“Beni bu çağdan al. Elini kalbime koy ve dinle”, diye başlıyor ilk öykü. Seyit Göktepe, daha ilk cümleden okurunu yeni bir anlam ve duygu dünyasına davet ediyor. Bu anlamda yazar, “okur” ve hikâyelerde gizlenen “ben” arasındaki kıyasıya geçen bir iç diyaloğu daha ilk sayfalardan başlatıyor. Kitap kısa öykülerden oluşuyor. Seyit Göktepe, salt olay anlatmaktan ziyade, duygu ve düşüncelerini farklı bir dil örgüsü ve biçimiyle yeniden yorumluyor, başka bir deyişle yeni bir anlam arayışına çıkıyor. “Uzağa Yürüdüm Yakını Buldum” başlığını birçok farklı açıdan okumak mümkün. Yakın, bulunulan yere göre beride olan, uzak olmayan yer anlamına geliyor. Bir de Arapçadan dilimize geçmiş, ama günümüzde kullanılmayan yakîn sözcüğü var. O da bir şeyi şüphesiz olarak tam ve doğru şekilde bilme anlamına geliyor. Dolayısıyla yazarımız hadiselerin arkasındaki gerçekliği bilme isteğini dile getiriyor. Uzağa doğru yol almasındaki maksadı bu olsa gerek. Yazarımız uzaklık kavramını; bilinemeyen, ulaşılmak istenen ama ötelerde olan, görülemeyen, hasret kalınan, gidilmesi zor menzillere açıklıyor. Öyküdeki izleğini yakınlık ve uzaklık ikilemi üzerine kuruyor. Her ikisi arasındaki bu çelişki gibi görünen unsur, aslında yaşamın ta kendisi. Uzağa yürüyüp yakını buldum söylemi, esasında insanın kendini tanıma ve neticesinde hayatı anlama sürecindeki çelişkiden bahsediyor. İnsan aradıklarını bulabiliyor mu, insanın gerçekte aradığı nedir, gibi sorgulamalara verilebilecek net bir cevabın olmadığı neticesine varıyoruz. Öyküler bu anlamda bir reçete sunmadığı gibi böyle bir kaygısı ve iddiası da yok. İşte tüm bu belirsizlik ve çelişkiler arasındaki gelgitleri okuyoruz öykülerde.
Kısa cümlelerin dinamizminden fazlasıyla yararlanan yazar, iç mırıldanmalara oldukça yer vermiş. Öykülerdeki en baskın karakterin, yazarın merkeze aldığı bu iç sesin olduğunu düşünüyoruz. Hikâyelerin konya yabancı escort anlatıcısı da o ses. Yolun kendisi ve yolculuğa çıkan seyyahın da yine öykülerde gizlenen bu iç benliğin olduğunu düşünüyoruz.