Birbirinden farklı hayatları en ince ayrıntısına kadar usulca anlatma becerisine sahip bir yazar Melisa Kesmez. Anlattığı hikayeler hayatın içinden okura sesleniyor. Oluşturduğu yalın ve içten dille okuru derinden etkileyen öyküler kaleme alıyor. Ele aldığı meselelerin nasıl anlatılması gerektiği konusunda hatırı sayılır bir mesai harcadığını düşünüyorum. En nihayetinde hikâyenin etkisi ve atmosferini belirleyen en mühim unsur dildir bana göre.
Melisa Kesmez’i öyküleriyle tanıyoruz. İçe dokunan ve hayatın içinden konuşan öyküleriyle. Senin, benim, bizim hikayelerimiz… Gözden kaçırdığımız küçük şeyler, ağacın hışırtısı, ormanın uğultusu, yeni alınan elbisenin kokusu, yıllar sonra geri dönülen evin naftalin kokulu sandıkları, ayağımızın altındaki yumuşacık toprak, yüzerken suyun yüzüne çıkan baloncuklar ve denizde ayağımızın değdiği küçük yuvarlak taşlar… Melisa Kesmez, farklı hayatların kesiştiği aynı duyguları eşeliyor, eşelemekle kalmıyor deşiyor da. Kahramanlarının duygularını açığa çıkarmada çok mahir bir yazar Melisa Kesmez. İnsan ilişkilerine, aşka, ayrılıklara, yalnızlıklara, kayboluşa, sonra yeniden hayata tutunma çabasına el uzatıyor. Bunların hepsini fısıltıyla anlatıyor, büyük laflar etmiyor. Bu yönüyle Kesmez’in oluşturduğu bu atmosferi çok beğendiğimi söyleyebilirim. Buna rağmen yer yer klişe olarak niteleyebileceğimiz unsurlar da var. Melisa Kesmez denilince benim aklıma hâlâ “Bazen Bahar” gelir. Bu pencereden bakıldığında yazarın bize farklı veya daha iyi bir öykü dili sunduğunu söyleyebilir miyiz, bunu okurların takdirine bırakmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü okuduğumuz öykülerde biraz da aradığımız kendimizizdir. Elbette bu değerlendirmem Melisa Kesmez’i kendi içinde mukayese etmemden ileri geliyor. Onu çağdaşlarıyla değil yazdığı eserlerle ele almanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Bu açıdan bakarsak, elimizdeki kitabın ortalamanın üstünde olduğunu rahatlıkla kabul etmemiz gerekiyor.
İnsanı edebiyata bağlayan şeyin umut olduğunu düşünüyorum. Küçük Yuvarlak Taşlar, bünyesinde birçok acıyı, üzüntüyü barındırmış olsa da asla umudunu kaybetmeyen ve ne pahasına olursa olsun hayata yeniden başlayabilme gücünü elden bırakmayan insanları anlatıyor.
Hepimizin başından geçen hikâyeleri anlatırken okurla arasında mesafe koymuyor. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Okur rahatlıkla hikâyeye dahil olabiliyor, çünkü Kesmez başından beri hayatın kendisini konu ediniyor. Aldanışlar, pişmanlıklar, kesilmeyen hesaplar onun öykülerinde gerçekçi bir biçimde karşımıza çıkıyor. Bunu şüphesiz onun dil konusundaki müthiş becerisine bağlayabiliriz. Kelimeleri, imgeleri ve metaforları seçme biçimi anlattığı hikâyenin önünü açıyor.
Hayatı daha iyi anlayabilmek için ona detaylıca bakmak gerektiğini, küçük şeylerin hayatımızda derin çatlaklara yol açabileceğini, her sonun yeni bir başlangıç olabileceğini, terk edişlerin başka bir zaman ve mekâna göre geri dönüş olarak kabul edilebileceğinin naif bir dille anlatılması olarak okuyabiliriz onun öykülerini.
İnternet sitemizden en verimli şekilde faydalanabilmeniz ve kullanıcı deneyiminizi geliştirebilmek için Cookie kullanıyoruz. Cookie kullanılmasını tercih etmezseniz tarayıcınızın ayarlarından Cookie’leri silebilir ya da engelleyebilirsiniz. Gizlilik politikamızı okumak için buraya tıklayabilirsiniz.