Edebiyat çevresinde başarılı bir şair olarak tanınan ve birçok şiir ödülü bulunan Halil İbrahim Özbay, bu kez, bir öykü kitabı ile okurlarına hoş bir sürpriz yaptı. Uzun yıllar boyunca edebiyat öğretmeni olarak doğrudan edebiyatın içinde yaşayan Halil İbrahim Özbay, şiirlerin yanı sıra şiir üzerine denemeler, günlükler de kaleme almış ve bu metinlerini kitaplaştırmıştı.
Bir şairin öykülerinin üslup ve ifade açısından şiirsel bir nitelik taşıması oldukça doğal geliyor bize. Geçmiş Devam Ediyor’daki öykülerde yer yer bu şiirselliği duyumsuyoruz. Merak unsurunun eksik edilmediği öyküler, her sayfada ilgiyle okunuyor. Dilin akıcılığını oluşturan kısa, çarpıcı cümleler ve onlardaki yoğun anlamlar dikkatimizi çekiyor.
Bazı öykülerdense deneme tadı alınıyor. Hem öykü hem şiirsel metin hem de deneme olarak okunabilen bu çok renkli metinlerin, okudukça bir roman bütünlüğüne evrilmesi, insana oldukça şaşırtıcı bir deneyim sunuyor.
Geçmiş Devam Ediyor, metinler arası ilişkileri güçlü bir kitap. Yazar, Orhan Veli, Anton Çehov, Orhan Pamuk, Turgut Uyar, Sait Faik… ve daha pek çok yazar ve şaire selam gönderiyor. Kars’ta öğretmenlik yapan İsmail Hakkı Özsaraç, hem Orhan Pamuk’un Kar romanındaki Kars’ın hem de içinde yaşadığı Kars’ın kar ve kış imgelerinin izini sürüyor.
Yazarın, okuduğumuz kitaba da göndermelerde bulunması, bu kitabın yazılma ve yayımlanma süreçlerini öykü metnine dâhil etmesi, çarpıcı ve etkileyici bir deneysellik olarak karşımıza çıkıyor.
Unutulmaz öykü kişileri
Yazar, öykülerinin pek çoğunda, uzun bir zaman diliminden kesitler aktarıyor. Öykülerin bazılarının öz yaşamsal nitelikler taşıması, onların anılar ve yaşantıların dönüştürülmesiyle yazıldığı izlenimini uyandırıyor. Bunun yanı sıra, yazarın, düş gücünü öykü metninde sıklıkla harekete geçirmesi ve metne yoğunlaştırması dikkatimizi çekiyor.
Öğretmen İsmail Hakkı Özsaraç, kitabın pek çok öyküsünde anlatıcı olarak yer alıyor. Bazen 1. tekil kişi, zaman zaman 3. tekil kişi anlatımıyla, öykülerdeki anlatıcı rolünü sürdürüyor. Bazen de 2. kişi anlatımıyla öykünün önemli bir karakterine sesleniyor.
12 Eylül’ün gölgesi
Yazar, çağına, dönemine, içinde yaşadığı toplumsal süreçlere, öykü kişilerinin başından geçen olaylar aracılığıyla tanıklık ediyor. Özellikle İsmail Hakkı öğretmenin çocukluk döneminde, 12 Eylül’ün karanlık günlerinde, tutuklanan devrimci babasının demir parmaklıklar ardında sağlığını yitirmesi ve ölüme adım adım ilerlemesi gibi hazin ve üzücü olaylar, öykü karakterinin çocukluğunda derin travmalar yaratıyor. Öykünün şimdi’sinden geçmişe gidiş gelişler ve anlatıcı konumundaki öykü kişisinin zihnindeki akış, doğallıkla ve başarıyla oluşturuluyor.
O dönemde toplumun sağ ve sol kamplara bölünmesi nedeniyle, ilkokuldayken gizliden gizliye sevdiği kız arkadaşının polis babasının çocuk karaktere yaşattığı bütün olumsuzluklar hüzünle okunuyor. Aşağılayıcı, dışlayıcı ve ötekileştirici söylemle karşılaşan ilkokul çağındaki öykü kişisinde bu durum büyük bir sarsıntı yaratıyor. Yazar, darbe sonrasının toplumsal trajedisini, kişiler, yaşamlar ve acılar üzerinden aktarıyor.
Karşılık görmediğini düşündüğü çocukluk aşkını, uzun yıllar boyunca yüreğinde yaşatan öykü kişisinin nahifliğinin, öyküler boyunca incelikle işlenmiş olduğunu da belirtmeliyiz. Babası tutuklu olan 12 Eylül’ün hüzünlü, kederli, yalnız çocuklarının gözyaşıyla dolu söz konusu öyküler. Eylül’ün gölgesi, çocuk neşesinin üzerine karabasan gibi çöküyor. Yazar, belirttiğim gibi, özellikle ilk birkaç öyküde çocuk dünyasının saflığını ve kırılganlığını çocuk karakterler üzerinden gayet iyi yansıtıyor.
İç bütünlük taşıyan bir öykü kitabı
Kitaptaki öyküler, sıkı bir mimari yapı içinde oluşturulmuş; bütün öyküler birbiriyle ilintili, birbirine bağlı; her öykü belirli bir bütünsel yapıyı tamamlayacak ve destekleyecek şekilde kurgulanmış. Bir öyküdeki karakter, yıllar sonra başka bir öyküde farklı bir işlev taşıyarak okurun karşısına çıkıyor. Bütün öykülerin uzun bir zamana yayılmış olmalarına rağmen, her bir öykü, bu uzun zamanın içinden alınan belirli bir kesiti aktarıyor. İncecik kurgu iplikleriyle, ortak imgeler ya da ortak kişilerle birbirine örgülenen bu öykülerin, kendine özgü bir öykü dünyasını ve atmosferini oluşturduğunu belirtmek mümkün.
Kitabın son sayfasına doğru, birbirine bağlanan, birbirine bir noktada dokunan kısa öykülerden oluşan bütünsel bir romandan ya da bir novelladan söz edebileceğimiz sonucuna ulaşıyoruz. Bu bağlamda, Geçmiş Devam Ediyor’un hem türler arası hem türlerin sınırlarını genişleten hem de türleri yaratıcı bir tarzda bir araya getiren; bu niteliğiyle avangart/deneysel edebiyata dâhil bir yapıt olduğunu söyleyebiliriz.
Yazar, pek çok kavramı öykü metinlerinde sorgulamaya ve tartışmaya açıyor. Düş, düşünce ve yaşamın bütünlüğünün dile getirildiği, edebiyat ile yaşamın paralelliğinin ve birlikteliğinin vurgulandığı satırlar, bazen bir deneme bazen de bir eleştiri metnine alıp götürüyor bizi. Öykü, deneme, eleştiri, şiirsel metin gibi farklı türlerin bir sarkaç gibi metinlerin arasında gidip gelişinin ve bir bütüne evrilişinin farkına varmak, insanda bambaşka bir okuma heyecanı yaratıyor.
Yaratma sancıları, yayımlatma çilesi
Yazma ve yaratma sancıları, yayımlatma çilesi gibi gerçekler, kitabın ayrı bir tematik katmanını oluşturuyor. Yazar, editör, yayıncı, kitapçı ve okur ilişkileri, öykülerdeki öğretmen- yazar İsmail Hakkı Özsaraç’ın yaşamıyla bir bütünlük oluşturmuş durumda. İsmail Hakkı da bu konulardaki tanıklık ve yaşantılarını, başına gelen şaşırtıcı olay ve durumları, okurun ilgisini çekecek bir yaklaşımla anlatıyor ya da gösteriyor. Geçmiş Devam Ediyor’da bazen “kurmaca yazar” ile onun yazdığı öykü kitabı içindeki metin, okuduğumuz kitabın öyküsüyle buluşup örtüşüyor. Böylece birkaç kurmaca katmanı kısa bir öykü metninde bir araya gelebiliyor.
Yazarın ve kitabın meselesini keşfettiğimiz bazı satırlar önemli: “Hayat durmadan yeni hikâyeler çıkarıyor karşımıza. Bunlar, kimi zaman başımızdan geçiyor, kimi zaman aklımızdan. Ne fark eder ki, sonuçta hayat da hayal de hikâyeye dâhildir.” (s.71)
Bir editörün hayatı ve kurmacayı sorguladığı bazı cümleleri şöyle: “(…) insanın başından geçenlerle aklından geçenler aynı şey değildir. Yazdıklarına hayattan daha çok inananlar, böyle yanılgılara düşebilir ancak. Tamam, edebiyat güzeldir ama gerçekler kadar değil. Ya da edebiyat hüzünlüdür ama gerçekler kadar değil. Ya da edebiyat komiktir ama gerçekler kadar değil. Bunu daha da çoğaltabiliriz.” (s.73) Kurmacanın hakikatle, edebiyatın hayatla, yazarın yaşadıklarıyla aklından geçenler arasındaki farkı ve çelişkiyi sorgulayan cümleler, metne felsefi bir boyut kazandırıyor.
Yazar, editörün sözlerine ilerideki sayfalarda şöyle yanıt veriyor: “Hayal kurmanın ya da düşünüp hissetmenin hayata dâhil olmadığı inancı. Ne yazık. Oysa yazan insan için düşünmek de hissetmek de başından geçen bir şeydir.” (s.86)
Yazmak eylemiyle ve hikâye sanatıyla ilgili pek çok düşünce yer alıyor kitaptaki kimi öykülerde. “Asıl hikâye”nin ne olduğunu ve onun iç yüzünü sorgulayan anlatıcı-yazar, şunları dile getiriyor: “Oysa asıl hikâye insanın nefes aldığı iç dünyayla nefes verdiği dış dünya arasındaki çelişkide, çatışmada gizlidir.” (s.86)
Geçmiş Devam Ediyor’daki öykülerde yer alan imgelerin, mecazların ve sembollerin büyük bir dikkatle metne sindirildiğini görüyoruz. Bir rüyada, çıkış yolunu bulamayan ve duvarlara çarpa çarpa yaşamını yitiren küçük bir kuşun yaşadıklarının, dış gerçekliğe ve insan yaşamına nasıl sızdığını, hüzünle okuyor; hayat, hakikat ve düşler hakkında bir kez daha düşünüyoruz. Bir kelebek tokanın, bir mavi bisikletin simgelediği masum bir sevgi ve hayranlığın sevinciyle uçuşan sayfalarla; düşselliğin iç derinliği ve güzelliğiyle sona eriyor sayfalar.
Halil İbrahim Özbay, yeni öykülerini merakla bekleyeceğim yazarlar arasında yer alıyor. Öykü yolculuğunun, yıllara yayılan şiir serüveni kadar uzun ve başarılı olmasını diliyorum.