Belleğin dalgalı sularında dolanan bir öykü kitabı Altı Saat İstiklâl. Yazar, kurduğu hikayelerde kahramanlarını toplumsal hafızanın bir nevi sözcüleri gibi konumlandırmış. Bunu yaparken de oldukça net, anlaşılır ve doğrudan bir üslup tercih etmiş. Altı Saat İstiklâl kolay okunabilen bir kitap, fakat buradaki “kolay” ifadesi daha ziyade okurun hikâyeye hemencecik dâhil olabilme imkânını ifade ediyor. Yer yer sembolik anlatım dilini seçse de Kulaçoğlu, daha ziyade gerçekçi bir yol seçmiş. Hayatın içinden hikayeler okuyoruz.
Cümlelerin içine özenle serpiştirdiği öznelerin hepsinde bir parça kendisini de katmaktan geri durmuyor. Kahramanlarının hayatla hesaplaşmaları esas itibariyle yazarın kendisiyle hesaplaşması. Bunun emarelerini satır aralarından okuyabiliyoruz. Öyküler bir nevi iç dökmek; belleğin insanı sıkıştıran, yoran ve hayatı anlamlandırmayı zorlaştıran karmaşık yönlerinden kurtulmak için anlatılıyor. Yazarın “sen” diye hitap ettiği öykülerinde asıl seslendiği “ben” oluyor. Yalnızlığı yorumlarken, kimsesizlikten bahsederken, şehrin tekinsiz sokaklarından gezinirken de bu arayıştan besleniyor. Yani iç sesine kulak veriyor yazar. Öykülerin gerek iç yapısı gerekse de üslubu bana olanak sağlıyor.
İstiklâl caddesinde bekleyen, arayan insanlar gerçekte neyin peşindedirler? İnsanlar neyin arayışı içinde? Niçin bu denli yalnızlık çekiyor insanlar? Tüm bu sorulardan sonra, öykülerin işaret ettiği asıl yerin kişinin kendi iç dünyası, kalbi ve hayalleri oluyor. Kitap boyunca sorgulamalar hiç bitmiyor. Konular değişse de yazarın meselesi farklı suretlere bürünmüş aynı insanı anlatıyor. Bu insanı resmetmeye çalışırsak, ona hoşnutsuz insan diyebiliriz. Peki Kulaçoğlu’nun insanları neyden hoşnutsuz? Öykülerin içine derinden sızan kahramanlar, hem toplumdan hem kendilerinden hem de hayatında olan insanlardan hoşnut değiller. Bu da onları huzursuz kılıyor. Öykülerin ruhuna sızmış bu kasvetli hava biraz da bundan kaynaklanıyor.
Yazarın toplumun birçok kesimlerinin derdiyle dertlenen öyküler kaleme almış. Toplumsal sorunlardan bahsetmekten imtina etmeyen yazar, merkezine insanın yalnızlıklarını, kimsesizliğini ve acziyetini ele almış. Hayattan memnuniyet duymayanların kendisinden çok şey bulacakları öyküleri bir araya getirerek samimi ve içten bir anlatımla okura sunan Kulaçoğlu, yer yer samimi bazen de tartışmaya varacak çetin bir diyalog vadediyor.