Hasan Öztürk, sekizinci kitabıyla edebiyatın eleştirel okurlarının karşısına çıkıyor. Çoklukla kurmaca metinler üzerine değerlendirme yazılarıyla bilinen Öztürk, İktidarın Gölgesi ve Roman (Anı Yayıncılık, Ekim 2022) adlı yeni kitabında önceki kitaplarından farklı olarak sadece ‘roman’ konulu yazılarını paylaşıyor okurlarıyla. Yayıma hazırladığı ‘Mavi Yeşil’ yanında ‘Roman Kahramanları’ dergileriyle ‘Aksisanat’ ve ‘T24 Haftalık’ta aralıklarla yazan Öztürk’ün, ‘Anı Kültür’ dizisinden çıkan kitabının editörlüğünü Tuğba Çelik yapmış.
İktidarın Gölgesi ve Roman kitabının, “Meşrutiyet’ten Günümüze Türkiye’de İktidarlar ve Romanları” alt başlığı, edebiyatın okuruna kitabın içeriği hakkında bir çerçeve çiziyor denilebilir. Edebî tür olarak roman ve bu kitapta konu edinilen romanlar hakkında değerlendirmeleri de içeren ‘önsöz’ yazısının şu başlangıcı, edebiyat okurunun bu kitapla çıkacağı heyecanlı yolculuğun işaretidir: “Edebiyat ortamına oldukça geç gelen roman, her geçen gün iktidarını güçlendirerek edebiyatın merkezine yerleşti. Öyle ki bugünün edebiyat dünyası ‘roman’ ekseninde dönüyor dense yeridir. Masal, destan ve hikâye gibi kadim türlerden kendi hanesine ekledikleriyle tanımlanamaz ve tartışılamaz yapısıyla roman, ölçüye vurulamaz gücünü gün geçtikçe artırıyor. Edebî iktidarının benzeri biçimde, anlatanın sözüyle değişip çoğalan kadim türlere karşılık, yazıyla sabitlenip değişmeyen bir metin olarak roman, okurunu çoğaltan yapısıyla da edebiyatın gündemindedir. Dikkat ediniz, yazılı metni değişmemişken okuruna göre değişip başkalaşan, onların her biri için yazılmış hissi uyandıran ne çok roman vardır.”
Umberto Eco ve İtalo Calvino’dan birer alıntıyla açılan İktidarın Gölgesi ve Roman, dört bölümlük bir kitap. Edebiyat metninin, estetik kaygı yanında ‘bir şey’ söylemek iddiasını da vurgulayan Öztürk, bir yüzyılın romanlarını edebiyatımızın tarihsel seyri içindeki konumlarıyla değerlendirmiş. Can romanıyla Andrey Platonov, kitaptaki tek yabancı yazardır.
Kitabın, “Yıkılış ile Kuruluş Arası” bölümünde, İmparatorluğun sonlarıyla yeni bir rejimin öncesindeki dönemi konu edinen romanlar var. Edebiyat ortamındaki baskılar, saray karşısındaki dağınık muhalefet, imparatorluk sonrasındaki Meşrutiyet yönetiminin siyasal ve ekonomik yaşamdaki ölçüsüzlükleri ile yeni bir devletin kurulmasına zemin hazırlayan Kurtuluş Savaşı, dönemi konu edinen romanlardadır. Tarih kitaplarında şimdiye dek ne çok bilgi okumuşuzdur dönem hakkında. Dönemi konu edinen pek çok roman arasından yalnızca Öztürk’ün değerlendirdiklerine bile bakıldığında; Halit Ziya, Refik Halit, Memduh Şevket Esendal ve Tanpınar, -dönemlerinin tanığı olarak- o dönemi öylesine anlatmışlar ki insanın, romanların incelemelerini okuyunca tarihsel bilgilere yeni bir gözle bakası geliyor.
İkinci Dünya Savaşı yılları, edebiyatımızda “acılı kuşak” olarak bilinir ki “1940’ların Karanlığında Yerinde Sayanlar” bölümünde bu dönemin romanları vardır. Köyden kente göç, ekonomik yoksulluk, savaş vurgunculuğuyla karaborsa, edebiyat ortamına yönelik baskı ve sansür, dolayısıyla da özgürlük arayışı, dönemin romanlarına yansımış anahtar kavramlardır. Yalnızca iki kez basılabilmiş Ağlama Duvarı, gazeteci yazarının dönemine tanıklığıdır. Sonsuz Panayır ve Kayıp Aranıyor romanlarını, dönemlerinin atmosferi ile değerlendiren Öztürk, yazarının popülerliğine karşılık adı nedense pek öne çıkmamış Toprak Uyanırsa romanını değerlendirirken bir dönemin politik akışını da anı roman ekseninde gösteriyor.
Türkiye için bir tür ‘makas değiştirme’ sayılacak 12 Eylül 1980, erken saatte düdük sesi duyduğumuz son darbedir ve zamanın tanıkları bugünlerin yaşayanlarıdır. Suda Bulanık Oyunlar romanı, 12 Eylül öncesine küçük bir prolog olarak değerlendirilmiş ki zamanın tanıklarının her biri bu romanın içindedir adeta. Dönemin sonrasında, örgütle hesaplaşmanın ‘küfür’ boyutuna varan tartışmaları için Gece Dersleri romanına mutlaka bakılmalıdır. Ya Tahammül ya Sefer, bir dönemin savrulmalarıyla muhafazakâr çevrelerdeki ‘dava’ ile ‘dünyalık’ çatışmasını anlatmasıyla öne çıkarılmış. Yüz:1981, darbecilerin toplumsal yaşamda amaçladığı kimliksizleştirme politikası yani ‘savaşma seviş’ felsefesinin eleştirisidir.
Roman kitabının çok, buna karşılık roman eleştirisinin az yayımlandığı günlerdeyiz. ‘Önsöz’ yazısının, “Her birimizin, ‘birey’ olarak edebiyat metni, özellikle de roman okumaya ihtiyacı vardır. Roman okuma gerekçemiz, okuyacağımız romanı olduğu kadar okuma biçimlerimizi de belirler. Ben, romanlar hakkında ‘ilk’ olanı söylemediğim gibi ‘doğruluk’ kaygısıyla da yazmadım. Söylenmişlere bir söz ekledim, söyleyeceklere de bir söz olsun diye…” cümleleri, Öztürk’ün, romanlara denemenin özgür diliyle de yaklaştığını gösteriyor. Yüz yıllık tarihin, roman metinlerine yansıma biçimlerini gösteren İktidarın Gölgesi ve Roman, yalnızca roman incelemeleri içeren bir kitap olmadığı gibi sadece edebiyatın ilgilisi ya da akademisyenlerine seslenen kitap da değil. Cumhuriyet’in yüzüncü yılına bir kala yayımlanan İktidarın Gölgesi ve Roman, Türkiye’yi konuşacakların da okuyacağı kitaptır.