Özlem Karapınar’ın ilk öykü kitabı Aynadaki Kadınlar Kasım 2020’de Pruva Yayınları’ndan çıktı. Kitabın adına eşlik eden Aynadaki Kadınlar kitaptaki öykülerden biri ve tüm öykülerin özeti mahiyetinde. Karapınar, toplumda bir yere sığdıramadığımız biz kadınları on üç öyküde baş köşeye oturtmuş, öykülerine misafir etmiş. Üst komşumuz, çalışma arkadaşımız, akrabamız, yolda karşılaştığımız herhangi biri olabilecek karakterlerle misafirperverliğini sevdiğim yazarın olayları içselleştirip ince ince kelimelerle dokuduğunu gördüm.
Karapınar, kitabın ilk öyküsü Bıçak Sırtı’nda, geçmişten çıkagelen bir yurt arkadaşını eşinden kıskanmakla kalmayıp evindeki eşyalardan bile kıskanmaya başlayan bir kadının flashback tekniğiyle anılarına yer vermiş. Karakterin kendi iç dünyasındaki çekişmesini, duygularının yıpranmışlığını öykünün sonundaki şu cümleleri özetlemiş: “Bataklığın seni çekmesine izin verme. Sıfırdan kurduğun bu hayata kaldığın yerden devam edebilirsin. Haydi! (s.16)”
Aynanın yansımasında göz göze gelen iki kadının yorgunluğuna şahitlik ettiğimiz Aynadaki Kadılar öyküsünde ise klasik bir konunun farklı bakış açısıyla işlendiğini görüyorum. Yazar, farklı hayatları olan iki kadının paylaştığı en önemli şeyin yalnızlık olmasına dikkat çeker. Bu yalnızlığı dile getirirken okurun kalbine çarpan bir yansıma oluşturması yazarın sözcük seçimindeki ustalığını göstermektedir: “Birbirinden farklı, birbirinin aynı iki kadın, suskun. (s. 28)”
Karakterlerin farklılığıyla dikkat çeken öykülerden bir diğeri ise İçimdeki Şeytan’daki lise öğrencisi. Yazar, şizofren tanısı konulmuş bir kişiye toplumun bakış açısını yansıtmış. Özellikle şu cümleler: “Beni getirip buraya bıraktıklarında anladım ki beceriksiz, aptal, cinli olduğum yetmemiş bir de deli olmuşum. Bu dünyada her şey olmuşum ama insan olamamışım.” okurun durup düşünmesi için yazılmış gibi.
Bir filmin sonu izleyici için ne kadar önemli ise bir öykünün sonu da okur için o kadar mühim. Genellikle çarpıcı bir final beklentisi içinde elimizdeki kitapları okuruz. İşte, insana “aaaaa” dedirten sonlarla bizi karşılayan bir öykü kitabı yazmış Özlem Karapınar. Psikoloğa giden bir kadının eşiyle, ailesiyle, işiyle olan sorunlarını konu alan Hayalleri Olmayan Kız öyküsünün sonunda hem bir cümle ile şaşırtmış hem de finali okura bırakmış: “Salıncak için ip gerek. İp aynı zamanda bir şeyleri asmaya yarar. (s. 44)”
Misafir adlı öykünün dünyada konuk olduğumuzu hatırlatması, Cam Kenarı öyküsünde otobüste bilet sistemi olmasa insanların cam kenarı sevdasından ne kavgalar edeceğini hissettirmesi, Dilek Pastanesi’nde ise evlilik için görüşme yapan iki kişinin beklentilerini düşündüren yazarın toplumsal olayları analiz ettiğini göstermektedir: “İnsan ancak kendine çarpınca uyanır. Siz hiç kendinize çarptınız mı? Ya da kendinin farkına varmadan yaşayıp gidenlerden misiniz? (s. 61)”
Mekan tasvirlerini öykülerinde ihmal etmeyen yazarın gerçek mekanları da unutmadığını Savaktaki Suret’te görüyoruz. Uçhisar Kalesi’nden Kapadokya’nın çevresinin nasıl görüldüğünü karakterin ağzından anlatmış: “Güvercinlik Vadisi, Tığraz Kalesi, Kar Kalesi, savaklar, kemerler, eski dönemlerden kalma kiliseler ve camiler ve daha birçok yeri turist edasıyla dolaşırken kendimi kaşınırken yakalıyorum, çabucak toparlanıyorum.(s. 72)” Haşere öyküsünde de Denizli ve Burdur’a yer vermiş.
Yazar, çocuklarını kaybetme korkusu çeken bir annenin kendiyle savaşmasını, hayata tutunmaya çalışmasını konu alan Sis adlı öyküde anneliğin zor taraftarını ele almış. Kırık Bir Can Parçası’nda ise yeni anne olan Yasemin’in bebeğini istemeyişini anlatırken karakterin kendi annesiyle olan iletişimini, duygusal boşluğunu da dile getiriyor.
Karapınar’ın dilinin net, açık, anlaşılır olması okurun olayın içine hemen girmesini sağlıyor. İlk öyküyü bitirdiğimde kurguyla dilin birbirini tamamlar nitelikte olması bir çırpıda okunacak bir kitapla karşılaştığımı düşündürmüştü. Bazı cümlelerin aforizma niteliğinde olması, okuru durup düşündürdüğü için akılda hoş bir kalıcılık sağlıyor. Serkisof öyküsündeki: “Biz yetişkinlerde sırtımıza kambur yaptığımız yükleri unutup hiçbir şey olmamış gibi şu kanepede zıplayabilir miyiz? (s. 108) cümlede olduğu gibi.
Öykülerin genelinde dikkat çeken italik yazılmış kısımlar bulunmaktadır. Bunlar her öyküde farklı bir durumu anlatıyor; mektup, içsel düşünceler, yazarın düşüncesi, karakterin fiziksel veya kişilik özellikleri vb. “Adamın canı sıkıldı, başını yana doğru çevirip etrafı izlemeye koyuldu. (s. 65)”
Kitabın geneline baktığımızda karakterlerin ve olayların hayatın tam ortasından seçilmiş olması Aynadaki Kadınlar’ı okura yaklaştırdığı kanaatindeyim. Kitabın baş karakterlerinin çoğu kadın olsa da hayatı tüm yönleriyle ele almış. Yazar; evliliği, doğumu, kardeşliği, komşuluğu, ebeveynliği, öğretmenliği ve öğrenciliği okurun burnunun direğini sızlatarak anlatabilmiş, klasiği karakter veya olaylarla farklılaştırmış. Kitaptaki karakterlerle kol kola sokakta dolaşmaya varım diyen herkesin Aynadaki Kadınlar’ı okumasını tavsiye ederim.
Aynadaki Kadınlar, Özlem Karapınar, 112 Syf., Pruva Yayınları, 2020.