Öncelikle söylemeliyim ki; Karadeniz’e çok kez geldim, geçtim. Uzungöl’den Amasra’ya, Hopa’nın kıyıcığından Şile’ye: uzun uzun suyuna bandım çıktım. Alaplı’da bir kıvrım, Akçakoca’da bir enginlik olarak kaldım. Pazar’da çay içip sohbet ettim; Ardeşen neden bu kadar yakın diye? Ordu’da bir caminin yokuşunu çıktım durdum. Maçka’ya varana kadar akşam oldu. Samsun’da Alaçam’ı aradım, Gerze’yi buldum.
Ama esas Karadeniz’i, ben; Varna’ya giderken Nessebar’da bir ince parkta buldum. Orada Karadeniz’le hasret kelimesinin özdeşleştiğinin farkına vardım. Nessebar’da, o tarihi Osmanlı evleri arasında belki Karadeniz’in, benden neden bu kadar uzak kaldığını hesapladım, belki ülkemin kokusunu duydum tüten bacalardan.
Denizimi Köstence’den hissetmek isterdim elbet. Odessa’dan ‘sen benim Karadeniz’imsin’ diye seslenmek. Olmadı. Ben Sivastopol’da bir dağ doruğundan da izleyemedim deniz dalgalarını. Suhumi’de ne kadar güzel olurdu, o yokuş üzerindeki balkon saksılarından seyretmek sendeki gün batımını..
İşte Emin Şir‘ in ‘pencerede şiddetli fırtına beklentisi’ diye tarif ettiği deniz, ‘ben anneme inanırım’ demiştin o zaman. Tıpkı şairimiz Ahmet Telli’nin ‘kentin sokaklarında, caddelerinde esen bir Karadeniz rüzgarı’ diye tarif ettiği gün seni, yani kent içinde yayla delikanlısı diye portreni çizdiği Askaroz deresinden kayıklarla taşınan denizimin..
Lüfer tırça oltaya, hamsi karaya vurmaz oldu demiştin Emin Şir. Patpatlara hasret bırakmıştın bizi.
Ahmet Özer‘i anımsıyorum. ‘Birazdan yağmurlar dökülecek Karadeniz’e’ demişti. Ben ölünce dünya duracak dediği kadar vardı şairlerin.. Zigana, Hamsiköy, Maçka hep denizimi özler.
‘Duvarları fındık işleme’ diyen Ali Mustafa’ya selam olsun.. ‘çay yapraklarında kalır yoksullukları kar’ dediğin
kadar da var üstadım.
‘Karadeniz’de her şehir, kıyıdaki camiyle merhaba der yolcuya’ dediği kadar var Arife Kalender’in. Bu demektir ki her beldeden kişiler de söz bırakmış Karadeniz’e. Ben de öyle ‘veda etmek için gönderildim ben buraya’ dizemi hiç unutamam, Trabzon Boztepe’ye bakarak söylediğim.
Trabzonlu Delikanlı Yaşar Miraç‘ın ne manileri vardır, türkü niyetine söyledikleri; bu büyük iç deniz için. Karadeniz insanı heyecanlıdır, tezcanlıdır. Yüreği herkesten önce atar, her yürekten önce kabarır. ‘Trabzon deyince aklıma bir salkım karayemiş gelir, aklıma Faroz gelir’ diyen ünlü şairimiz Bedri Rahmi Eyüboğlu‘nu anmadan olmaz. Osmanlı Padişahı Kanuni Sultan Süleyman’ın doğup büyüdüğü, 15 yaşına kadar yaşadığı ‘muhteşem’ kent Trabzon belki de Karadeniz’in nirengi noktasıdır. Yavuz sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun’un anısı olan Orta Hisar’ın batısındaki, Zagnos köprüsünün yakınındaki Gülbahar Hatun Cami de Karadeniz’e bakar, bir yokuş aralığından.
‘Nereye gitsem Karadeniz geliyor benimle’ diyen Hüseyin Atabaş ‘Anılara, acılara, savaşlara’ yetişen bir yerlere mi seslenmektedir yoksa?
Serkan Türk‘ün ‘Güneşli Bayır’da doğduğu ve yaşadığı kenti, Trabzon’u coşkuyla anlattığı bilinir. Sonrası gizli göndermelerle kuşattığı ve yarattığı şiir evreninde denizine, toprağına küçük dokunmalarla seslenmiş ve hatırlatmıştır. ‘yalnızdım tüm kentlerin üveyi’ dediği yerle nereyi kastediyor acaba? Ya da ‘meşe palamutlarını taşlıyor, serin gölgeliklere eğilmiş rüzgâr’ diye sözünü ettiği rüzgâr, Karadeniz’in hangi açık sularından
yol alıp şiirine kadar sinebilmiştir? Ömrünün dalgakıranı diye sözünü ettiği yer Ganita’nın hangi köşesidir dersiniz?
Kemençe, Meydan, Boztepe.. Bir de Mıhlama ile Hamsi.. Hangi yörenin simgesidir derseniz, Trabzon derim ben de.. Akçakale ve Beşikdüzü plajında adım kaldı. Bir de attığım kulaçlar. Sahi hangi yaz’dı, benim Yoroz fenerine kadar kulaçladığım, sonrası Araklı Kalecik plajından öte yüzdüğüm?
Dursun Ali Sazkaya’nın Hemşinlilerin yaz ortasında kutladıkları yayla şenliklerini anlattığı ‘Vartivor’ imgeli dizeleri unutulmuş mudur acaba? ‘Vartivor türküleri soğuk sulara vereli, hüzün çürütür oldu
ahşap konaklar’ bu şiirdeki gayda havaları da işe renk kattı dersek, nasıl olur sizce?
Çiğdem Sezer ‘Sisli yüzünü siliyor gün, dil vermez söğüt dalı Kavak meydanında’ demişti, tanıdık bir ezgi aralığında Ganita’da. bembeyaz bir sevda’da Uzun Sokak’ta.
Sarı tütün saçlı Trabzon kızlarının köyü Ahanda’yı Hasan İzzettin Dinamo‘dan dinlemiştik. Ömer Turan, Hüseyin Haydar (Kemençeci Yakup), Sunay Akın, Hüseyin Alemdar, İsmet Zeki Eyüboğlu
Erkan Kara, daha niceleri var hatırlanacak. Necip Fazıl Kısakürek’in 1933 de Trabzon’da memuriyet yıllarında yazdığı ‘Bu Yağmur’ şiiri de unutulmazlar arasında, çok yağmur alan Trabzon kentini hasret çizelgesine almak için..
‘Cinnet geçiren şairler Trabzon’u nasıl hatırlar?’ dizesi de Yaşar Bedri’yi çıkardığı Trabzon menşeli ‘Mor Taka’ dergisi kadar hatırlatır bizlere.
Yaşar Miraç, denince şu iki dize anılmadan olmaz dedim. ‘Trabzon’un yeşilcem , küçük Türkiye’m benim, Trabzon’un beşiğim, gurbet kemençem benim’
Belki bir şehrengiz’di yapmak istediğim. Belki bir hasret düzenledim, yılda bir kez uğradığım kente. Kaçkar dağlarından bir demet kar üfledim aranıza. Haldizen yaylasından bir esinti: nemli ve yağmur damlalı..
‘Ben geçtim o büyülü sulardan, elleriyle köpürttüğü akşamın’ Şeref Bilsel’in Karadeniz çağrışımlı dizeleri. ‘Damağında böğürtlenlerin tadı, babası için uyanan kızın’ bu dizeler de, ikinci Rizeli şair Veysel Çolak’ın. ‘Ben olmasam diyor rüzgâr, yaprak bile kımıldamaz, hele sular kollarını, şuradan şuraya
oynatamaz’ bu dizeler de Ordu Alucra’dan Gökhan Akçiçek’e ait dizeler. ‘Yüreğim esiyor.. güle güle serçeler! hoş geldin kırlangıç! rüzgar eskisi..’ dizeleri de Ünye’li şair İrfan Yıldız’dan..
Sezai Sarıoğlu, Ruhi Türkyılmaz, Osman Çakmakçı ve saymayı unuttuklarım.Örneğin Kenan Sarıalioğlu,
herkese selam olsun. Karadeniz’e iyilikle..
Hüseyin Peker
KARADENİZ
Deli bu Karadeniz deli
İpini koparmış bir serseri
Hele geceleri hele geceleri
İşte bu ağustosun ortası
Bu da Karadeniz gücün tanrısı
Oğlum, karım ve ben; o da dahası
Cesaretin ipi yok, ay ne de yıldız
Ben oradakiyim zamanlı zamansız
Dalgaların ortasında dümensiz yelkensiz
( 12.08.2004 İnebolu) (ISSIZLIKLAR YALNIZLIKLAR UMARSIZLIKLAR)