasına katkıda bulundu.
Her iki yazar da, kendi özgün anlatım tarzlarını oluşturmamda ve edebi sesimi bulmamda bana yol gösterdi. Bu yazarların eserleri, kendi yazılarımı daha zengin ve katmanlı hale getirmeme yardımcı oldu.
Yabancı yazarlardan ise; Gabriel García Márquez’in büyülü gerçekçilik tarzı, gerçekliğin ve hayalin iç içe geçtiği bir anlatım dünyası yaratmam konusunda ilham verici oldu. Onun zengin ve imgeli dil kullanımı, kendi yazılarımda benzersiz ve canlı tasvirler oluşturmaya yönelik bir arzuyu tetikledi.
Haruki Murakami’nin gündelik yaşamın sıradanlığı ile fantastik unsurları ustaca harmanlaması, kendi öykülerimde gerçekliğin sınırlarını keşfetme arzumu körükledi. Onun karakterlerinin karmaşık iç dünyaları ve sıradan olayların ardında gizlenen derin anlamlar, benim de kendi yazılarımda benzer bir derinlik ve çok katmanlılık yaratma çabamı güçlendirdi.
Bu yazarlar, her biri kendi özgün tarzları ve temalarıyla, benim yazma biçimimi ve dünyaya bakış açımı şekillendirmede önemli rol oynadılar. Onların eserleri, kendi yazımda kullandığım dil, karakter gelişimi ve kurgu üzerinde derin bir etki yarattı ve beni sürekli olarak yeni fikirler ve yaklaşımlar keşfetmeye teşvik etti.
Selva Ezgi Yücel: Önümüzdeki dönem yapacağınız projelerden bahseder misiniz? Okurlarınız edebiyat yolculuğunuzda nelerle karşılaşacaklar? Ve kitabınız yayımlandıktan sonra nasıl bir okur kitlesi ile karşılaştınız?
Hasan Kılıç: Önümüzdeki dönemde, şu anda üzerinde çalışmakta olduğum ikinci öykü dosyamın tamamlanması ve yayımlanması üzerine odaklanıyorum. Bu yeni koleksiyon, ilk kitabımın temalarını ve tarzını genişletecek ve okurlarımı farklı dünyalara götürecek yeni öyküler sunacak. Okurlarım, bu yeni eserde, insanın iç dünyasına derinlemesine bir yolculuk, varoluşsal sorgulamalar ve günlük hayatın karmaşık dokusu üzerine özenle işlenmiş hikâyelerle karşılaşacaklar.
İlk kitabım yayımlandıktan sonra karşılaştığım okur kitlesi, beklentilerimin ötesinde bir çeşitlilik ve ilgi gösterdi. Farklı yaş ve ilgi gruplarından insanlar, eserimle bağ kurdu ve onu kendi yaşam deneyimleriyle ilişkilendirdi. Bu, benim için hem şaşırtıcı hem de memnuniyet verici bir deneyim oldu. Okurlarımın kitabıma gösterdiği ilgi ve aldığım geri bildirimler, ikinci öykü dosyamı yazma sürecimde büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
İkinci öykü dosyamda, okurlarımı daha da derinlemesine ve zenginleştirilmiş edebi deneyimler bekliyor olacak. Her bir öykü, benim kişisel düşünce dünyamdan beslenen, ayrıntılı ve çarpıcı anlatımlar içerecek. Bu yeni projenin, edebiyat yolculuğumda yeni bir kilometre taşı olacağını ve okurlarımın edebi zevklerine katkıda bulunacağını umuyorum.