Bir dinamiğin çarklarını düşünür gibi düşünelim: Dil, rengini temas ettiği her şeyden aynı anda alabilen bir yapıya sahiptir. Onun işlevini tam anlamıyla yerine getirebilmesi için bu ‘’aynı anda alabilme’’ esnasında büyük bir dikkat ve sorumluluk gereklidir. Aynı dil ile birden çok hadisenin yalın, apaçık, düpedüz anlatılabilme olanağını ise bu dikkat ve sorumluluk ortaya çıkarır. Öyleyse başlayalım:
Hayriye Ünal; kişinin hayatı boyunca duyumsayabileceği her şeye bu özenle yaklaşan bir şair. Dil merkezli bir düşünceden gelmemesine rağmen, düşünceyi aktarırken dilin bütün çarklarını iyi hesap eder. Burada Ünal’ın şiir yoluyla bir ideoloji sunduğunu söylemiyorum. Şiirde takındığı çapraz bir tavır vardır. Bir taraftan iyi bir şiir işçiliği yaparken diğer taraftan söylediği şiiri yaşadığı dönem içinde konumlandırır. Babama Bahsetmediklerim şiirinde geçen zazayla oturup gülebiliyorum da / kürt deyince eniştelik geliyor aklıma dizeleri buna örnek olarak verilebilir. Geniş çaplı bir mesele olan çapraz tavır meselesine attığımız bu kısa bakıştan sonra Hayriye Ünal’ın Şimdi Aşk Ebediyyen Değişir kitabında yer alan şiirlerden saptadığım bazı dizelere göz atalım:
alfabe sırtından oklanmış bir kadın gibi yavaşça devrilir
Derin Aşk
tanrı bana özenirken
suyumu verirken
sana eğilimimi yaratırken bin küsür senede
Bana Olanlar
ayıbı var bir avı kendinden büyük taşla vurmanın
Oyun Kurucu -1
Efendinin Fendi
bir böceğe bile öldürmeden önce bir kez bak
Leke
Şiir yapısının malzemeleri o şiirin söylendiği dönemin envanterinden seçilir. Derin Aşk şiirinden aldığım yukarıdaki dizeye bakalım: Alfabenin sırtından oklanmış bir kadın gibi -yavaşça- devrilmesi hem günümüzde hem de söz konusu şiirin yazıldığı dönemde ‘’kadın kişisinin’’ mecbur bırakıldığı mücadeleyi getirdi aklıma. Kendi olağan akışı içerisinde bir yaşam değil de, ‘’inadına’’ yaşam için bir mücadele. Burada Hayriye Ünal’ın kullandığı ‘’yavaşça’’ kelimesi bu inadına yaşamı temsil eder. Birden teslim olmayan, devrilirken bile sözünü söyleyen, devrildiğinde değil inat etmeyi bıraktığında öleceğini bilen soylu bir anlayış. Ona göre bütün kötüler bir kadını ancak sırtından vurabileceğini bilecek kadar güçsüzdür. Ünal bir yandan bunu da ima eder. (Ve elbette bizce de öyledir.) Diğer taraftan/üstelik imgenin, estetiğin, vuruculuğun bu kadar bariz olduğu çok az mısra var şiirimizde. Bu mısrayı şiirin başlığını göz önüne alarak düşündüğümüzde aşkın insanoğlunu ileri bir çaresizliğe, bir içsel sessizliğe ve kelimesizliğe sürüklediğini de görebiliyoruz. Aynı zamanda artık kendisini ifade etmekte güçlük çeken büyük insanlığın halini ortaya koymak üzere söylenmiş gibidir de. Yazının başında ‘’Şiirde takındığı çapraz bir tavır vardır. Bir taraftan iyi bir şiir işçiliği yaparken diğer taraftan söylediği şiiri yaşadığı dönem içinde konumlandırır.’’ demiştim. Bunu böylece örneklemiş olayım.
Ve Hayriye Ünal anlatır. Üstüne basa basa, üstesinden gelerek anlatır. Koyu, kalın, belirgin bir sıralama çizer şiirde. Hepimize bir üsteleme sezdirir. Bana Olanlar şiirinden aldığım yukarıdaki mısralara bakalım. Burada Ünal’ın detaycılığını, işçiliğini, büyük özenini görmek mümkün. Dünyanın kenarlarına yine dünya ile ilgili ipuçlarını -mendiline oyalar işleyen heyecanlı bir işçi gibi- liyakatle işleyecek kadar dikkatli bir şairdir. Kendi yaşam alanının yaşadığı çağ için ne anlama geldiğini bilir (dizede geçen bin küsür senede ifadesi bundandır) ve bunu tanımlamak/geliştirmek/öne sürmek için hiçbir tehlikeden kaçınmaz. Şiirin başlığından yola çıkarak, tanrı bana özenirken/suyumu verirken dizelerini tekrar okuduğumuzda Hayriye Ünal’ın kendi varlık tayinini şiir yoluyla bir kronolojik sıçrama gibi ortaya koyduğunu da görebiliriz. Söyleyiş hayli ilgi çekicidir. Günümüz karmaşasından uzak, 1940’ların duru deyişleri burada kendini gösterir. Kitapta yer alan diğer şiirlerde zaman zaman farklı dizilimlere denk gelmek mümkün olsa da Bana Olanlar şiirindeki bu bölümde Hayriye Ünal’ın şiiri genel olarak nasıl kurduğuna dair ciddi ipuçları vardır. (Savunma Tarafı şiirinin ikinci bölümünde geçen beni kan içinde bırakan o idi, güzel konuşan / kibar konuşan / insanları hafif cakayla selamlayıp / bir koltuğa küçük bir jestle oturtan mısraları da bu ipuçlarına örnek olarak verilebilir.) Şunu anlayabiliriz: Hayriye Ünal şiirinin aynasını günümüzden 1940’lara tutmayı başarabiliyor. Hem buradan oraya, hem de oradan buraya bir alışveriş içindedir. Sürekli uyanıktır.
Burada Oyun Kurucu -1 Efendinin Fendi şiirinde yer alan ayıbı var bir avı kendinden büyük taşla vurmanın ve Leke şiirinde geçen bir böceğe bile öldürmeden önce bir kez bak dizelerini beraber düşünerek hareket edeceğim. Yukarıda Hayriye Ünal için ‘’kendi yaşam alanının yaşadığı çağ için ne anlama geldiğini bilir(dizede geçen bin küsür senede ifadesi bundandır) ve bunu tanımlamak/geliştirmek/öne sürmek için hiçbir tehlikeden kaçınmaz.’’ demiştim. Bu büyük cesareti sahaya sürerken adalet ve eşitlik gibi değerleri gözden kaçırmaz. Yaşadığı coğrafyanın insani ve siyasi meselelerini değerlendirirken bir ölçüt sunar. Ama burada ilk olarak, yani ayıbı var bir avı kendinden büyük taşla vurmanın dizesinde ilk olarak; Ünal’ın bin küsür senelik yaratılış evresinden itibaren ruhuna fazla gelen her şeyin kendisini bir av olarak gördüğünü ve buna karşılık bir isyan makamında bu dizeyi döktüğünü düşündüm. Leke şiirindeki bir böceğe bile öldürmeden önce bir kez bak dizesi ise sırtından vurulduğu halde galip gelmiş bir kadının soylu gücenikliği gibidir.
Kitabı okurken dikkatimi çeken bir husus daha oldu. Hayriye Ünal şiirini kurarken okuyucuya sezdirmeden bir ‘’işleyiş’’ uyguluyor. Bu işleyiş şiirlerin akışkan bir sese sahip olmasını sağlamakla beraber, dizeler arasında bir çatı görevi görmekten de geri kalmıyor. Hemen örnekleyelim:
ayıplığımı aşağılığımı uğursuzluğumu
Mayısta Kopan Yaprak
hor gördüm azarladım dehşet saçtım kendime
Mayısta Kopan Yaprak
tutarak çekerek uzatarak
Bana Olanlar
bezgin değil yılgın değil bıkmış değil sadece meyus
Oyun Kurucu -1
Efendinin Fendi
Kitapta yer yer kendini gösteren bu işleyişten sadece dört tanesini aldım buraya. Hayriye Ünal seçtiğim bu dört dizeyi, ayrı ayrı, mensup oldukları şiirlerde mısra aralarına atarak şiirleri daha dinamik ve sesli hale getiriyor. Altını çizdiğim dizeler birbirinden farklı şiirlerde geçiyor olsa da peş peşe okundukları zaman ortaya bir sekans çıkıyor. Bu sekans Hayriye Ünal’ın elinde usta işi bir vuruşa dönüşüyor. Düşünceli, dikkatli bir şair.
Son olarak şiir hassasiyetimin dışında kalan ve bu kitapta denk geldiğim bazı kelimeleri söyleyeceğim. Bu tamamen kendi, kişisel ve son derece şahsi tercihlerimin bir yansımasıdır. Ortaya koymaya çalıştığım ‘’söylemenin her zaman başka bir yolu vardır’’ anlayışından hareketle:
medet istemeyen gururdu
tahriş ettin tahdit ettin ve tereddüt etmedin
mideme sapladığın ağrıda
Dozunda
gerçekleşecek
bir dilek
varsa indimde solacak
soluyan kabarıp şişen bir damarın yırtılma arzusuyum
Bana Olanlar
hiç işlenmemiş olabilir mi acaba isnat edilen suçlar
Savuma Tarafı III
Burada altı çizili kelimeler bulundukları şiirleri taşıyabilecek kuvvette değil sanıyorum. Hayriye Ünal söylemek istediğini bu kelimeler yerine daha gür ve sıkı tercihlerle söyleyebilirdi. Hele ki şu güzelim Bana Olanlar şiirinde kullandığı indimde kelimesiyle kendinden sonra gelen ve bana göre kitaptaki en şık dizelerden biri olan ‘’soluyan kabarıp şişen bir damarın yırtılma arzusuyum’’ dizesini bozduğu kanaatindeyim. Şiirlerin yazıldığı dönemler itibariyle medet ve isnat gibi kelimelerin karşıladığı anlamları taşıyabilecek daha canlı seçenekler elbette mevcuttu. Onları tercih etmesini umardım diyebilirim. Burada kelimelerin eskiliği, yeniliği üzerine bir tartışma açmak da söz konusu. Kelimeler eskir mi? Kelimeler kullanıldıkları dönemlere göre anlam kayması yaşar mı? Bu soruların cevaplarına şimdi odaklanacak olursak Hayriye Ünal’a haksızlık etmiş oluruz. Çünkü bu mesele konuya girerken de söylediğim gibi kendi ve kişisel tercihlerimin bir yansımasıdır.
Şimdi Aşk Ebediyyen Değişir ve diğer eserleriyle şiirimizde büyük bir ustadır Hayriye Ünal.