İp cambazının öyküsünü duydunuz mu? Ben duyduğumu hatırlıyorum. Ne tuhaf bir meslek diye düşünmüştüm, gerili bir ipin üstünde yürümek. Bir adım sonra düşecekmiş gibi yürümek. Kaç adımda biter bir cambazın yürüyüşü. Ve her zaman ipin ucuna varılır mı? Ya olmadık bir anda ip kesilirse ya da yanlış bir adım atılırsa… Seyircilerin gözü önünde düşen bir cambazın son sözü “ işte siz bir düşüşü görün diye ölüyorum” demek midir?
Bir ustanın çırağıdır genç cambaz. Kendisinden önce ölen çırakların yerini doldurmak, ustasının soyunu sürdürmek için seçilmiştir. Ustası anlatır o dinler. Cambazlığın inceliklerini öğrendikçe, ipten ipe, halkadan halkaya atlar ustalıkla. İçinde bir saatin tik taklarını duyar. O ana kuruludur saat. Her şey o anda olup biter. Bütün hünerini sergiler ve bir alkış tufanı karşısında bulur kendini. Hatırladığı tek şey ustasının yüzündeki tebessümdür. Bir çıraktan daha çok oğuldur yeryüzünde. Ustasıdır bunu ona söyleten.
Gündüzler geceleri beklemekle geçer. Korkunun büyüdüğü gözlerde hayaller kurulur, hayaller yıkılır. Bir ip cambazının hayalleri satır aralarında yiter gider. Herkes bilir ki başka bir dünya yoktur ip cambazı için. Yoklukta duran bir şimdinin içinden çıkmak hem imkansız hem de tehlikelidir. Bir yanıp bir sönen ateşböceğidir ip cambazı. Bilmeden yandığını bilir söndüğünü. Damarlarında dolaşan, kanına dek işleyen bir tutkunun yüzölçümü kadardır varlığı. İpin eniyle sınırlı, uzunluğuyla hükümsüz bir var oluşun bekçisidir. Belki de tanrının soluğunu en çok hissedendir. Değil mi ki göğün sarkacında dolaşandır…
Düşmemek için atılmış her adım tutunmak için bir duaydı. Genç cambazın ölmek için vakti vardı. İpten ipe atlayarak yaşlanacak ve bahçeli bir evde ölecekti. Mesele ölene kadar yaşayabilmekti.
Oyun izlemeyi sever insanlar, oyunun dışında iseler ve onlar için sergileniyorsa oyun. Bakmak ve beklemek yeterlidir. Oyun başlar ve biter. Yüreği ağzında olsa da ip cambazının korkuyu düşürür gözlerinden. Seyredenlerin kalbinde belirir birden bire. Korkmak için seyrederler. Genç cambaz bilir oyunun kurallarını, öleceği güne kadar sürecek bir gösterinin öznesidir. Her şeyden geçer de geçemez kendinden. Ustası ne düşünür sonra? Ne çok emeği geçmiştir ustasının ona. Genç cambaz alçalıp alçalıp yükselir. Düşmemek için yükselir…
Ölümün kokusunu duymak. Başkalarının ölümüne tanıklık etmek. Dahası yüzlerinde beliren bir benin onları yok edeceğini anlamak. Genç cambaz ağır bir sınav verir. Sevdikleri bu dünyadan ayrılırken önce ona veda ediyordu. Bakmadan geçse insanların yüzüne, hiçbir iz aramasa, hiçbir ima bulmasa. Ama görüyordu ve unutamıyordu gördüklerini ya da değiştiremiyordu. Tanrı’da üzülüyor muydu insanların hangi gün hangi saatte öleceklerini bildiği için. Kimseye söyleyemediği bir sırdı bu. Çok sevdiği ustasına bile… her şeyi söyleyebildiği halde. Burnunun ucunda beliren beni gördüğünde bilmişti ustasının da birkaç gün içinde öleceğini. Ölüm bir ok gibi fırlamıştı yayından ve hedef olarak yaşlı cambazı seçmişti. Aradaki mesafe çok kısaydı. Yaklaşan ölümse durdurulamazdı da. Okun ucunda duracak gücü vardı genç cambazın. Yeter ki ustası ölmesin! Bir kişinin ölümüne dada şahit olmasın…
Bir öyküye seçilmiş kahramandı genç cambaz. Eli kolu bağlıydı. Dursa duramaz gitse gidemezdi. Külün içinde parlayan bir kıvılcım kadardı değeri. Ne ateş ne kül! Gördüğü rüyayı bozamazdı. Bir karabasandan uyanamazdı. Kimdi düğümü çözen? Çok bilen mi? Bilmek neyi değiştiriyordu? Bile bile yürünüyordu ipin üstünde. Hep ileriye. Geride kalan mesafe ödenmiş bir bedeldi. İsteyerek atılan her adım kalbine mıhlanmış bir çiviyi söküyordu. Çivilerin sayısı azaldıkça ölüme duyulan özlem artıyor muydu ne? Bütün yüklerinden arınıp da ölmeliydi insan. Genç cambaz bunları mı düşünüyordu? Ustasıyla ipin üzerinde son oyununu sergilerken. Kimin içinden geçenleri bilebildik ki bir öykü kahramanının içinden geçenleri bilebilelim.
Bir öyküde buldu kendini genç cambaz. Düşmeden önce ezberlediği rolünü oynadı. Kalbinden geçenler uymasa da ezberine. Usta beni öldürsene diyemedi, ustası oğulsuz kalmasın diye. Siyah benlerin içinde bir irin gibi biriken ölüme de karşı duramadı. Çok mu istemişti ustasının yerine ölmeyi? Hem evet hem hayır. İpten aşağıya bakarken gördüğü hayatı terk etmek kolay değildi. Ama ipin üzerinde ustası yokken yürümek de kolay değildi. İşte birini seçmesi gerekiyordu. Yürümeyi ya da düşmeyi. Ne ağır bir sınavdan geçiyordu genç cambaz. Kim canını bir başkası için vermeyi seçebilirdi. Kendinden geçti genç cambaz! Ayağı kaydı ve düştü. O düşerken ustasının burnunun ucundaki ben küçüldü küçüldü… seyircilerin alkışları değildi bu kez duyduğu. Bir uğultu doldurdu kulaklarını. Düştüğünü bildi ustasının beninde biriken ölüm bir irin gibi üstüne akarken. Genç cambazın şaşkınlığına kızan usta cambaz anlayamadı burnunun niye sızladığını…