Kitabın zeminini yaşadığımız çağ oluşturuyor. “En az sizin kadar sıradan biri karşınıza çıkıp peygamber olduğunu söylese ne yapardınız?” Kitabın kilit sorusu bu. Tüm kurgu bu sorunun üzerine inşa edilmiş. Kitaba fantastik edebiyatın bir örneği olarak bakabilir miyiz, buna hem evet hem de hayır diye cevap vermek durumundayız. Evet, çünkü peygamberlik gibi metafizik alanı ilgilendiren bir konu ele alınmış. Hayır, diye cevaplandırırsak şunu söylemeliyiz: kurguda gerçeküstü unsurlar yok.
Yavuz Ekinci’nin masalsı bir dili var. Doğu’nun hikâye anlatıcılığı geleneğini sürdüren bir yazar. Muhtemelen dedesinden veya babaannesinden çokça hikâye dinlemiştir. Bunun izlerini kitaplarında görmek mümkün.
Kitabın dili oldukça akıcı ve yalın. Gereksiz bölümlere yer vermeden, lafı fazla uzatmadan diyeceğini demiş. Romanlardaki bu masalsı ve yalın üslup, okuyucu tarafından hemen benimsenebiliyor. Okuyucu okumaya devam edebildiği sürece kurguyu zihninde inşa edebiliyor. Bu açıdan oldukça başarılı bulduğumu söyleyebilirim.
Kitabın bir diğer kilit sorusu ise şu: “Dünya nasıl bir yere döndü?” Kahramanımız bir Mehdi, yani Peygamber. Dünyanın tüm bu kirlenmişliğinden ve bozulmuşluğundan mustarip bir Mehdi. Tam olarak ne yapacağını kendisi de bilmiyor, elinde belirli bir pusula da yok. Fakat daha önceki peygamberlerden ve dinlerden haberdar. Aynı zamanda Mehdi, daha önceki dinlerde mevcut olan peygamberlik kurumundan biraz farklı hareket ediyor. Kendi başına, kendi çabalarıyla hareket ediyor. Direkt olarak tanrının indirdiği bir buyruk elinde yok. Burasını yazarımız bilerek muğlak bırakmış olabilir. Bunun sebebi modern çağın kutsal olanla ilişkisini ancak böyle bir peygamberlik kurumu ifade edebilir. Biraz daha açarsam şunu ekleyebilirim: çağın en büyük sorunu inançsızlık ve herhangi bir şeye bağlanamamak, metafizik bir unsura inanmamak. Böyle kaygan bir zeminde mehdi, müntesip bulmakta zorlanıyor. Hatta herkes onun aklını yitirdiğini düşünüyor.
Hz Muhammed’in peygamberlik döneminde yaşamış olduğu sorunları biliyoruz. Örneğin, onun büyücü, şair veya mecnun olduğu iddia ediliyordu. Ama o çağda bireylerin kutsalla olan bağı, şimdiki kadar kopuk değildi. Bugün Peygamberlik müjdelenmiş olsaydı, muhtemelen Hz. Muhammed’in yaşamış olduğu süreci modern psikoloji ve psikriyatri bilimi, halüsinasyonlarla, psikozlarla, nevrozlarla açıklayacaktı. İnsanların belki de büyük bir çoğunluğu onunla dalga geçecek ve vahye inanmayacaklardı. Belli ki metafiziğe inanmanın da bir alt yapısı olmalı. Oysa insanın özünde bu mevcut, fakat modern çay insana kendini unutturduğu gibi, hayatı da unutturuyor. Peygamberin Endişesi kitabını biraz da bu gözle okumayı denedim.
Yavuz Ekinci, anlamın buharlaştığı, bilginin twitter’ın timle line’ında sürekli akışta olduğu düşüncesi, toplumun günbegün kaosa sürüklendiği, siyasi-kültürel-ekonomik problemlerin ayyuka çıktığı bir yerden anlatıyor hikâyesini. Çağın insanının içine düştüğü bu çukuru anlamlandırabilmesi için Mehdi figürünü ortaya koyuyor. Ve bu çağda değil peygamber olmak, sıradan bir insan olmanın bile zor olduğunu anlatmaya çalışıyor.