Sığ zihinler sadece hazla ve zevkle tatmin olmaya çalışırlar. Onların sanatın derinliğine ulaşabilmeleri zordur. Sanatın anlamını ve mahiyetini idrak etmeleri de imkânsızdır.
Sanatı anlamlandırmak için derin bir duyuşa ve anlayışa ihtiyaç vardır. Güzeli, estetik olanı, kalbe ve göze hoş geleni fark edebilmenin en önemli yolu, muhayyilede var olagelen hissin hakikatle mündemiç olmasıdır. İşte o zaman perde aralanır ve güzelliğin temaşa edilmesi mümkün olabilir. Çünkü “güzel”, kendini gizleyebildiği ölçüde güzelliğini muhafaza eder. Aşikâr olan, şeffaf olan ve apaçık olanın; yorumlanmaya ve derin bir anlayışa ihtiyacı yoktur, dolayısıyla bir gizemi de yoktur. Gizemi ve sırrı olmayan herhangi bir şeyin de güzellikle ilişiği yoktur.
Byung- Chul Han, “Güzeli Kurtarmak” kitabında güzelin çağımızdaki değişen mahiyetini ele alıyor. Konu başlıkları oldukça dikkat çekici. Yazarın düşüncesini tamamlayan diğer kitaplarını da incelemekte fayda var. Özellikle “Şeffaflık Toplumu” ve “ Zamanın Kokusu” kitaplarına dikkatlice eğilmek gerekiyor.
Artık sevginin yerini, içi boş bir beğeni aldı. Yani to love gitti yerine to like geldi. Doğal güzelliğin yerini dijital güzellik almış görünüyor. Kayıtsız arzuların, amaçsız ilgilerin, tutarsız tatların ve bağlamı olmayan beğenilerin alanıdır dijital mecralar. Beğendim veya beğenmedim ikilemine sıkıştırılmış; yaftalayıcı, ad koyucu ve asla anlama ihtiyaç duymayan sığ düşüncelerin alanıdır. Beğenmek için derin bir bakışa ve görüşe ihtiyaç yoktur. Oysa sevmek çaba ve zaman gerektirir. Sevmenin derinliğe ihtiyacı vardır. Bu yüzden sevmek sarsıcıdır. Beğenide herhangi bir sarsıcılık olmadığı gibi beğenene de bir mesuliyet yüklemez. İnstagram hesaplarında bize sunulan fotoğraflara hipnoz olmuşçasına bakmamızın sebebi, sanat ve estetik açlığımızı gidermediğinden ötürüdür. Bir sayfadan başka bir sayfaya savrulmamız da bundan. Çünkü genellikle dijital dünyada paylaşılan fotoğrafların ve resimlerin hiçbir gizemi ve derinliği yoktur. Saklanacak hiçbir şey kalmadığı gibi örtülü olanın da tamamen ifşa edildiğini görüyoruz. Bu durum da insanlığı şeffaflığın en ileri noktası olan pornografiye götürmektir. Pornografi insanı belirli bir süre eğlendirse de sonunda büyük bir iç sıkıntısı verir. Pornografi denilince de sadece ilk anlamı akla gelmesin. Bedenin ve insana dair her şeyin apaçık bir şekilde ifşa edilmesi; vasıtaların, anlamların ve imgelerin tamamen ortadan kaldırılması anlamına da geliyor.
Negatif olan hayatımızdan dışlanmak istendiği için, sürekli zevkin ve hazzın arkasından gitmek durumda kalınıyor. Oysa sanat negatiflikten ve bir arayıştan doğar. Acının ve ıstırabın olmadığı bir yerde sanatın yücelmesi mümkün değildir. Böyle bir ortamda da güzel kendi öz mahiyetini yitirmeye başlıyor. Çağımızda her şey tüketebileceğimiz mesafede konumlandığı için, rahatsız eden her unsurdan uzak durulması gerektiği vaz ediliyor. “Like”lamanın kendine has bir mesafesinin olması; bizim bireye ve sanat eserine yabancılaşmamızla sonuçlanıyor.
Yüzün yerini “face”in aldığı ve düşünlerin hızla akan bir platformda (time line) sergilendiği akışkan bir hayat yaşıyoruz. Yaşadığımız bu çağda, güzeli kurtarabilmenin yolunu aramanın bile kıymetli olduğu kanaatindeyim.
Yaşadığımız bu çağda, güzeli kurtarabilmenin yolunu aramanın bile kıymetli olduğu kanaatindeyim.
Ancak bu kadar güzel yorumlanabilirdi.