Nihan Eren’in atmosfer yaratma konusunda oldukça başarılı bir yazar. Öyküyü var eden ve hikâyenin zihindeki yerini kuvvetlendiren en mühim unsur olarak mekân, kitapta merkezi bir yerde. Mekânı büyük bir çember olarak düşünürsek, onun içinde daha küçük çemberler var. Gittikçe daralan bu çemberlerin her birinin içinde kendine has yaşamları görüyoruz. İç içe geçmiş yaşamlar ve olaylar. Tabiat, tüm mekânı kapsayan en ana unsur. Onun hemen içine hayal otel yerleştirilmiş. Tabiatın insanı bir yere sıkıştırma gücü, kahramanların gerçek kimliklerini ortaya sermelerine sebebiyet veren bir olgu olarak karşımıza çıkıyor. Dışarda gelmesi muhtemel kasırga ve ondan kaçan insanların sığınmak zorunda kaldıkları bir otel. Otelin ismi hayal otel. Aslında bireylerin kendi zihinlerinde inşa ettikleri ve belki de bir türlü inşa edemedikleri bir yuva.
İnsanların hem tabiatla hem de kendileriyle olan çetin mücadelesi, öykülerin en belirgin duygusu bana göre. Kendi benlikleriyle çatışma içerisinde olan bireyler, dış dünyayla da dengeyi bulmakta zorlanıyorlar. Şüphenin, tedirginliğin ve bitmek tükenmez bir kaygının hâkim olduğu bir yaşamın sonunda kişi, en son çare olarak bir şeye sığınır. Sığınma ihtiyacı, aslında kişinin acziyetine teslim oluşundan ötürüdür. Her ne kadar mücadeleci bir tutum içerisinde de olsa birey, çaresizdir ve sığınmak ister. Yazar, öykülerinde bu dengeyi irdeliyor. Yani hem kaçışın hem de sığınmanın bir potada eritilmesini okuyoruz. Yaşamla ölümün, ayrılıkla kavuşmanın, hayal ile gerçekliğin, gerçek benlikle sahte benliğin düalizmini bir arada görüyoruz. Hikâyeye ritmin veren de işte bu ikilikler. Baştan sonra öykünün sesine hâkim olan da bu ton. Heyecanı diri tutan bir çatışmaya şahit oluyoruz. Gizlenen gerçek kimlikler, gücün ele geçirilmesiyle ortaya dökülebiliyor. Kişiler birbirlerine daha acımasızca davranabiliyor. İşte burada da bireylerin güçle, iktidarla ve kendilik bilinciyle olan imtihanını görebiliyoruz. Tüm bu duygulara çok aşinayız. Yaşadığımız hayat bizi sürekli yokuşa tırmandırıyor ve bizden taşıyamayacağımız yüklerini sırtlamamızı bekliyor, haliyle de bocalıyoruz. Öyküde tüm bu hissiyatlar canlı bir şekilde tasvir ediliyor. Yazarın başarısı da buradan geliyor, yani okurunu da bu gerilime dâhil ediyor. Cümlelerle gerilim yaratmak, hem sözcüklerin derinliğinden istifade etmekle hem de farklı biçimlere başvurmakla mümkün. Bazı cümlelerin sadece tek kelimeden oluşması, hemen akabinde ise daha uzun bir cümleyle tafsilatlandırması sonra yinelenen seslerle vurguyu kuvvetlendirmesi, yazarın kendine has biçimini diğer kitaplarına göre daha yukarıya taşıdığının gösteriyor.
Yazının başında, Nihan Eren’in atmosfer yaratmadaki başarısını dile getirmiştim. Sinematografik anlatımın bunda katkısı büyük. Hikâyeye can veren her unsur iyi düşünülmüş. Bunda seslerin payı oldukça büyük. Gerek kişilerin iç sesleri ve gerekse de mekândaki nesnelerin çıkardıkları sesler. Hepsi bir raya gelerek öykünün harmonisini oluşturuyor.
Yazarımız öykülerini tematik bir bütünlükle kaleme almış. Roman gibi de okunabilir. Öyküler arasında kuvvetli bir bağ var. Aynı zamanda öykü adları ve öykülerin sıralanışı da bütünlüğü tamamlamış.
Hayal otel, gerek öykü diline getirmiş olduğu dinamik solukla gerekse de okurun zihninde açmış olduğu gediklerle daha şimdiden öykü dünyasında önemli bir yere sahip olacağa benziyor. Hikâyenin dikey boyutuyla daha çok ilgilenen Nihan Bren, okurun zihnine bıraktığı derin anlamlarla ve çağrışımlarla bunu fazlasıyla başardığını söyleyebiliriz.
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.