Selçuk Baran 7 Mart 1933’te Ankara’da doğdu. Hukuk eğitimi aldı ve 4 Kasım 1999’da doğduğu şehirde hayatını kaybetti. Haziran, Anaların Hakkı, Kış Yolculuğu, Tortu, Yelkovan Yokuşu, Arjantin Tangoları adlarında bazılarının baskısı tükenmiş öykü kitapları vardır. Bir Solgun Adam, Bozkır Çiçekleri adındaki romanları Milliyet Yayınları Roman Yarışmasında mansiyon, ilk kitabı olan Haziran 1973 yılında Türk Dil Kurumu Hikâye ödülü, Anaların Hakkı 1978’de Sait Faik Hikâye Armağanı kazandı. Baran öykü, roman, tiyatro oyunlarının yanı sıra bir çocuk kitabı yazdı. Roald Dahl’ın Charlie’nin Büyük Cam Asansörü isimli kitabının çevirisini yaptı. Yazarın yıllar önce yazdığı Güz Gelmeden adlı romanı, ölümünden sonra yayımlandı. Hakkında Dr. Ayfer Yılmaz tarafından yazılmış Hüzün Mevsiminde Bir Yazar: Selçuk Baran ve Eserleri adlı akademik bir çalışma vardır.
Öykülerin en güzel yanlarından biri de kayıt tutmaları değil midir? İlk defa okuduğum, Selçuk Baran’ın sahaftan bulduğum Yelkovan Yokuşu adındaki kitabı, modernleşmenin yeni başladığı, insanların teknolojiye uzak olduğu dönemlerin izlerini taşıyan yedi öyküden oluşuyor.
Bakırçalığı adındaki öykü, yaş farkı nedeniyle beklentileri karşılamayan ilişkileri sorgular nitelikte bir öykü. Ölüm döşeğindeki bilim insanı, kendinden yirmi yaş küçük karısını, dışarıda geçirilmiş, sırlı bir gecenin yanıtı karşılığında ona bırakmayı düşündüğü mirasla sınamaktadır.
Değirmen adlı öykü, Zarif bir kır at göndermesiyle ülkemizin siyasi tarihini imlemiş Demokrat Parti Dönemine gönderme yapan bir öykü. Modernleşmeyle birlikte o günlerde ortaya çıkan toplumsal farklılıklar konu edilmiş.
Bana Tolstoy’un muhteşem eseri Anna Karenina’yı çağrıştıran Eğrelti Yeşili adındaki hüzünlü öykü, Doğanşehir asliye hukuk yargıcı Celal Egeli’nin tren altında parçalanarak ölen karısının dikiş kutusunda Makar Alekseyeviç adına yazılmış, gönderilmemiş mektuplar bulmasıyla başlar. Yargıcın karısı Celile, hayalinde yarattığı bir karaktere, mektuplar aracılığıyla kocasının hayatını yaşamak zorunda kaldığını, kendi hayatını yaşayamadığını, hep es geçildiğini bütün çıplaklığıyla anlatmıştır. Ancak yargıç okuduğu mektuplarda kendi hatalarını görse, bunları kabul etse de Makar Alekseyeviç’in biyoloji öğretmeni Hasan Erden olduğunu düşünür. Ondan hesap sormanın peşine düşer.
Rose Bonbon adındaki öyküde anlatıcı kişinin meyhanede karşılaştığı kadın, onu, kent yaşamına ayak uydurmakta zorluk çeken, paralı ama güvensiz, sosyalleşmek için bir yol gösterici arayan zengin bir ağa oğlu olan arkadaşıyla paylaştığı yaşanmışlıklara götürür.
Konak adlı öykü delikanlının askerlik sonrası Ahmet Arif Bey tarafından evinde çalışması için çağırıldığı bölümdür. Dönem toplumda müthiş bölünmelerin yaşandığı dönemdir. Tamamı kasabadan getirilen fabrika çalışanları, hiçbir şeyi sorgulamadan sadece Beyefendi diye çağrılan Ahmet Arif Bey’e itaat etmektedirler. Delikanlı Hüseyin’in kızı Zekiye ile tanışır. Zekiye düzene karşı bilinçlenmiş, sosyalizmin ne olduğunu bilen bir kızdır. İlişki içinde olduğu insanlar vardır. Delikanlı, Hamile kalan Zekiye ile evlenerek, toplumun hoş karşılamadığı bir ilişki yaşayan ablası gibi toplum baskısına karşı çıkar.
Tortu adındaki bölümde delikanlıyı, Zekiye ile birlikte otoyol kenarında bir lokantada garsonluk yaparken buluruz. Yaşadıklarından çok şey öğrenmiştir.
Selçuk Baran, yalnız olan, kendisi istemediği halde yalnız kalan insanların umutsuz arayışlarını anlatmış kitaplarında. Bana göre bazen keskin bazen de keskin çizgilerden kaçarak içinde yaşadığı toplumun gerçeğini, birbirini tamamlayan sürgit yansımalar ve yankılarla dile getirmiş. Kısacası Selçuk Baran insanın büyük yalnızlığını dert etmiş görünüyor. Eserlerinde kendine özgü bir duyarlılıkla abartısız yaşam parçaları çizerek, onları Ömer Solak’ın Selçuk Baran Öykücülüğü adlı yapıtında ifade ettiği gibi ‘çıt çıkarmayan bir ağlayışla’ anlatmış.
Kırılgan ruhu şad olsun!