Her şey benden sorulur, der kapının yüreği.
İlhan Berk
Masalların açık ve kapalı kapıları gizeme açılır daima. Gizeme yani gerçeğin ötesine, bilinmezliğe kimi zaman da bir hazineye. Çocuğun düş dünyasına göre kapalı kapılar açılmalı; açıksa kapanmalıdır. Yarı aralık kapılar yoktur masallarda. Bu, olsa olsa modern anlatıların, modern bilinçlerin imgesidir. Arada kalmışlığın, belirsizliğin ama daha çok dış dünyaya karşı güvensizliğin işaretidir daha çok. Bir başka deyişle masallardaki değişken hareketliliğin yerini sürekli kapalı duran kapılar alır. Hareketlilikten durağanlığa, sıradanlığa doğru bir evrilmedir biricik eylem.
Kapı, kimi zaman mahremiyetin sembolüdür. Ötesinde ya geniş bir evren ama daha çok sınırlılıklarla belirlenmiş karanlık, dar ve tek bir çocukluk anısına yüklenmiş bir anlamla şekillenir. Öylesine sıkı kapalıdır ki demirden, hatta paslı demirden bir kapıdır. Büyük bir gürültüsü vardır hiç açılmasa da. Bu ses, geçmişten, kargaşa dolu bir geçmişten gelir. İster bireysel isterse toplumsal bir geçmişe bakmış olsun, kapılar bilinçte daima bir engeli, yolun üstüne yapılmış geçit vermeyen bir suru andırır. Şiirin öznesi, kolaylıkla aşıvereceği bu engeli bile isteyerek açmaz, açmak istemez. Ancak onun sınırında, eşiğinde, kıyısında bekler buluruz onu. Kapıların eşik ya da sınır niteliği, dışarı ve içeri; sığınma ya da özgürlük; ten ya da ruh anlamlarıyla bağıntılıdır. Masaldaki anlam genişliği, modern anlatılarda daralarak kaskatı bir gerçeklikle ifade edilir. Gelenekteki dünya ya da cennet ve cehennem hep bir kapıdan geçilerek girilen birer uzam olarak tasavvur edilirken inancın boşluğunu derin bir umutsuzluk doldurur ve soyut bir eşikten geçilir.
Anlamak ya da anlamamak da birer kapıdır. Ve kelimeler de bu çelişkinin göstergesidir. Sürekli birbiriyle çelişen kelimeler, cümleler ardı ardına sıralanır. Şairin hayal dünyasıyla sınırlı imge, okuyucuyla yüzleştiğinde ortak bir noktada çoğu kez buluşamasa da kapı, ölüm ve ölümsüzlüğün temel belirleyenidir artık. Ölüm, şiirsel özneyi bu kapının ardında bekler çoğu kez.
Kapının dışa açılan tarafı hayatı, içe açılan yanı ise ölümü çağırır. İlk kapı, sığınmayı, korkuyu, kaçışı, ertelemeyi ve belki de umutsuzluğun hikâyesini barındırırken dışa açılan kapıda bizi yeni başlangıçlar, umarsızlık, kabuk değiştirme ihtiyacı bekler. Dolayısıyla kapı, geniş bir imge evreni açar bize.
Duvarı karşılaştırsak karşılaştırsak
kapıyla karşılaştırırız ancak.
Duvar gibi o da kendini saklar. (Ev)
Bu dizelerde ve diğer birçok şiirinde kapı ve duvar kelimelerini yan yana kullanır şair. Ona göre duvar, kapıyı kendi soyundan saymaktadır yahut pencere kadar konuşkan değildir kapı. Kapılar, genellikle kapalıdır İlhan Berk’te. Sanki hiç kimseyi içeri almak istemiyorlarmış gibidir.
Gürültülerle açılıp kapanmıştı sonra
Gürültülerle hep kapalı duran kapı. (Ozan ve Sardunya-Toplu Şiirler)
Gürültünün kapıyla olan ilintisi, genellikle olumsuzlukta düğümlenir. Oysa kapalı kapıların gürültüsü yoktur. Bu da bizi İlhan Berk’in bir iç sesten hatta gürültüden söz ettiğini hatırlatır.
Melih Cevdet Anday’da kapının ardında geniş bir evrene rastlarız. Bu, elbette ki şairin kötü tecrübeler ardında geleceğe hala umutla baktığının da bir işaretidir. Çünkü sınırlılık, dar bir dünyayı, bunaltıyı, çağrışımsızlığı beraberinde getirir. Ancak temkini elden bırakmayan şair yalnızca umutla yetinmeyip “yitik evren” imgesiyle de belirsizliğe açık kapı bırakır.
Ben yıktım bu kapıyı ben
Deliler gibi hayvanlar gibi
Karşıma çıktı ansızın
O mutlu güvenli doğal
O yalansız duru ilk
Yitik evren. (Kapı-Rahatı kaçan Ağaç)
Kapıların kapalı olması genel olarak ölümü akla getirir. Ancak gerçekliğin katı taraflarındansa belirsizliğin, yitip gitmişliğin içinde mutlu, güvenli yalansız bir hayat daima vardır. Sonsuza dek yankılanan bir ses arayışı da bu katı ölüm gerçeğinin önüne geçer.
Bedri Rahmi Eyüboğlu, renklerin, biçimin dilini kullandığı şiirlerinde kapı imgesini genellikle tabiatın emrinde bir imge olarak tasavvur eder.
Açıl toprak açıl dedik açılmadı
Toprağın altında mühürlendi kapılar
Tohumların ağzını bıçaklar açmaz oldu
Boyu devrilesi bir bahara kadar. (Açıl Toprak Açıl-Dol Karabakır Dol)
Masalsı öğelerden yerin altındaki kapı imgesini ya da mühürlü kapıları kullanması, Eyüboğlu’yu geleneğin tarafında tutar. Kültürel kodları imgelere ustalıkla yerleştirir. Onun şiirlerindeki kapı imgesi, kimi zaman ölümle kimi zaman da içten gelen yoğun bir arzuyla birlikte anılır. Açılmasını istediği kapılar, ona mutluluğu, hazzı verecektir.
Ece Ayhan kapı imgesini geçmiş, çocukluk imgeleriyle buluşturan şairlerdendir. Diğer nesneler gibi kapı imgesi de onun şiirlerinde tarihsel arka planıyla yer alır. İlhan Berk’in de belirttiği gibi kapıları kapalı biridir o. Ama aynı zamanda kapıları bütün dünyaya açıktır da. Orta ikiden ayrılan çocuklar, mor külhaniler, pantolonları kostak delikanlılar, devlet derslerinde öldürülmüş öğrenciler, kendi kendisinin terzisi kamburlar, zulmün çocuk yurtları, fakir kuşlar, yeniyetmeler en yakın arkadaşları..
Korkunç ağlama başlar
o kadar yalnızsın
kapıyı örerlerse ne yaparsın
soyut ve zorunlu acı çocuklara benzer (Bir Korku Temi Üzerine Benzerlikler-Bütün Yort Savrul’lar)
Örtülen kapılar keder, açılan kapılar ise bir kargaşayı barındırsa da aslında bütün bir hayatı tanımlamak içindir. Tarih ya da geçmiş, Ece Ayhan’ın şiirlerinde tuhaf, çarpık bir şekilde yer alırken masallardaki “kırk kapı” imgesi de aslında şiirlerin çoğuna sirayet eden iktidar imgesine bir karşı çıkışı anlatır.
Kırk kapıdan birden devletle girdiğini gördük
Başsız bir at ve içindeki solgun süslü binicisinin (Usta İşi- Bütün Yort Savrul’lar)
Turgut Uyar’ın şiirlerinde ilgi çekici nokta, şiirsel öznenin kapılarla olan mesafesidir. Bu mesafeye zamanı da eklersek daha geniş bir düzlemde olduğumuzu kavrarız. Şiirlerde kapı, öznelerin bir eşiğidir. İmkânsızlığın, uzaklığın ama daha önemlisi ulaşılamaz olanın eşiğidir. Bu yüzden bir engel olmasının yanında diğer şairlerde gördüğümüzden farklı olarak belirli bir mesafeye rastlarız. Dramatik ağırlıklı yaklaşımların da öznesidir kapı. Bir olayın tam da merkezinde yer alır.
kapılarda bıraktılar her şeyleri her şeyleri
ey üzünç yalnız bir seni mi aldılar içeri (İçeri Giren’e- Büyük Saat)
Sezai Karakoç, Ece Ayhan gibi imgeleri tarihsel arka planıyla verirken aynı zamanda onlara sembolik bir anlam da yükler. Bu imgeler, hem geçmişi hem de bugünü ve geleceği sunar bize. Geniş bir anlam katmanı, şiiri de çok katmanlı okumaya yöneltir bizi.
Kapı imgesi, genellikle değerlerin, soyut anlamların tarafında yer alır. Ancak bir eşik olarak kazandığı anlamı, kendini anlayan, tanıyan insan paslı da olsa bu kapıyı aşar ve öbür tarafa, anlamın, kolay elde edilemeyen zaferin, zorlukların temsilidir. Kapı bir zafer muştusudur bu anlamıyla.
Paslanmış demir bir kapı açılır
Küf tutmuş kilitler gıcırdarken
Ta karanlıklar içinde birden
Bir türkü gibi yükselirsin sen
Fısıldarım sana yıllarca içimde biriken
Söyleyemediğim ateşten kelimeleri (Zamana Adanmış Sözler II)
Sembolik bir evrene sahip kapı imgesi ile karşılaşırız Sezai Karakoç’un şiirlerinde. Bu, kutsallığa ait bir imge olabileceği gibi derinlikli bir bakış açısıyla batı ya da modernitenin imgesini de içine alır. Kimi zaman da soyut değerlerin de ifadesine dönüşen kapının aşılamazlığı ya da mesafesi yoktur.
Her kapıyı ölüm kapar ölüm açar (Dönüş)
Aksine ulaşılabilirliği inanca bağlı bir süreçtir. Öte yandan dolaylı, kurgusal bir anlatımının öznesidir kapı. Paslı olması, anahtarı hülasa kapıyı işaret eden diğer unsurlarıyla birlikte gelir çoğu şiirde. Bu yüzden özellikle uzun şiirlerde temel bir geçiş noktasını ifade eder. Gerisinde geçmişi de içine alan kutlu bir geleceğin eşiğidir kapı. Sınırlılık bu yüzden diğer şairlerde olduğu gibi söz konusu değildir.
bir kapı açıldı, ansızın, baktık:
akşam! .. kimse benzemez oldu kendine;
kimbilir ne kadar hüzünlü artık,
bir odadan ötekine geçmek bile . . .(Annem ve Akşam Büyü’sün Yaz)
Kimi zaman gerçekliğin bulanıklaşarak belirsizleştiği dizelerde kimi zaman kapılar anneyle geçen bir geçmişe açılır Hilmi Yavuz’un şiirlerinde. Bu yönüyle kederli bir anlam yüklenen kapı, hatırlayışın ama daha çok da birdenbireliğin imgesidir. Her şey birdenbiredir. Akşam imgesini öne çıkaran ölüm de kapıyla ilişkilendirilir. Dolayısıyla hızlı bir hatırlama geçişi, yalnızca keder verir. Şair, bunun farkındadır ve çoğu zaman dar oluşu, ardında biriktirdiği mutlu anları, aşılamaz oluşu, hülasa hemen her alt imgesiyle değişimin öznesi olmaya çağırır kapıyı.
Geçmiş Hilmi Yavuz’da hiç kapanmayan bir kapıdır. Tıpkı Ahmet Haşim gibi geçmişle yaşayan bir ruhun görünen tarafıdır adeta. Görünmeyen taraf ise şimdide gizlidir ve şair;
erguvanlar geçip gittiler bahçelerden
geriye sadece erguvanlar kaldı (Aynalar ve Zaman- Büyü’sün Yaz)
dizelerinde belirttiği gibi ruhunun görünen tarafına vurgu yapar. Kapı imgesi bu sebeple bir eşik görevini görür.
Geçmişle şimdi arasında sürekli gidiş gelişlerle imgeleri geniş bir anlam dünyasında düşünmemizi isteyen İsmet Özel, imgenin sürekli mesaj veren tarafına vurgu yapar. Bir başka deyişle en sıradan imge bile, onun şiirinde yer alacağı anlam cephesini özellikle korumaya yönelir. Bu da Özel’i onun şiirini bir düşünce imgesiyle tanımamıza yol açar.
Bizim ahşap evimizin kapısı Kastamonu ‘da
iki kanatlıydı. Biri
hep kapalı dururdu kanatların
ardında demir dayak.
Gece olur
karanlığın haşyetinden kapanırdı tek kanat.
Boyasızdı tahta kapı
bu yanıyla güvenirdim ona. (İki Kanat- Of Not Being a Jew)
Çocukluk anısına yaslanan dizelerde devrin siyasi ve sosyal çalkantıları, iki kanatlı kapı imgesiyle verilirken hayatın akıcılığı açık olan kapıyla aktarılır. Bir yanında ardında demir dayakla sağlanan güven diğerindeki olumsuz yansımayla tamamlanmış olur.
Sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde
bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir (Mazot)
İsmet Özel şiirindeki imgelerin dikkat çekici bir başka yönü ise isyan retoriğine bağlılıklarıdır. Kapı da bu retoriğin belirleyici imgesine dönüşür. Önceki şiirdeki güven ya da hayatın akıcılığı bu kez kapıdan öznelere, bin demir kapıyla her an hesaplaşan öznelere aktarılır. Kapı, imge evreninin temel tavrına yani aşılamaz engele geri döner. Bu kez özne, bu engeli aşmak zorundadır.
İmgesel anlam genişliği, şiirlerde kendine oldukça fazla yer bulmasına yol açarken korku, güven, aşılması gereken engelleri tasavvur eden bir imge olarak kapı, güçlü bir imge evreni sunar bize. Geleneksel anlatılarda neredeyse sembolik değeri haiz olması, modern şiirde de devam edegelmiş ve kimi zaman gelenekteki aşılamaz engel bilinci ya da değişmenin, dönüşmenin eşiği olarak tasavvur edilmiştir.