İlk kitabını 2003’te yayımlayan Gönül Çatalcalı, özgün kurgularıyla ilgi uyandıran verimli bir yazar. Yıllarca sürdürdüğü edebiyat öğretmenliği döneminde pek çok öğrenci yetiştiren Çatalcalı, adeta edebiyatla soluk alan ve yaşamını edebiyata adayan bir düşünce emekçisi… Yazma serüveninde önce öyküleriyle ilgi uyandıran Gönül Çatalcalı, deneme, kitap tanıtımı, şiir, eleştiri, çocuk öyküsü gibi alanlarda birçok metne de imzasını attı. İlk romanı İsimsiz’den (2014) sonra ikinci romanı olan Eşiktekiler’le bu türdeki ustalığını kanıtladı.
Geçtiğimiz yıl Karşıyaka Belediyesi Samim Kocagöz Roman Ödülü’nü kazanan Eşiktekiler, başarılı bir “dönem romanı” olarak ilgiyle okunuyor. Ülkemizin önemli bir toplumsal/siyasal dönemi olan 1950’li yılları; çok partili demokrasiye geçiş sancılarının, parti tartışmalarının ve siyasal kamplaşmanın ön planda olduğu o günleri, bir Ege kasabasında yaşananlar üzerinden dile getiren Eşiktekiler, dönemin toplumsal sorunlarından kesitler aktarıyor ve kırsalın ruhunu yansıtmada incelikli bir başarı sergiliyor. Tütün üreticilerinin yaşadıkları da anlatılarak tarım kesimindeki emeğin değeri sorgulanıyor romanda.
İstanbul’dan kasabaya gelerek doktorluğa başlayan Nusret karakteri yoluyla dürüst, nitelikli bir aydının kasaba egemenlerine karşı verdiği zorlu ve çileli mücadele gerçekçi bir bakış açısıyla ifade ediliyor. Adaletsizliğin, haksızlığın dile getirilip sorgulandığı cümleler ve konuşmaların yanı sıra büyük bir aşk da yer alıyor romanın ekseninde.
Kasaba gerçekliğine toplumsal çelişkileri göstererek yaklaşan Gönül Çatalcalı’nın, bu toplumsal çelişkileri, bireylerin yaşadığı olayların iç dünyalarındaki etkilerini de aktararak dile getirmesi bakımından, Eşiktekiler’de birey-toplum diyalektiğini oldukça iyi kurmuş olduğunu belirtebiliriz. Karakterler, kendi başlarına bir varoluşları olan, derinlikli roman kişileri olarak yer alıyor Eşiktekiler’de. Özellikle Doktor Nusret, ruhsal çelişkileri, iç çatışmaları ve kararsızlıklarıyla sayfalarda soluk alan, gerçek izlenimi yaratan bir karakter olarak yansıyor okurun bilincine.
“Ağustos 1957
Bu tahta kapılar, ardındaki taşlıklar, çoluk çocuk yatılan küçücük havasız odalar, nice derdi, acıyı bağrında saklıyor. Kadınlar ev içlerinde, kapı önlerinde, simsiyah örtülere sarınarak sokaklarda. Erkekler dükkânlarda, kahvelerde… Geceleri bomboş sokaklar… Gri bir yorganın altında biteviye uyuyormuş gibi yaşayan kasabalıların hayatları hiç değişmiyormuş gibi görünse de her lahza içlerinden çıkan, zehir gibi acı hikâyeler… Benim ise… Göğsümün orta yerinde bir sızı, kor ateş, harlama. İnsanlık hassasiyetlerimin ince ince sınanması, gaddarca tüketilişi. Hayat karşısında yarım kalmışlık ve mağlubiyet hissinden hiç kurtulamayacak mıyım? Tam ‘kuvvetlendim’ derken hem de… Her daim yeni bir ders, yeni bir imtihan…” (s.181)
Böylece karakterin ruhsal derinliğine nüfuz etmemizi sağlayan yazar, merak unsurunu da kurguya başarıyla sindirmiş. Müthiş bir aile sırrının son birkaç sayfaya kadar gizliliğini koruduğu Eşiktekiler’de Doktor Nusret ve Muhsin Bey arasındaki sancılı baba- oğul ilişkisi ayrıntılarla aktarılmış. Bir sır bilgisinin ağırlığı altındaki genç karakter Leylâ’nın belgeler ve tanık kişilerle iz sürerek yıllar boyunca gizlenen gerçekleri aydınlığa kavuşturması ve romanın düğümünü çözmesi epeyce ilginç.
Yazarın akıcı, duru, sürükleyici anlatımına, yer yer sinematografik anlatım da eşlik ediyor; romanın merakla, heyecanla okunmasını sağlıyor. Diyalogların romana başarıyla örgülendiği ve karakterlerin canlandırılmasında önemli bir etken olduğu görülüyor ayrıca. Kişilerin yaşına, toplumsal durumuna, bireysel özelliklerine göre seçilen sözcükler, eserin “dönem romanı” olmasının bir gereği olarak yer alıyor metinde.
Arada bir, metne iyi sindirilmiş uzun diyaloglar ve tartışmalarla ilerleyen roman, bunların aracılığıyla da dönemi yansıtıyor. Diyalog ve tartışmalar içeren kısımların, romanın akışını bozmaması, Gönül Çatalcalı’nın, okurun merakını sürekli canlı tutmasından kaynaklanıyor. Eşiktekiler’in sinema filmi ya da dizi film olmaya elverişli pek çok özelliği olduğunu söyleyebiliriz.
Metindeki işlevsel ayrıntılar, roman atmosferini oluşturuyor ve karakterler bu atmosferde soluk alıp veriyor. Belirli bir toplumsal dönemde yaşananları dillendiriyor olmasına rağmen Eşiktekiler, bir süreç olarak 1950’lerden yaşadığımız günlere kadar gelen sosyal/siyasal olaylar zincirini, nedensellik bağı içinde görmemizi ve yorumlamamızı sağlaması açısından da önemli.
Gönül Çatalcalı’nın Eşiktekiler’de kendine özgü bir roman dünyası kurduğu; gerçekçi bir tutumla dönemin toplumsal sorunlarını kişilerin yaşadığı olay ve çatışmalar yoluyla yansıttığı, akılda kalıcı karakterler yarattığı görülüyor. Yazarın roman dünyasına dâhil olacak okurları ise Eşiktekiler’in merak, heyecan ve ilgiyle okunan sayfaları bekliyor.
(Gönül Çatalcalı, Eşiktekiler, Tekin Yayınları, 2017)