ANAVATANIM ÇOCUKLUĞUM.
….
Sonra alıp bir soba başında ısıtsam.
Bu bahçedir desem bu ev bu yaprak
Bu ılık minderi anne yüreğinin
Bu bit bir babanın karıncalaşmış sesi
Evlerden sokaklara sokaklardan evlere
Seni bekliyor bütün oyunlar
Bütün mevsimler seninle ilkyaz
Hiçbir türkü keder vermeyecek artık
Hiçbir pencereden kötülük gelmeyecek…
(Dağlarda ölsem- Dicle üstü ay bulanık-Şükrü Erbaş-Ümit Yayıncılık-1996)
Irmak Zileli’nin Son Bakış romanını okurken Şükrü Erbaş’ın bu dizeleri düştü akılma. Şiir her ne kadar dağ başında çarpışan çocukları anlatsa da şiirin, edebiyatın gücü burada devreye girerek ‘şiir yazanın değil ihtiyacı olanındır’ diyenin bize salık verdiği, al yarana sür, üstünü ört ya da söyleyemediğine say gibi düşüncelere, duygulara denk geldiğinde kullananındır.
ROMANIN MERKEZİ
Son bakış romanının birçok merkezi var. Orhan Pamuk’un Saf Ve Düşünceli Romancı kitabında da belirttiği gibi ‘Romanın merkezi dediğim şey, bir romanın en sonunda bize hayat hakkında öğrettiği, hissettirdiği, ima ettiği, gösterdiği, yaşattığı o derin şeydir.’ Yanlış anlaşılmayı biraz da olsa azaltmak için bu merkezlerden en önemlisi yerine ilki diyerek başlarsak; sanıyorum göçmenlerin, mültecilerin, yersiz yurtsuzların düşündükleri, hissettikleri olabilir. Yazar okuyucuyu bir çok alanda empati yapmaya çağırıyor. Bunu içeriden bir sesle, birinci tekil anlatıcıyla deniyor. Her bir coğrafyayı simgeleyen halkayı bir birine geçirerek her halkanın odağıyla romanın gövdesini bir kat daha sararak büyüten, genişleten yazar bazen bir aşkın imkânsızlığını bazen kayıtsız, emeği sömürülerek ucuz çalıştırılan bir işçinin haykırışını anlatıyor.
ANAVATANIM ÇOCUKLUĞUM
Son bakış, bakıcı Tina’nın yanlış anahtar aldı diye bunu gurur meselesi yaparak ve belki biraz da korktuğu için çatıya çıkıp balkondan içeri girmeye çalışırken çatıdan düşmesini anlatıyor. Aslında düştükten sonrasını anlatıyor desek daha doğrusunu söylemiş oluruz. Kaç dakikalık asfalt üzerinde baygın haldeki iç konuşmalarına şahit oluyoruz. İç konuşmalar daha ziyade Gürcüce anne dediği deda’sıyla olan konuşmalarından oluşuyor. Romanın akışını sağlayan da bu konuşmalardaki yakarış. Daha çok anavatanında geçirdiği yıllara atıfta bulunarak ilerleyen romanın ana karakteri olan Tina’nın geçmişe olan özlemiyle, yaptıklarıyla, anne babasıyla hesaplaşması ve keşkeleriyle yüzleşmesine odaklanıyor.
ARAFTAN SESLENİYOR
Düştüğü yerden parmaklarını toprağa vurarak annesiyle konuşan, dertleşen Tina’nın geçmişiyle, vicdanıyla hesaplaşmasını göçmenlik, yurtsuzluk, dilsizlik ve öteki kavramları üzerinden yapması romanın derinleşmesinde en büyük etkenlerden… Son dakikaya kadar hiçbir şekilde yaşadığı toplumca kabullenilmeyen, fark edilmeyen göçmenlerin ilk fark edildikleri zaman öldüklerine tekabül edilmeleri ve kimsesizler mezarlığına defnedilmelerinin acı yolculuğunu ölüm korkusu teması etrafında kurgulamış yazar.
Arafatan seslenen bir karakterin çığlığıdır Son Bakış. İki anlamda bir araf yaşıyor karakter. Hem teolojik olarak inandığı iki dünya arasında asılı kalırken hem de iki dünya( coğrafya), iki kültür arasında gidip gelişini, bocalayışını, yakarışını anlatıyor.
KARAKTER YARATMA
Roman yazmanın karakter yaratmaktan geçtiğini söylemek gereksiz bir tekrar gibi görünebilir. Romanı omuzlayan Tina karakterinin sahici ve canlı görünmesini diyaloglara yüklemesi romanının sekmeden, aksamadan ilerlemesini sağlamış. Çocukların belli bir yaşa kadar babalarını kahraman olarak görmesini sonrasında eleştirmesini, beğenmemesini ve yaş ilerledikçe tekrarında babalarını anmasını, hayran kalmasını, takdir etmesini romana oldukça başarılı bir şekilde yaymış yazar. Kendisine ışığım diye hitap eden babasının kaza geçirip kör olduktan sonra ışığını kaybettiğine yoran, hisseden Tina’nın babasına olan empatisi ninesine olduğundan daha azdır. Babasının kaza geçirip kör olmasıyla küsüp karanlık bir dünyaya hapsolmasıyla kendisinin beşinci kattan bir girdaba, karanlık bir deliğe, geçmişe giden bir tünele düşmesi arasında bir bağlantıyı yazar metaforla bağlar birbirine.
EFENDİ KÖLE İLİŞKİSİ
Lokanta sahnesinde efendi köle ilişkisini o kadar güzel irdelemiş ki, Tina’nın ne hissettiğini, kendini nereye koyulduğunu ve ne kadar önemsiz olduğunu özetlemiş; bunu da tüm göçmenler, mülteciler, dil bilmezler, anadiliyle konuşulmasına izin verilmeyenler adına Tina’nın nezdinde yapmış.
Son bakış romanı için şiire, şaire methiyeler, mersiyeler, güzellemeler dizen, şairin mayasını, özünü, her daim aykırı duran, muhalif yönünü parlatan bir metin dersem sanıyorum abartmış olmam.
Keşkeli bir hayatın acıklı hikâyesinde aşkı, hastalık derecesinde teslim olan, kendini yok sayan, pasif, ölü, solgun bir direnişin iniltileri, mırıltıları gibi gösterilmiş. Bol virgüllü uzun cümlelerin çok olduğu romanın ana teması, korkuya, ölüme, ölüm korkusuna, cesarete, bağlılığa ve aşka dair.