Bu çağda şiir nasıl yazılabilir? Bu çağda nasıl şiir yazılabilir? Bu çağda şiir yazılabilir mi? Üç farklı sorunun cevabı aslında birbiriyle alakalı. Bu çağa rağmen mi, bu çay yüzünden mi, yoksa bu çağ için mi şiir yazılır. Tüm bu arayışların ve çelişkili durumların geriliminden şiir doğabilir. Bu zıt kutuplarda, tıpkı Heiddeger’in “fırlatılmışlık” diye tabir ettiği ruh haliyle kendimizi büyük bir komploya kurban gitmiş olarak telakki edebiliriz. Yahut safiyane şekilde içinde bulunduğumuz durumun toplumda ve bizde yarattığı gerilimi, anlam karmaşasını idrak etmeye kalkışırız. Şair burada devreye girer. Kendine ait anlam evreniyle olan biteni kavramaya ve bunu söze dökmeye girişir. İtalyan filozof Vico’nun “ancak kendi yaptığımız şeyi anlarız” düşüncesinden hareketle, projeksiyonu daha geniş açıdan tutarak, evet sadece kendi yaptığımız şeyi anlarız, fakat sürekli maruz kaldığımız anlamlar, bize sunulan gerçeklikler, icbar edilen hakikatler bazen ters yüz edilmelidir. Bunu da dilin imkanlarını sonuna kadar kullanma cesaretine ve becerisine sahip şairler yapabilir. Kültür ve uygarlık olarak adlandırılan, insanın doğar doğmaz üzerine giydiği dış kabukla, hayatın içinde var olmaya çalışmanın gayretidir bu. Bu çağda yaşayan bir şair kendi anlam dünyasını ortaya koymak adına yine çağın dilini, düşünce yapısını, yaşayış biçimini, inançlarını farklı açılardan görerek yeni bir anlatım akarı bulabilir. Bana kalırsa Furkan Çalışkan’ın Kutsal Jeneratörler’de yapmaya çalıştığı budur.
Sert fakat buyurgan olmayan, politik fakat gündelik siyasetin malzemesi olmayan şiirler kurarak o ince çizgiyi ihlal etmemeye özen gösteriyor. Sınır hatlarında dolaştığı meselelerin bazıları, daha önce defalarca konu edilmiş, farklı disiplinler tarafından ele alınarak yorgun düşürülmüş meseleler. Furkan Çalışkan bu çağa ait ironik bir üslup olarak nitelenebilecek bir üslupla tüm olan bitenin resmini yeniden çekiyor. Çok farklı kadrajlar kullanarak yapıyor bunu. Modern hayatta kadının durumundan, savaşlara, oradan toplumsal hadiselere, siyasete, tarihe, sanata, felsefeye, yaşamın çelişkilerine uzanan dolambaçlı bir yolda ilerliyor. Eşyaları, objeleri, nesneleri ve gündelik hayatı şiirinin arka planı olarak resmediyor. Şiirinde en sıradan olanla en ulvi olan bir arada. Yaşamın tüm bu karmaşayla var olabileceği fikrinden yola çıkan şiirlerde felsefe gündelik yaşamın diline çekiliyor. Şiirler delilik riskiyle gerçekleri konuşma çabası olarak da okunabilir.
Kutsal Jeneratörler’deki şiirler, üslup olarak insan muhayyilesinde birdenbire beliriveren fakat okuyan nezdinde uzun uğraşlar sonucunda keşfedilmiş, sistemli bir çabanın ürünü olan şiirler gibi görünüyor. Bu birdenbire beliriş Furkan Çalışkan’ın, belli ki, uzun zaman kendi şiir diliyle kurduğu derin münasebetin tezahürü. Şiirindeki simgeselliği bir kapalılık olarak değil, işaret ettiği hakikate yakın tutmak için tercih ediyor. Tıpkı bir bebeğin ağlayışındaki apaçıklık gibi. Bebekle kurulan bağ, onun niçin ağladığını açık eder. Acıktığından mı, yoksa bir yeri ağrıdığından mı? Bir anne bunu anlar. Yani hakikatli şiir okuyucusu.