Hikâyeler; umutla, anlam arayışıyla, yaşamın her anıyla, hüzünle, mutlulukla, neşeyle ve insana dair duyguların merkeze alınmasıyla daha büyük bir anlam kazanır. Okuyucular böyle kitapları daha kolay benimserler, çünkü hepimiz kendimizi kitapların içinde ararız. Aslında satır aralarında karşılaşmak istediğimiz gerçek kahraman belki de yalnızca kendimiziz; yazarın cümleleri bizim kendi yolculuğumuza rehberlik eder sadece.
Öykülerin insana sirayet etmesi salt işledikleri konu itibariyle olmaz. Neyi anlattığınıza biraz da nasıl anlattığınız karar verir. İnce elenip sık dokunmuş bir öykü kitabıyla karşı karşıyayız. Cümleler yerli yerine oturuvermiş ve telaşsız bir bekleyişle okurlarına selam veriyor. Öyküleri okurken, yazarımızın sözcük seçimini özenle yaptığını görüyoruz. Öykünün kendine has tek konu ve tek anlam barındırma yapısının kimi zaman dışına çıkan (ki bu mecbur bir durum değil) ve kısmen uzun öyküye doğru evrilen hikâyeler de mevcut kitapta. Örneğin ilk öykü “Töz”ü bu kategoriye koyabiliriz.
Çok olay anlatmaktan ziyade, hadiselerin insanın ruh ve duygu dünyasına bıraktığı izlerin peşinden gitmiş Meral Saklıyan. Bu açıdan baktığımızda zor olan yolu seçtiğini söyleyebiliriz. Hem günlük hayatın dilini kullanmadan geri durmamış hem de imgesel ve metaforik ifadelere de oldukça yer vermiş.
Meral Saklıyan hikâyelerinin çoğunda bir hüzünle karşılaşıyoruz, fakat bunu hemen anlamamız zor; bu durum daha gizli saklı veriliyor; bir doz daha fazlası melodrama kaçabilirdi çünkü.
Öykülerde günlük hayatta karşılaşma ihtimalinin düşük olduğu hadiselerle karşılaşmıyor esasında. Herkesin başına gelebilecek olayları konu ediniyor yazarımız. Zaten öykünün gerçek matematiği de bundan sonra başlıyor. Her şey sıradan cereyan ederken hep ilginç şeylerle karşılaşıyoruz, mutlaka yolumuz başka bir yere doğru evriliyor. Normalliğin aslında anormalliği de içinde taşıyan geniş bir yelpaze olduğunu, deliliğin, aklın sınırlarının dışına çıkmakla mümkün olduğunu ve belki de yaşadığımız rasyonel hayatın tekrardan gözden geçirilmesi gerektiğini bize öykü diliyle anlatıyor.
Kitapların insanı bir yolculuğa çıkarması okuyucunun başına gelebilecek en gizemli olaylardan biri, hele ki bu insanın kendi iç dünyasına yapacağı bir yolculuksa. Meral Saklıyan öyküsünü bu zemine konduruyor.