Şiar, Mahalle Mektebi, İtibar ve Heceöykü gibi dergilerden öykülerine aşina olduğumuz Özlem Karapınar, ilk öykü kitabı Aynadaki Kadınlar ile okuru selamladı. Geçtiğimiz Kasım ayında Pruva Yayınları etiketiyle raflarda yerini alan kitap on dört öyküden oluşuyor.
Karapınar’ın kelimelerle sırladığı aynada pek çok kadın yansıması görüyoruz. Kadını tek yönden yansıtmıyor. İyi ya da kötü diye ayırmıyor. Yazar, kadını toplumdaki farklı rolleriyle öykülere serpiştiriyor. Çocuğunu emzirmek istemeyen lohusa depresyonu yaşayan anneler, gidemeyen kadınlar, özgürlüğü aşka tercih edenler, küskün kız kardeşler, oğlan doğurduğu için baş köşeye oturan gelinler, çocukluğa takılı kalan hayatlar…
İçimdeki Şeytan öyküsünde çoklu kişilik bozukluğu olan karakterin kat kat açılan hikayesini okuyoruz. En sondaki kat açılınca gerçeği bir kabusta görüyoruz.
Hayalleri Olmayan Kız öyküsü anlaşılmayan bir kadının çırpınışlarıdır. Geleneksel gelin anlayışının, geniş aile yapısının sorgulandığı öyküde doktorun ağzından dökülen anahtar kelimelere asılı kalıyoruz.
“Katı kurallar, sosyal hayat daralması, pasif eş, zaman zaman eşin ailesinden hastaya ve çocuklara şiddet.”
Tuz Buz öyküsü gitmekten korkan kadınlara ses oluyor. Yazar öyküye etkileyici, şiirsel bir giriş yapıyor.
“İçimde bir ağlamak, coşkun bir dere gibi akacakmışçasına devinen, depreşen lakin çıkışı bir türlü bulmayan… İçimde çürümeye yüz tutmuş, çürütmeye mahkûm bir ağlamak. Mahkûm çünkü çıkışı kaybetmiş bir deney faresi…Hayatımın bütün çıkmazları gibi, beni sarıp bunaltan iklimleri gibi, kokuşmuş, kopuşmuş, neresinden tutsan elde kalan insanları gibi, yörüngeme istemim dışında giren herkes gibi, yörüngesinden çıkamadığım mecburiyetlerim gibi çıkışsız…”
Cam kenarı verilen tavizlere hayır diyemediğimiz için aşılan çizgilerimize sert bir vuruş.
Karapınar’ın öyküleri sadece rolleri altında ezilen kadının sesi olmuyor. Misafir öyküsünde, dünyanın yükü çocuk yaşta omuzlarına bindirilmiş erkek çocuklarının sırtındaki ağrıyı hafifletmeye çalışıyor. Baba olmadan evin sorumluluğunu almış, kardeşlerini evlendirmiş ama kendi ailesini kuramamış bir evladı, annesinin gözünden gösteriyor bize. Annesi, oğlunu telefonundan analiz etmeye, tanımaya çalışıyor.
“Fotoğraflarına baktı. Başparmağını telefon ekranında kaydırdı sırayla… Sokakta oynayan çocuklar, ağaç, gökyüzü, kuşlar, toprakta biten cılız bir papatya. Ağaç çekmiş, bulut çekmiş dedi anne, demek insanlardan çok onlarla yarenlik etmiş…”
Karapınar kendine has, yalın üslubuyla ördüğü öykülerini psikolojik çözümlemelerle, fantastik öğelerle, rüyalarla besliyor. Karapınar insanın kendine bakmaya/kendisiyle yüzleşmeye korktuğu bir zamanda bir kaşığın bombesinde, cam kenarında ya da aynada bizi kendimizle yüzleştiriyor. Mutlaka bir yansımamızın düştüğü yer Aynadaki Kadınlar.