İyi yazılmış çocuk kitapları, insanın kişiliğini şekillendirmede birer yapı taşı olduğu gibi, aynı zamanda etkileri aradan pek çok yıl geçse bile sürer insan ruhunda.
Çocuk kitaplarının, çocukların düş pencerelerini genişletmesi, onların dil ve estetik beğenilerini geliştirmesi, imgelemlerini zenginleştirmesi, akıl yürütme, anlama yorumlama, sorgulama ve sezgi yönlerini güçlendirmesi gibi özellikleri dikkate alındığında, bu kitapların çocuğun düşünsel, bilişsel ve duygusal gelişimi içindeki yeri ve önemi tam anlamıyla ortaya çıkar.
Bu yazıda çocuk kitaplarında yazar sorumluluğuyla ilgili görüşlerimi dile getirmeye çalışacağım.
Mutlaka sorumlulukla yazılmalıdır bu yapıtlar; geriye dönüşü olamaz çocuk edebiyatının. Muzaffer İzgü’nün deyişiyle “bir çocuk yazarının geriye dönüp ‘özür dilerim’ deme hakkı yoktur.”
Kitaplarda dil etkileyici, yaş düzeyine uygun, anlaşılır ve güzel olmalı; çocuğa içinde doğduğu dilin olanaklarını ve zenginliklerini sezdirmelidir. Çocuk dilin içine doğar ve yaşama dilin içinden bakarak adım adım gelişir. O nedenle çocuk kitaplarında akıcı, anlaşılır, duru bir dil vazgeçilmez bir kuraldır; bu kitapların olmazsa olmazıdır.
Dil bağlamındaki sorumluluğun yanı sıra içerik önemle seçilmeli ve işlenmelidir. Öğüt verici didaktik bir tutum içine girmeden, gerçekler ve düşler dünyasına kapılar açılmalı; gerçekler verilirken yaşamın sorgulamasına olanak sağlanmalı, düşler aktarılırken çocuğun yaratıcı gücü harekete geçirilebilmelidir. Sorumluluk, bir eğitimcinin sorumluluğundan daha ağır ve daha fazladır yazarın üzerinde. Kolay görünen ama en zor olan alandır çocuk edebiyatı alanı. Burada bir rant savaşımı da sürdürülmekte ve bazı yazarlar ve yayıncılar gerçekten kötü ve eğitim açısından sakıncalı kitaplara kucak açmaktadırlar. Şiddet, taciz, kan, acımasızlık sayfalarına açılan, iyice uçuk noktalara varan sözde çocuk kitapları, ne yazık ki piyasada cirit atmaktadır. Özellikle Anadolu’da bilinçsiz aile ve toplumsal ortam içinde son derece niteliksiz kitaplar, okunup incelenmeye bile zaman ayrılmadan, okul ve aile kitaplıklarında yerini almaktadır. Bazı çevreler de bu rantı artırmak için her türlü yola başvurmaktadır.
Çocuk kitabı yazarı tek başına hareket etmemeli ve mutlaka ressamla birlikte bir ruh beraberliği, ruh ortaklığı içinde çalışmalıdır. Çocuk her şeyden önce kitabın kapağına ve içindeki resimlere bakarak kitap seçer ve o kitaba yakınlıkduyar. Çocuklar günümüzde görsel kültür içinde daha çok kalmaktadırlar; sürekli sinema, televizyon ve bilgisayar dünyası içindedirler. O nedenle illüstratör çok önemlidir ve çocuk kitabının ilk bakıştaki asal unsuru, yazardan çok ressamdır. Avrupa ve diğer ülkelerde yayımlanan kitaplar dikkatle incelendiğinde yaş grubuna uygun, inanılmaz çeşitlilikte çocuk kitapları olduğu görülür. Bu kitaplarda resimler büyük önemdedir. Yazar, hiçbir zaman ressamdan ayrı ve üstün bir kişi olduğunu düşünmemelidir. Resim ve yazının bütünselliğinden ortaya çıkan güzelliktir çocuk kitabını var eden.
Yazar, konuları yaşamın içinden seçebileceği gibi, düşsel dünyalardan düş evreninden de seçebilir. Hangi yolu seçerse seçsin, çocuğa bir şekilde ulaşabilmeli, böylelikle ona kitap okumayı sevdirebilmelidir. Küçük yaşta edinilen okuma alışkanlığının, daha sonraki yıllarda kazanılmasının oldukça zor olduğunu pek çoğumuz biliyoruz.
Çocuk kitabı yazarı mümkün olduğunca güncel politik söylemlerden uzakta kalmalı, evrensel değerlerle ve farklılıklara saygıyla donatabilmelidir çocuğun dünyasını. Belirli ideolojileri vermekten önce, temel değerler üzerinde durmalı ve yazının merkezine insan unsurunu oturtmalıdır. Sevgi, hoşgörü, barış, çevre duyarlılığı, anne baba, arkadaş sevgisi, toplumsal saygı, günlük yaşam unsurları, yaşayan her varlığa sevgi, onları koruma, paylaşım ve yardımlaşma… gibi kavram ve değerleri işleyebileceği gibi, düş dünyalarında yıldızlara ve pembe düş bulutlarına çıkabilir; fantastik dünyalara da açılabilir. Ama her zaman için çocuğun bir ayağını yeryüzünde tutmayı başarmalıdır çocuk yazarı. İnsan ve diğer canlılara uygulanan şiddet, çocuk edebiyatında yer almazsa gerçekten çok iyi olur. Çünkü şiddet her yerde çok fazla var; yaşamın içindeki şiddet, çocuğu örselemeden onun içini acıtmadan, örtük ya da nahif bir biçimde dile getirilirse, hatta hiç dillendirilmese daha sorumluca hareket edilmiş olur. Temel demokrasi değerleri de çocuk kitaplarında işlenebilir. Demokrasi için temelden eğitime inanıyorsak, çocuk kitaplarında, farklılıklara saygıyı, farklı görüşlere kulak vermeyi, insanların birlikteliklerinden doğan gücü sezdirebiliriz.
Masalların çoğu da asıl olarak çocuklar için yazılmış değildir; o nedenle yerli ve yabancı masallarda çocuk dünyasına uymayan unsurlarla karşılaşılabilir. Özellikle derleme metinlerde bu unsurların tasfiye edilmesi gerekir. Çağdaş masal yazarları doğrudan çocuk okurları hedef kitle alırlarsa elbette çok uygun olur. Ayrıca çocuk yazını içinde felsefe pırıltıları taşıyan birçok yapıt da dikkati çekmektedir; çocuk, bu felsefi bakış açısı sayesinde araştırmayı ve sorgulamayı öğrenir. Çocuk kitapları kurmaca olsa bile bilimsel-tarihsel gerçeklerden uzak kalmamalı, yanlış bilgi aktarımı yapmamalıdır. Yazar, yapıtını oluştururken dikkatli bir araştırma gerçekleştirirse, bu türden bir sorunla karşılaşmayacak; çocukları kurmacanın dolaylı yollarından geçirirken, doğru bilgilerle de donatabilecektir.
Aşırı ölçüde imgelerle yüklenmiş, uzun cümlelerle çocuğu zorlayan bir dille çocuk yazınının oluşturulamayacağı kuşku duyulmaz bir gerçek olduğu gibi, kurgularda tutarlı ve mantıklı olmak; sağlam kurgularla yazmak da çok önemlidir. Genç kuşaklar ve çocuklar filmlerin içinde büyüdükleri için filmlerden edindikleri kurgu kültürüyle ve kurgusal tekniklerle de kitapları değerlendirirler. Çocuklar ve özellikle gençler kurgudaki aksaklıklara karşı çok duyarlıdırlar ve en küçük bir aksamada kitabı beğenmediklerini söyleyip ellerinden bırakabilmektedirler. Gençler daha önce okudukları kitaplardan izler ya da benzerlikler taşıyan kitaplara karşı da çok duyarlıdırlar ve “ben bu kurguyu daha önce şu kitapta okumuştum,” diyerek kitaptan soğumaları bile söz konusu olabilmektedir. O nedenle yazar, çocuk ve genç yazınında etkilenmelerden uzak durmalı, olabildiğince özgün kalmaya dikkat etmelidir.
Ülkemizde çocuk kitapları eleştiri mekanizmasının yeterli işlememesi önemli bir eksikliktir. Yazarlar aynı zamanda çocuk yazını eleştirmenliği yapmakta; zaman zaman bu konuda öznel tutumlar sergileyebilmekte; tarafsız ve objektif tarzdaki eleştiriden uzağa düşebilmektedirler. Kanımca, eleştiri alanı, yazarlardan çok bu dünyanın dışında kalan, çocuk kitabı yazmayan, sadece okuyup gözlemleyen eleştirmenler ve akademisyenler tarafından oluşturulmalıdır.
Çocuk yazınında yazar sorumluluğunun yanı sıra çevirmen sorumluluğu da çok önemlidir. Yapıtın aslına sadık kalan ve başarılı bir Türkçeyle yapılan çeviriler bu alanda çocukları daha çok geliştirir.
Çocuk yazınında eleştirmeni, çevirmenin sorumluluğu elbette çok önemli; ama yazarın sorumluluğu ondan kat kat fazla görünüyor. Ülkemizde bu alanda, sorumluluğunun bilincinde, dikkatli, duyarlı, yetenekli ve başarılı pek çok çocuk yazarının yetişmesi sevinilecek bir durumdur. Çünkü geleceğimizi şekillendirecek olan çocuklar, böyle ilgili ve sorumlu yazarların kitaplarıyla kişiliklerini bulacak ve yarınlarımızı kuracaklardır.
Her çocuk kitabı, içinde bir umut taşımalı, bir ışık gizlemelidir; çünkü çocuklar da insanlığın, yarınların umutlarıdır.