Ölüm tüm gerçeklikler içinde en gerçek olan şey. Ölümü anlatmak, ölümlü olsa da ölen birçok canlıya tanıklık etse de insan için en zor olanı. Ölüm, kişinin sevdiklerine ve kendine yakıştıramadığı, fakat ondan kaçışın da mümkün olmadığı mutlak bir son. İnsanı diğer tüm canlılardan ayıran en önemli farklardan biri, öleceği ve bedeninin bir gün toprak olacağı bilgisine sahip olması. Bu sevimsiz bilgiyle yaşamak, tüm hayatını bunun üzerine inşa etmek çok çetin. Kerem Eksen, yeni romanı Ölümden Uzak Bir Yer’de ölümü irdeliyor.
Seküler ve modern çağ, ölüm düşüncesini hayatın içinden çekip alıyor. İnsanı ölümsüzlükle kandırıyor. Bu yüzden modern çağdaki insanların hem ölümle olan hem de olağanüstüyle, aşkınla olan münasebetleri kopma noktasına gelmiş durumda. Veya modern insan özünde var olan ölüm gerçekliğini aşabilmek için türlü yollara müracaat ediyor. Muhtemeldir ki, modern hayat insana ölümden uzak bir yer vaadinde bulunuyor. Bu başlı başına bir illüzyon. Kerem eksen, hikayesinde olağanüstü bir hadiseyi yerleştirerek bizim sekülerlikle şekillenmiş olan gerçeklik algımızı test ediyor tabiri caizse. Bize, romanı okurken ölüme, ölümcül hastalığa ve şifaya farklı bir bakışla bakmamızı sağlıyor. Böylece romanı okuyanların düşünme biçimlerine farklı bir soluk ve kavrayış sunacağını düşünüyorum.
Kerem Eksen’in bu kitabında beni en çok etkileyen unsur yazarın oluşturduğu atmosfer oldu. Hikâyenin atmosferi onun okurlar tarafından benimsenmesinde en önemli unsurlardan biri. Kerem Eksen gerek dili gerek kurgusu ve gerekse de oluşturduğu atmosferle kaliteli bir okuma vadettiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Hikâye 33 yılı kapsadığından ve yazar sözü fazla uzatmadığından olacak, olaylar biraz hızlı ilerliyor. Kurgusal olarak bu bir hata değil elbette. Böyle bir konu için bu olmazsa olmaz bir durum. Romanın finalinin daha iyi sonlanabileceğini düşünüyorum. Beni biraz hayal kırıklığına uğrattığını söylemeden geçemeyeceğim. Bunun dışında özellikle yazarın atmosfer oluşturma becerisi taktire şayan.
Kerem Eksen, yekpare olarak hikâyeyi anlatmaktansa yer yer parçalı anlatıma da başvuruyor. Her bölümün başında bir andan bahsediyor. Bu anılar hikâyenin büyük resmini tamamlıyor. Hikâyenin kısa oluşu, metnin gücünü asla azaltmıyor. Yazar, bunu bilinçli olarak yaptığı çok ortada. Aksi taktirde bu denli yoğun ve vurucu bir metin ortaya çıkmayabilirdi.
Yukarıda Eksenin dilinden övgüyle bahsetmiştim. Kitabı okumayı düşünenler için örnek olması açısından kısa bir pasajı buraya ekliyorum.
“Köpekler ölüme yaklaştıkça bakışlarında bir derinlik peydah oluyormuş gibi geliyor Sait’e; belki de sadece köpekler değil, sükûnetle ölebilen bütün canlılar böyle…”