Türk edebiyatında postmodern tekniklerle yazılmış ilk anlatılardan biri, Güney Dal’ın pek gündeme gelmemiş Kılları Yolunmuş Maymun adlı eseridir. Eser 1988 yılında yayımlandığında, edebiyatımız, modern romanda postmodern esintilerin sezilmeye başlandığı bir dönemden geçmektedir.. Bu bağlamda, Yıldız Ecevit, “Türk edebiyatında modernist ve postmodernist ögelerin birbirine harmanladırılmasıyla ortaya çıkan avangardist çizgi içinde Güney Dal, seksenlerde yazdığı romanıyla, postmodernist eğilimi bilinçli olarak modernist ögelerden yalıtıp metnine taşımak isteyen ilk Türk romancısıdır.”** sözleri ile eserin bu geçiş sürecindeki önemine dikkat çekmektedir. Romanın yazarı Güney Dal, uzun yıllardır Almanya’da yaşayan bir yazarımızdır. Dolayısıyla “göçmen, yarı aydın, postmodern teknikler, aidiyet, yabancılaşma” gibi kavramlar anlatının geniş yelpazesinin anahtar sözcükleri olacaktır.
Eser, postmodern tekniklerin yanında ortaya koyduğu okuma önerisiyle de farklılık yaratan tam bir deneysel anlatıdır. Hatta Yıldız Ecevit, aynı değerlendirmesinde, “Sanıyoruz dünya genelinde bir düz bir de alternatif okuması basılan ilk metindir.” sözleriyle eserin bu konudaki öncülüğünü de vurgulamıştır. Romanın başında yazar, “Bu kitap tek bir roman olarak okunabileceği gibi iki ayrı roman olarak da okunabilir. Okuyucu bu kitapta üçüncü bir roman okumak isterse bölüm altlarındaki sayıları izlemesi gerekecek.” diyerek okuyucu alternatif bir okumaya davet eder. Anlatı, düz bir okuma ile iki ana kurguya sahiptir. Ancak yazarın önerdiği şekildeki bölümlere göre okunduğunda üçüncü bir kurgunun, postmodern bir teknik olarak üst kurmacanın -romanın kendisinin- ortaya çıktığı görülür. Böyle bir okuma, okuma hızını kesmekle birlikte farklı bir okuma seçeneği sunması bakımından ilginçtir.
Anlatının iki ana karakterinden biri olan Ömer Kul; Berlin’de yaşayan, yıllardır Türkiye’ye “dinlence” için bile gitmemiş bir göçmendir, onun hikayesi eserin ilk bölümüdür. Yaşadığı ülkede hissettiği “öteki olma” ve çocukluk anılarında kalan kendi ülkesine karşı hissettiği “yabancılaşma” onu tam bir aidiyetsizlik duygusuna sürükler. Bunlara yarı aydın bunalımı ve psikolojik sorunlar da eklenince oldukça renkli bir anlatı kahramanı olup çıkar Ömer. Diğer kahramanımız İbrahim Yaprak ise bir yazardır, onun hikayesi eserin ikinci bölümünü oluşturur. İbrahim, epey zamandır üzerinde çalıştığı romanını yazma, bitirme çabasındadır. Onun da yaşadığı ruhsal sıkıntılar ve Türkiye’deki öğrencilik yıllarından kalma acı siyasi hatıraları vardır. İki kahramanın yaşamlarında ve iç dünyalarında -birbirinden bağımsız olarak- örtüşen yönler vardır.
Eser boyunca çeşitli bölümlerde metinlerarasılık tekniği bolca kullanılır. Birinci bölüm Turgut Uyar’ın,
“tefrika
öyle şeyler gördük ki
unutmam artık
unutmayalım artık”(s.8)
dizeleriyle başlar ve bu bölüm Ömer’in gazetecilikle olan ilginç serüveni ekseninde devam eder. İkinci bölüm Aşık Veysel’in,
“Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece”(s.197)
dizeleriyle başlar ve bu bölümde zaman kavramı sorgulanır.
İki kahramanın çatışmaları, düşleri, zaman takıntıları, ( Tanpınar’a ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü’ne değinmeler ) yaşam mücadelesi ve var oluş sorgusu (Sisifos söylencesine ve Oğuz Atay’a, Tutunamayanlar’a değinmeler) sürer gider ve elbette bir noktada yolları kesişir kahramanlarımız. Kurgunun yoğunlaştığı bu bölümde şizofrenik vakalarla anlatının ayakları yerden kesilir ve soyut bir boyuta taşınır. Artık kişiler, zaman, mekan unsurları iyice yoğrulmuş, birbirine katılmıştır. Postmodern deneme amacına ulaşır ve roman (lar) hem iç içe geçer hem çözülür; yazar- anlatıcı -okur -kahraman anlatıyı sonlandırır. Böylece romanın ilginç ve anlatı boyunca sır olan adı da anlatıcının şu sözleriyle anlam kazanır:
“Gelişme evrimine ve bu evrimin sürecine boş vererek birden uygarlaşmayı isteyen, bunun için de olur olmaz atalarından miras kalma kıllarını önüne gelen herkese yoldurtan, kendisine verilen kıl dökücü her türlü yiyeceği, kimyayı gövdesine indiren, yolunmuş kıllarının acısı ile kıvranan bir adamın romanı…”(s.318)
Günümüzde, postmodern metinleri “anlatı” şeklinde adlandırma konusunda bir fikir birliğine varılmıştır. Bu eserin “roman” olarak basılması ve yazarın da eseri için bu ifadeyi kullanması, bir ara dönem eseri olduğunun diğer göstergesidir. Biçimsel kaygıların çok belirgin olduğu, kurgunun içinde “roman nasıl olmalı/ nasıl olmamalı ” sorunsalının bile tartışıldığı bir eser. Bu kaygıların dilin kullanımını etkilediğini ve eserin dil bakımından zayıf kaldığını, çok doyurucu olmadığını düşünüyorum. Postmodern anlatılarda görmeye alıştığım o dil zenginliği o dil lezzeti bu eserde yok bana göre. Tabi bunu öncü olmanın bir dezavantajı olarak görebiliriz.
“Öncü” bir postmodern metin olarak değerlendirildiğinde okunmaya değer bir eserdir Kılları Yolunmuş Maymun.
*DAL, Güney, Kılları Yolunmuş Maymun, 2017, Eksik Parça Yayınları
**ECEVİT, Yıldız, Türk Edebiyatında Postmodern Açılımlar, 2018, İletişim Yayınları