İnsan halleri sınırlıdır. Başka bir görüşe göre de dünyada insana dair anlatılmayan hiçbir hikâye yoktur. Bu fikirlere tam olarak katılmasam da, benim romanda dikkatimi celbeden ilk unsur olaydan çok metindeki diğer unsurlar olmuştur. Yazarın olayı ele alış biçimi ve okurun zihninde yarattığı atmosfer. Kış Salkımı romanına yön veren en etkili unsur, okurun zihninde çağrışıma imkân verebilmesi. Bu nasıl sağlanıyor? Anlatımdaki imgeler, betimlemeler, mekân, atmosfer, kişiler ve zaman mefhumu; çağrışım olarak adlandırdığım büyük resmin, okurun hayal dünyasına yerleşebilme gücüyle mümkün olabiliyor. Kurgusal metinlerde bunu başarabilmenin en mühim yolu tabii ki dildeki kıvraklık. Dilin insan, doğa ve mekân tasvirindeki imkânlarından yararlanarak roman, sanatsal değerine kavuşuyor. Bu açıdan bakılırsa, Aslı Ilgın Kopuz’un ilk romanı Kış Salkımı, böyle bir çabanın ürünü.
Kış Salkımı yumuşak ilerleyen ama hiç beklenmedik anda okuyucu hüzne gark eden, bazen de sarsan bir ilk roman. Yaşamın kaotik anlarını, hayatın hengâmesini gözler önüne seriyor. Tabiat tasviri de bu kaostan, kimliklerin ve nesnelerin ters yüz oluşlarından ve karmaşık rollerden nasibini almış. Aşınan karakterler, yıkılan hayaller, gerçekleşmeyen umutlar, yaşam mücadelesi, varolma savaşı, serzenişler, sayıklamalar, pişmanlık, ümitsizlik, tükenmişlik ve kop koyu bir yalnızlık romanın en belirgin olguları. Roman sarsıcı özelliğini bu duygular sayesinde elde ediyor. Hikâyenin atmosferi puslu, soğuk ve kasvetli. Bu açıdan yazarın, anlattığı hikâyeyle atmosferi örtüşüyor. Okurun metinden aldığı bu sahici his metne devam etmesini ve romana dâhil olabilmesini kolaylaştırıyor.
Roman okurken birçok cümlenin altını çizdim. Sadece birini sizinle paylaşmak istiyorum: “Yine de kendi kendine hak vermek ne tatlı bir yalnızlıktır.”