Herkesin kendi hayatından aşina olduğu duygu, düşünce ve yaşanmışlıkları şiirsel bir üslupla kaleme almış Arzu Alkan Ateş. İlk öykü kitabında da benzer durum söz konusuydu. Mahir Efendi’nin Papağanı’nda ise öykü biçimine tam anlamıyla karar kıldığını görüyoruz. Yazarın kendine has bir öyküleme üslubu var. Klasik öykü kalıbına uyduğu söylenemez. Yazarın kendine bir anlatım evreni yarattığını söyleyebiliriz. Yazarın öyküleme tarzı durum hikâyesiyle anlatı arasında bir yerde konumlanıyor. Daha çok anlatıya meylediyor. Şunu da göz ardı etmemek gerekiyor ki, sanat, yazarın kendine bir alan yaratmasıdır. Arzu Alkan Ateş bana göre bunu başarmış. İlk kitabından bu yana, öykü yazma tavrını netleştirmiş.
Hemen söyleyeyim: Mahir Efendi’nin Papağanı adlı kitabı fazlasıyla sevdim. Kapağından, mizanpajına varıncaya kadar kitabın görünümü de oldukça güzel. Öykü kitaplarına bu sadelik çok yakışıyor. Kitapta yazım hatasına rastlayamadım. Kitapta ince bir işçilik söz konusu. Titiz okurlar bu konuda burun kıvıramazlar. Biliyorsunuz ki son dönemde aceleyle neşredilen birçok eserde fazlasıyla yazım hatası var, bu da dikkatli okuyucuyu olumsuz anlamda etkiliyor.
Kitabı okuduğumda aklıma ilk gelen kitap Philippe Claudel’in Kokular’ı oldu. Claudel otobiyografik bir anlatımla kokular üzerinden kendi yaşam hikâyesini anlatmış. Arzu Alkan Ateş’in öykü tarzında otobiyografik ögeler oldukça merkezi bir yerde. Anılar, eşyalar, anlara tanıklık eden duygular ve tüm bunların yazarda bıraktıkları izler. Bunların hepsini öykülerine ince ince işlemiş. Öykülerini okurla konuşuyormuş gibi, okura bir mektup yazıyormuşçasına kaleme almış.
Anıların eşelendiği, naftalin kokulu sandıkların açıldığı, tozlanmış odaların havalandırıldığı, benliğin her unsurunun ortaya döküldüğü öyküler okuyoruz. İnsanın varoluş sancılarına şahitlik ediyoruz. Yazarımız bunları yaparken öykülerini kendine tuttuğu kırılgan bir ayna vesilesiyle oluşturuyor. Hikâyelerini anlatırken yazma sürecinin sancılarından, yazma eyleminin insanı biçimlendiren ve ruhunu inşa eden yönünden esinleniyor.
Arzu Alkan Ateş’in öykülerini, insanın kendisiyle karşılaşınca hissettiği o korkunç şaşkınlıkla açıklayabiliriz. Bu yüzden yazarımız sembolik bir anlatımı tercih etmiş. Öyküler derinlikli ve yoğun. Ben şahsen bu tarz öyküleri çok seviyorum. Kendine has bir okur kitleri vardır böyle öykülerin. Daha geniş kitlelere ulaşmasını temenni ederim fakat bu çok zor görünüyor.
Yazarımız iç dökümünden sonra kendini temize çeken insanların hikâyelerini anlatmış. Aslında birçoğumuzun yaşarken farkına dahi varmadığımız o küçücük fakat etkisi derin hikâyeler. Öyküler arasında tematik bütünlükler olduğu gibi, birbirlerine göndermeler de var. Kitabın bu yönünü de sevdim.
Kısaca toparlarsam Arzu Alkan Ateş kendine has bir öykü dili geliştirmiş bir yazar. Öyküleri akıcı, yoğun, samimi. Herkesin kendinden, aşina hayatlardan birçok şey bulabileceği Mahir Efendi’nin Papağanı kitabını okuyarak günümüzün böylesine zarar verici, hızlı, içi boşalmış ve kıyıcı dünyasında, belki bir an durup başka hayatların, başka ihtimallerin tahayyülünü bu öyküler vesilesiyle anlamlandırabiliriz.