Onur Sakarya, dürüst, çalışkan, bir elmanın çekirdeği kadar kalbi olan bir şair… Her elmanın çekirdeği biraz siyanür içerir. Az miktarda siyanür kalbi ağrıyanlara iyi gelir. Onur, dürüstlüğünden itilip duran bir şair… İtilmek bazen iyidir, insanı herkesten ve her şeyden daha ileriye götürür. Zaten şair dediğin ileri gitmesini bilendir. Sağlam çevirmen, sıkı şair, yalnız adam, iyi insan, örnek baba, yeni dergici… Onur Sakarya, şiirlerinde toplumu tokatlayan, uyandıran bir şair… Elbette şiirinin içinden aşkı da geçiren bir şair… Bu ülkede uyuyanlar, yanları ağrıyanlar onları dürten şairlerden pek hoşlanmazlar. Onur Sakarya, bir tuhaf Orhan Veli’dir bana göre. O da tıpkı bir kahvede oturup ayağındaki nasırdan şikayetlenen Orhan Veli gibi ağlar bazen, dizlerine kapandığı klozetin. Şair, 1981 doğumlu. Eskişehir, Basın Yayın mezunu. İsyancı ve ahlakçı değil, ahlaklı! Şair kendisi de bilmez nereye ait olduğunu. Neyse ki yazar hepimizin kafa kâğıdında bir yer. Eksik Adam, Yancının Aşkı, Zula, Kamyon, Külüstür Metinler, Tımarsız Kafalar, Loto Kafa Loto Mermer bazı şiir kitapları.
A.F.Nujen: Çevirmen olarak pek bilinen bir şair değilsin, fakat sıkı bir çevirmensin de aynı zamanda. Çevirmen şair olmak kolay iş de değildir. Öyle ya, sıradan bir insan olmak da zor… Çevirmenliğin, şairliğin üzerine kendine dışarıdan bakarak, kendini sen nasıl tarif edersin? Çevirmen olarak, şair olarak mı anılmak istersin?
O.Sakarya: Kendimi tarif etmeyi pek sevmiyorum. Kendimi bir şey olarak tarif etmeyi hele hiç sevmiyorum. Şairlik senin kendini sıfatlayacağın bir şey değil. Bunu zaman gösterir. Çevirmenlik de öyle. Şunu söyleyebilirim sadece çevirmenlik benim için yeni bir şey değil. 90’ların sonunda biz bunun denemelerini yapıyorduk. Sadece biraz uzak kaldım. Zamanını bekledim ve tam zamanı da bu zamanlardı. İnsanın bir şey yapabilmesi için biraz olgunlaşması gerekiyor. Yaşla alakalı değil dediğim. Ruhla alakalı. Şairlik, çevirmenlik bunlar benim hayatımın merkezi değil. Daha zor şeylerle uğraşıyorum. Hayatın kendisi gibi. Rocky diyordu: Kimse hayat kadar sert vuramaz! Bu doğru. Bunu bilmek doğru. Ciddiye almakla ya da almamakla alakası yok bunun. Damarlarından kan geçtiği sürece bir şekilde kuyudasın işte. Daha ötesini istemek yamyamlık gibi geliyor. Yaşarken voleyi çakmak filan da bunlar hep hikâye. Ne ölüm, ne yaşam bana hiçbir şey ifade etmiyor. Durduğum yer doyduğum yer gibi bir şey.
A.F.Nujen: Şair olarak şiirin de en az senin kadar anlaşılmaz. Bir tuhaf Orhan Velisin sen benim için. Bugünün insanlarından memnun olmayan, bugünün Orhan Velisi… Senin şiirdeki biçimciliğin, dili kullanmadaki yalın, sokak ağzın hiç de bizim yabancı olduğumuz bir tarz da değil aslında. Yine de olağan bir tarz değil. Şiirlerindeki halin, şiire verdiğin halin bir açıklaması olmalı. Yancının Aşkı’nındaki içtenlik gibi. Başka bir biçimi de olabilirdi senin kullandığın dilin. Ya da şöyle sorayım, senin kendi bilinçli tercihin mi şiirlerinde bu biçim bir üslubu kullanıyor olman?
O.Sakarya: Anlaşılmaz olduğumu düşünmüyorum. Oradan anlaşılmaz gibi görünüyorsam amenna. Tam tersine fazla anlaşılmaktan anlaşılamamak gibi bir şey yaşıyor okur şiirimle buluştuğunda. Oysa yazdıklarım direkt bir vuruş gibi. Basit bir yumruk. Etkili ama. Sıkıntı şuradan çıkıyor. Bu kadar rahat yazamaz bir insan diyorsun. Haklısın. Kendine göre hakkın var. Yancının Aşkı örneği ise, bambaşka bir örnek. 2010’lu yılların başlarında bir mahalleye adım atmamla başladı her şey. O da tesadüf eseri oldu. Kurguladığım bir şey yok. Mahalleye eşya almaya girdim. Sıkıştırdılar. Döveceklerdi. Ben de Sarı’nın arkadaşıyım, dedim. Allahtan Sarı diye biri varmış. Yanına götürdüler. Mahallenin ağır ağbisi. Okey oynuyordu. Beni tanımasa sıçmıştım. Tanır gibi oldu. İyi de oldu. Beni aslında hiç tanımayan bir toplulukla iki yıl geçirdim. Sadece tanıdıklarını sandılar. İyi dost olduk ve Yancı böyle doğdu. Orada defterlere yazdım bu şiirleri. O dönem için beklediğim etkinin üstünde bir etki yaptı. Sonra üstünden çok sular aktı.
A.F.Nujen: Sen şiirle kafayı bozmuş bir adamsın. Hayatının tamamını şiir üzerine ve kendini durmadan sorgulamak üzerine kurmuşsun. Ya da bana öyle geliyor. Ben de bazen yanılırım, biliyorsun. Hayatının bir yerinde bir şey olmuş sanki sana. Öyle bir şey olmuş ki, iflah olmamışsın bir daha. Şiirle bu kadar iç içe olmaktan yorulmuyor, sıkılmıyor musun?
O.Sakarya: İnanır mısın, kendimi sorgulamayı çok oldu bırakalı. Şiir üzerine de eskisi gibi kafa yormuyorum. Sadece yazıyorum. Derya içre balık gibiyim. Denizi bilmeyen. Sadece yüzüp duran. Böylesi daha çok hoşuma gidiyor. Pratiklerim daha önemli benim için. Bıktım beylik laflardan. Bana uzak olsunlar. Bir insanı tanımam için on saniye filan yetiyor. Ne acı! Ruhunu anlıyorum ve çektiği acıyı görebiliyorum. Gündelik sohbetler bu yüzden daha önemli son yıllarda benim için. Derine girince kılçık kalınlaşıyor. Diken büyüyor. Hayatımın her döneminde garip garip şeyler yaşadım. Bu garip şeyler sıradan bir adamın yaşayacağı türden şeyler değil. Zordu. Zoru severim, diyemem. Kimse zoru sevmez. Zora alıştım diyebilirim, bu daha doğru. Şiirle zannettiğin kadar iç içe değilim. Yorgunluğa da alıştım. Tonaja da. Öyle işte.
A.F.Nujen: Pek çok şair gibi sen de bütün kitaplarını, çevirdiğin kitaplar da dâhil buna ve tabii Mazruf Dergi de öyle kendi işini kendi olanaklarıyla yapan bir şairsin. Buna rağmen kabul görmediğin hissine kapılıyor musun? Bir şairin kabul görmesi ne demek, edebiyat ortamında sence de böyle bir durum söz konusu mu? Bunu ortaya çıkaran ne? Bunu ortadan kaldıracak olan ne?
O.Sakarya: Kabul görmek filan bunlar umurumda değil. Belki yirmi yaşımda olsam umurumda olurdu, ama o varyeteyi atlatalı çok oldu. Yani, hiçbir şekilde aklımda en ufak bir kırıntı bile yok bu konu hakkında. Bu soruyu oluşamayan, olamayanlara sorman daha yerli yerinde olur.
A.F.Nujen: Çok acayip bir iş bu Mazruf Dergi, sloganı da çok tatlı, Şiire Teşekkür Et!Dergiyi, sen, Nergis Yücesoy Sakarya ve şair Muharrem Sönmez birlikte çıkarıyorsunuz. Mazruf Dergi, evde pişip çocukla komşulara dağıtılan sıcak çorba gibi bir dergi. Bana da geldi, oradan biliyorum. Bu dergi nasıl çıktı ortaya, burada sen gizil bir şey yapıyorsun, farkındayım. Bu dergiyi bir zarf içinde yolluyorsun ve içine de şiirden başka hiçbir şey koymuyorsun. Sen Mazruf’la ne yapmaya çalışıyorsun?
O.Sakarya: Ben değil de, biz Mazruf’la sadece şiir derdindeyiz. Bıktık doldurma dergilerden. Biz de Mazruf’u çıkaralım dedik. Dört A4 sayfasından oluşan bir dergi. Onlarca sayfayı katletmek istemedik. Geçen Şubatta dergiyi çıkarma kararı aldık. Bir pasta kestik ve yolumuza koyulduk. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündük. Doldurma bir dergi olmayacağımızın garantisini verdik kendimize. Ay ay değil de, sayı sayı çıkan bir dergi olacaktık ki, olduk. Şiire teşekkür et, dedik ve yürüdük. Şu önemli, hadi dergi çıkaralımla olmadı bu iş. Burada Nergis ve Muharrem’le ince düşünülmüş bir şeyler var. İşin mutfağı çok başka. Okura bir zarf sunuyoruz. Kapalı bir zarf. Ne var bilmiyor içinde. Ona gönderilen bir mektup işte. Şiirlerden ve şiirle ilgili nesirlerden oluşmuş bir mektup. Denizi doldurmuyoruz sonuçta. Denize saygımız var. Gelgite saygımız var. Bu sorunun cevabı çok uzar. İsteyenler sosyal medya hesaplarımızdan bizi inceleyebilirler. Dediğimiz gibi, Mazruf bir itiraz değil bir öngörüdür! Her şeyi anlatıyor bu cümle.
A.F.Nujen: Benim kaybedecek bir şeyim yok, o yüzden çok kolay sorabiliyorum ve senin de kaybedecek bir şeyin yok. Biliyorum, bu yüzden çok kolay cevap vereceksin bu soruya. Edebiyat ortamında giderek artan, çünkü ülkenin de içinde giderek artan gayrı ahlaki sorunlar var. İster istemez sanatına, yaşamına yansıyor bunlar insanın. Çocuk istismarı, kadın cinayetleri, intiharlar ve daha pek çok şey. Sen bir şair insan olarak ne düşünüyorsun? Bunlardan etkileniyor, bunun için kendine nasıl önlemler alıyorsun? Bu taciz konusu alıp başını giden bir konu… Her yerde çıkıyor insanın karşısına. Edebiyat ortamında edeple iştigal bir ortamda bunun artması, savunulurcasına üstünün kapatılması çok fazla can sıkıcı. Bu konuda söyleyecek bir şeylerin olduğunu düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
O.Sakarya: İnan bu konuya o kadar uzağım ki, bilmiyorum. Kim kime ne yapmaya çalışıyor bilmiyorum. Tek bildiğim sosyal medyanın perde görevi görmesi işlerine daha çok yarıyor. Fazla da diyebileceğim bir şey yok.
A.F.Nujen: Kötü şiirlerin de var senin Onur, bunu söylediğim için bana bozulacağını sanmıyorum. Zaten her şairin kötü birkaç şiir vardır. Ama insan olarak sen hayatımda gördüğüm en dürüst, kendini ahlaki konularda zalimce eleştiren, bu yüzden hastalanan bir adamsın, biliyorum. Çoğu zaman kendine bu kadar yumruklar atmamanı, kendine karşı bu kadar zalim olmamanı diliyorum. Kendini seven bir şair misin? Kendi şiirlerin için dışarıdan içeriye baksan ne söylersin?
O.Sakarya: Kötü şiirlerim vardır. Bir şiir yazıcısının her üründe mükemmele yakın ulaşması imkânsız. Bunun farkındayım. Kendimi eleştirmeye bayılırım. Yalnız, kişisel husumet eleştirilerine sessiz kalmam. O sinsilikten başka bir şey değil. Kendimi seviyorum. Sevmemem için onca neden varken hem de. Hastalığım o yüzden değil ama. Bunu bil yeter. Şiirlerim için bir kelime etsem yeterli: Samimiyet.
A.F.Nujen: Kitapların arasından bir tek kitap seç, desem hangisini seçersin. Neden o kitabı seçersin? O kitapta mutlaka diğerlerinde olmayan bir şey vardır, ondan biraz söz eder misin?
O.Sakarya: Şiir kitaplarım arasından Kamyon bana ilginç gelir hep. O kitabı yazarken çok mutluydum.
A.F.Nujen: Canın sıkıldığında, ruhunda daraldığında, dünyayı kapatıp gitmek fikri içinde birden alevlendiğinde, şu yaşına gelinceyesiye kadar hayatın boyunca en çok tekrar ettiğin dize, en sevdiğin şarkı-türkü- ezgisini içinden çıkarıp atamadığın bir şey?
O.Sakarya: Âşık Veysel’i, Harekete Kimse Mani Olamaz, sözü.
A.F.Nujen: Bu soru biraz manasız gelebilir, ama en yakın zamanda olsun istediğin bir şey söyle?
O.Sakarya: Doğalgaz faturalarından nefret ediyorum. İndirim olmalı.
A.F.Nujen: Aklından hiçbir şüphem yok, sen çok zeki bir adamsın. Canını sıkan şeylerle mücadele etme biçimin müthiş bir direnç içeriyor. Bu bakımdan da sana hayranım ben. Hakkını alacağın günler de çok yakın, buna inanıyorum. Son yıllar hayatın biraz daha zor geçiyorsanki, takip ediyorum seni. Sağlık sorunların vs. Şifa bulmanı dilerim her şeyden önce. Bu biraz özel bir soru, yanıtlamak zorunda da değilsin elbette. Ama bu önemli ve ayıp da değil bundan söz etmek. Edebiyatla iştigal olmak, verdiğin emeğin hakkını alamıyor olmak sağlığını etkiyor mu?
O.Sakarya: Dediğim gibi hak mak bunlar umurumda değil. Benim rahatsızlığım bu kadar basit şeyler temeli üstüne kurulu değil. Tamamen bir beyin işlevsizliği. Tıpkı bir araba motorunun çözülemeyecek arızası gibi. Onun haricinde yaşıyoruz işte. Yaşayacağız bir şekilde. Gidiyor. Sen de gideceksin. Mecbur.
A.F.Nujen: Son olarak, inceliğimizden hiç vazgeçmeyiz; beni yanıtladığın için insan şair, sana çok teşekkür ederim.
O.Sakarya: Ben teşekkür ederim. Selamlar herkese.