HÜSEYİN PEKER – BÖCEKLENME ÜZERİNE FIRLAK BİR BAKIŞ
Zor Şiir
Bir zorluk tanımı arıyorum. Hangi tavrın gidişatı veya sonucu bu zor şiir kavramını ortaya çıkarır? Cumhuriyetten sonra hızla kırılmaya başlayan yalınlık ve ikinci yeninin şiiri düşünmeye başladığı o çok yönlü kaynak bu konuda bize birtakım bilgiler sunabilecek mahiyettedir sanıyorum. Ziya Osman Saba, Orhan Veli, Melih Cevdet gibi birçok ismin 60’lara kadar güç kaybına uğramayan görüşlerine dayanarak şunu açıkça ifade edebiliriz ki Türkiye’de o dönem ‘’sakin insanın’’ şiiri yazılıyordu. Gündelik telaşları olan, aşkı ve ölümü süslü giysiler giydirmeden gösterişli bir yalınlıkla anlatan, sevgiliye altın işli takılar yerine ev düzenini ve geçim sıkıntısını vadeden, camekanlı yapılara kanmayıp ıssız damlı gecekonduları mekân seçen şiirlerdi bunlar.
Meseleyi kısa bir bakış haline getirerek doğrudan şuraya bağlayalım: Aradan geçen seneler içinde teknolojinin birtakım güçler eliyle kaydettiği gelişmeler söz konusu sakin insanın yaşam alanını ve gündemini değiştirdi. Sakin insan artık uçak biletleri alıyor, yürüyen merdivenlere biniyor, kare kodlu işlemler yapıyor, robotlar icat ediyor ve bir tuşla çevresinin odağı haline gelebiliyordu. Böyle bir insanın şiirini yazarken elbette 60’ların olanaklarını geride bırakarak hareket etmek lazımdı. Gündelik telaşlar yerini borsa ve politikaya, aşkın ve ölümün sadeliği yerini köşeli imgelere bıraktı. Şair, şiirini duygudan koparmadan mekanik bir işçilikle ve şiire girmesi güç kelimelerle (kare kod, borsa, ekonomik terimler, hastalık ilaçları, salgın aparatları, siyasi söylemler vb.) kurmaya başladı. Tabi ikinci yeniciler bu aktarımı kendilerince işlediler. O döneme kadar kısa olan dize boylarını uzattılar, duyguyu mekanik bir merceğe yatırdılar, kendi dönemlerinin siyasi hamlelerine karşı sözü daha da uzatarak bir iç karışıklık çıkardılar. Onların zamanında sakinliğini kaybetmeye başlayan insan, sonrasında kendisini çok katlı bir plazanın tepesinde bağdaş kurup otururken buldu. Zor şiirin başlaması ve seyri bir bakıma böyle oldu. Şimdi bu özetle Hüseyin Peker’in Böceklenme kitabına kısaca bakışlar atmaya çalışalım:
Konuya neden böyle girdim? Niyetim şiir hakkında bugüne kadar söylenenleri farklı ifadelerle tekrarlamak değildi. Aksine var olan bu gerçekleri daha da belirgin hale getirmekti. Yazılmış bir metnin üzerinden kalın uçlu bir kalemle geçerek onu daha da ön plana çıkarmak gibi düşünebiliriz bunu. Hüseyin Peker, Böceklenme kitabına aldığı şiirlerle bize bir ‘’dönem şiiri’’ sunmadı. Söylediği konulara, kullandığı forma, seçtiği kelimelere baktığımızda okuyucuyu zorlayan bir tavır sergilediğini görebiliyoruz. Evvela şunu ifade edelim. İyi bir şiir siciline sahip olan Peker, ustalığının yanı sıra ‘’şiir nasıl kurulur’’ meselesini çözmüş bir şair. Iskası yok. Şiiri düşünmeye başladığı kaynak öyle güçlüdür ki yazdıklarının koşulsuz şartsız şiir olduğunu bilir. Bunun rahatlığıyla sunar dansını. Okuyucuyu zorlayan tavırdan kastımız ise; şimdinin Türkiye’sinde gündemi sürekli değişen insanın karşısına eski alışkanlıklarıyla çıkmasıdır. Evet, Hüseyin Peker eski alışkanlıklarından vazgeçebilmiş değildir. Cemal Süreya onun için ‘’bir yerde şiirin gizini fark etmiş; bırakmıyor.’’ demişti. Peker fark ettiği bu gizi günümüze değin iyi işledi. Ancak bunu elden bırakmak istemeyişinin arzusuyla aklı hep o gizde kalmış gibidir. 2000’lerin başına kadar sürdürdüğü büyük ustalıktan kurtulamamıştır dersek yanılmayız.
Günümüz şiiri eski alışkanlıklarından vazgeçememiş bir ustalığı taşıyabilir mi? Bunu düşünürken birden sakin insanın sürprizlere kapalı hayatı geliyor aklıma. Onun bu tekdüzeliği karşısında diğer şairler gibi Hüseyin Peker de kayıtsız kalamamış, verdiği ilk eserlerde bunu bir ilan gibi ortaya koymuştur. Bu yazıda konumuz Böceklenme kitabı olduğundan Peker’in diğer eserlerini anmayacağım. Hüseyin Peker, alıştığı ve inandığı bu sakin insanın yukarıda bahsettiğim gelişmelerle beraber hızlanan değişimi karşısında alışkanlıklarını erteleyebilmiş değildir. Mangal Külü şiirinde geçen hep seni sevmişler, arıyorlar / makbuzları sakla dur, hangi renk ona karar verirsen / koçanları deftere kaydettiğinde / taşları pişiren ateşi ayağına değmiş say dizeleri , Öğretmen Kürsüsü şiirinde geçen kara çulhalı yiğit çobanlar / iyi ki var ömrümüzde: / şapkalı yürükler dizeleri , Bergamalı Nazmi şiirinde geçen yaşam kırıntıları seni de etkiliyor / toz topraktır yaşamanın diğer adı / küçücük kafeslere kapattığın kuşları / kuyruğuna düğüm attığın sıra, kanatlarıyla / serbest bırak, kayık sürüklensin dizeleri buna örnek olarak verilebilir. Özellikle Bergamalı Nazmi, başta söylediğimiz sakin insana ne kadar da benziyor değil mi. Halbuki şimdinin şiirinde sakin insan, ancak eski bir hatıra olarak anılabilirdi. Bu açıdan Peker’in Böceklenme kitabında değişen yaşam koşullarını yansıtmaktan yer yer -belki de bilerek- geri durduğunu görebiliyoruz.
Şiirler vermeye başladığı ilk zamanlardan beri büyük şair Hüseyin Peker. Özellikle bizim kuşağın bakması gereken, şiir kurma sanatının kanaatimce önemli örneklerinden biri. Bu kapsamda kitaptan aldığım dört şiirden bazı mısraları ileri sürmek istiyorum:
tabutuna “ölümsüz” yazdıran herkes
evi satıyor musun diye soruyor önüne gelene,
Vedalaşmak Yok
çile dolduran bir tarafı var yazdıklarımın
olsun, bal peteği olacak değil ya!
Çile Dolduran
keman nasıl yapılır onu da öğrendim
çaldım, oynadım; dünyanın üstesinden geldim
bir adam biriktirdim suya attığım renklerden
İbret Taşı
çiçekli bir yorgan sanki köpüklere düşen uyku
Halat Volta
Vedalaşmak Yok şiirinde geçen bu iki dize, büyük insanlığın küçük meselelere ne denli meraklı olduğunu gösteriyor. Peker’in buradaki gözlemi çok sahicidir. Bundan son derece rahatsızdır. Rahatsızlığını dile getirmekten çekinmez. Çile Dolduran şiirindeki bu mısralarda ise bir kendilik farkındalığı var. Biraz da yaşadığı coğrafyanın acıyla yoğurulmuş olduğunu bildiğinden olsun, bal peteği olacak değil ya! demiş gibidir. Şimdi büyük bir ilgiyle okuduğum İbret Taşı şiirinde yer alan şu bölümlere bakalım: Burada Peker, kendi şiir merakının evrelerini ne kadar güçlü değerlendirdiğini belli ediyor. Mesela keman nasıl yapılır onu da öğrendim diyerek çağına -büyük bir yorgunlukla da olsa- yetiştiğini, bir adam biriktirdim suya attığım renklerden diyerek varlığını zamana yayarak tayin ettiğini ortaya koyuyor. Halat Volta şiirindeki dize, zannediyorum ki şiir tarihimizin en güzel dizelerinden biridir. Sakin, gösterişli, iyi işlenmiş.
Hüseyin Peker’e şahit olmak devrimizin en güzel olanaklarından biri.
İyi ki bizimle.