Şaire, genel olarak insana, yaşıyla yaklaşmak ne kadar doğru bilmiyorum. Ancak genç bir şairin bir kitap bütünlüğünde toplanmış şiirlerini okurken ister istemez aklınıza birtakım sorular geliyor: Şair bunca yaşamayı nereden buldu, dahası onları şiire dönüştürmeyi nasıl başardı?
Yaşam adil değil. Bunu hepimiz biliyoruz, öğrendik. Bazen 25 yıla bir yaşam sığarken, bazen de bir yaşam ömrün sonunda bile görünür olamıyor. Ama ne mutlu ki Türkiye’de yaşıyoruz ve Türkiye çocuklarına cümlenin ilk yarısının doğru olduğunu anlatmak için hiç durmadan mesai yapıyor. Tanpınar’ın dediği gibi, evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmaları için fırsat tanımıyor. Enes Kurdaş da bu acı pastadan büyük bir dilim alırken kendisini, Ben’ini de unutmamaya özen göstererek hayatta kalıyor.
Bir kitabın adı kendisi hakkında bu kadar açık oynamayı kabul ettiyse, burası bir başlangıç noktası olarak seçilebilir: Sevgili Kardeşim Ben, kendisiyle dünya arasındaki mesafede kendiyle tanışmayı başarabilmiş, bu mesafeyle bütünleşmek yerine onu tanımayı kabul etmiş, tanıyarak yabancılaşmanın tüm patikalarında yürümeyi göze almış bir kitap.
.
Bu arada bir yerlerde biri harcanmaya devam ediyor. “dert edindim banknotları, koparmak için bir yirmilik/neler yapmadım akşama kadar/öyle ki göğsüm küçüldü parasızlıktan/…/böylece kuşluk vaktinde bir akşam yemeği sunuldu bana” dizelerinde kimin harcandığını, bu benzer harcanmanın bizi nasıl kardeş yaptığını da hissediyoruz; başka bir şairin dizelerinde “ağla, ağlamak kardeştir, herkesle akraba olursun” dediği neyse harcanmanın da o olduğunu.
Hatırlamak, Sevgili Kardeşim Ben’in ortak utanç üzerinden korumamız gereken vicdanımızdan sonra en çok gerçekleştirdiği eylem. Unutmaya çalışmanın bir tür hatırlama eylemi olduğunu, hafızayı diri tutmanın binbir türlü yolu olduğunu Sevgili Kardeşim Ben boyunca yanımızda taşıyoruz. Hatırlama üzerine bir şiir olan “benahol” yine bir şiire nereden girilebileceği üzerine bir açıklamayla bitiyor: “tarih benim ingiliz anahtarını bulamadığım için/dayak yeme ihtimalimi yazmayacağından bir şiire başladım.” Belki de bazı şairler yalnızca bunun için yazıyor: Tarih yazmayı reddettiği için… babaları tarafından Türkçe’ye terk edilen çocukların, devletin babalarından güçlü olduğunu anladıkları gün için…
Kurdaş’ın, Sevgili Kardeşim Ben şiirleri, Terry Eagleton’ın “Şiirin karşılaştığı sorunlardan biri, acı hakkında alaycı olmayan, buruk bir mizahla nasıl bahsedebileceğidir. Bu, hafifçe ironik bir bilgelik ile bıkkın bir ses tonu arasındaki ince çizgide ilerlemelidir. İnsan acısını mitik özelliğinden arındırmalı, ancak bunu, onu görünürde değersizleştirmeden yapmalıdır. Bu yüzden şiirin -yapay ancak şefkatsiz veya kendini beğenmiş olmayan- tonu, dikkatli bir biçimde idare edilmelidir.” pasajında geçen her şeyi doğallıkla başardığını söyleyebiliriz. Sevgili Kardeşim Ben’deki şiirler günümüzün ironi çorbasına dönmüş, sosyal medya mizahı ile kurulan şiirlerinden uzakta, ayrı bir yolda ilerliyorlar.
Belirli bir tür şiirin, şairin hayatından, onun yaşam hakkında kafasında oluşturduğu birikintiden yapıldığı söylenebilir. Kurdaş’ın ilk kitabında bu şiirlerin yalnızca bu birikintiden değil, aynı zamanda şiir hakkında düşünmekten de yapıldığı görülüyor. Sayıklama ile belgeleme, hatırlama ile utancın iç içe geçtiği şiirleri ile Sevgili Kardeşim Ben, yaşadığı zamana seyirci kalmayı reddeden, yaşananları yakalayıp şiire dönüştüren bir kitap olarak okunmayı bekliyor.