Leylâ Erbil, hayatı, dünyayı, toplumu ve insanı; kısacası, her şeyi son derece eleştirel ve sorgulayıcı bir bakışla irdeleyen, özgün, özgür ve güçlü bir kadın yazar olduğu kadar; sağlam, kıymetli, vefalı ve sevgi dolu bir dosttu. Gerçekten güvenilir bir insandı. Leylâ Erbil’in kapısı, onu ziyaret etmek isteyen büyük küçük herkese açıktı daima.
Ne zaman Leylâ Erbil’i ziyarete gitsem, içim sevinç, heyecan ve mutlulukla dolup taşardı. Onu ilk kez 2004’te bir grup arkadaşla birlikte Teşvikiye’deki Erbil Apartmanı’ndaki dairesinde ziyaret etmiştik. Ondan sonra her İstanbul’a gidişimizde onun kapısını çalmayı, onun sohbetinden ışık almayı alışkanlık haline getirmiştik.
Leylâ Erbil’in o güzelim çay sofrasında yer almak; onun anılarını dinlemek, edebiyatla ilgili görüşlerini öğrenmek büyük keyif ve mutluluk verirdi bana. Her zaman kendi elleriyle çay ikramında bulunur; pastaları ve börekleri bir anne sevecenliğiyle tabaklarımıza servis ederdi. Onun çay sofraları aynı zamanda sohbet mekânımızdı.
Bir gün, yine bir ziyaretim sırasında, zarif fincanlarda sunduğu çayı yudumlarken, ona armağan olarak götürdüğüm Bornova’dan Gün Rengi Sayfalar adlı semt kitabımı uzattım. Çok sevindi bu sürprizime. Sayfaları ilgiyle karıştırırken, kitaptaki bir fotoğraf dikkatini çekti. Bornova Levanten köşklerinden birinin bahçesindeki çakıl mozaiklerini fotoğraflamıştım kitabı yazdığım süreçte. Bu kitabımda Levanten köşklerinin İngiliz, İtalyan, Akdeniz mimarisinin özelliklerini taşıyan bahçelerini, köşklerdeki yaşamı da anlatmıştım. Leylâ Erbil heyecanlandı; “Biliyor musun, yeni bir roman yazıyorum; bu romanda Akdeniz bahçe mimarisindeki çakıl mozaiklerinden de söz ediyorum. O çakıl mozaikleri hakkında araştırma yapıyorum,” dedi. Bu rastlaşma beni de heyecanlandırmıştı.
Hiç unutmam, bunun üzerine Leylâ Erbil bana o ışıltılı gözleriyle baktı ve: “Hülyacığım, bunu romanımda yazabilir, buna da bir şekilde yer verebilir miyim?” diye sordu. Koskoca Leylâ Erbil; edebiyatımızın en usta yazarlarından Leylâ Erbil, benden, kitabımdaki küçük bir ayrıntı için izin istiyordu. Kaldı ki, o da başka birinden naklettiğim bir anıydı.
Bu soru beni çok duygulandırdı. Leylâ Erbil’in emeğe ne denli saygılı, ne denli güzel bir insan olduğuna o an bizzat tanık oluyordum. İnanılmaz bir heyecan ve duygu yoğunluğuyla; “Elbette kullanabilirsiniz Leylâ Hanım; bundan büyük bir onur duyarım,” dedim.
Leylâ Erbil, bir süre sonra yayımlanan ve çok sevilen romanı Kalan’da, benim naklettiğim olayı, harika bir edebi yaratıcılıkla dönüştürerek şöyle dillendiriyordu: “annen sana dizlerini çakıl kuşları gagalamış kızımın diye sarıldığında ne kadar mutlu olurdun,,, neden bahçeden eve girerken birden ayağını kaydırır, çakıl mozaiklerinin üstüne atardın kendini,,, (Kalan, s.214)
Daha sonra ziyaretine gittiğimde, Kalan’ı imzalayarak armağan etmişti ve bana hitaben şöyle yazmıştı sevgili Leylâ Erbil: “Çok değerli dostum Hülya Soyşekerci’ye en içten duygularımla” (2011)
Son kitabı Tuhaf Bir Erkek’i de şöyle imzalamıştı ve onu son görüşüm olduğunu bilmiyordum: “Can dostum Hülya Soyşekerci’ye kalpten” ( 17 Nisan 2013)
Ne güzeldi Leylâ Erbil’in can dostu olabilmek! Onu büyük bir özlemle anıyor; ışıklarda uyuduğunu yüreğimin derinliklerinde hissediyorum.
Ne güzel bir anı.!
Böyle bir anıyı ve aşamalarını yaşamak ne hoş. Aktaran H. Soyşekerci’ye selâm olsun…