Bu dönem size biraz “ebeveyn edebiyatı”ndan bahsedeceğim. Kulağa ilginç geliyor değil mi? Edebiyatın böyle bir dalı yok belki fakat kesinlikle böyle bir kökten gelen meyvesi var. Bebeğinin “ben” dediği ve benliğini fark ettiği ilk aylarda her ebeveyn serin bir şok yaşar. Her şeyin rutinde aktığı ılık günler yerini ağlama krizlerine, öfke nöbetlerine ve her şeye karşı aniden gelişen bir iştahsızlığa bırakır. Bu dönemi sakin ve sağlıklı geçirmek isteyen yorgun ebeveynler ise aynı anda tüm tuşlara basmaya çalışır. Kitaplar yol gösterici bir kaynak olarak bu dönemlerde epey katkı olur ve anne babayı rahatlatır. İşte tam böyle bir dönemin içinde okumalar yapmaya başladım. Üst üste okumamak ve bilgiyi demlemek için şöyle bir okuma planı tasarladım:
Bir çocuk gelişimi kitabı, ardından bir roman, ardından istediğim bir kurgu dışı, ardından yine bir çocuk gelişimi kitabı…
Yıl 2024. Yeni temsilcileri özellikle Z kuşağı. Aktifi Y. Rehberi X. İzleyici gözlemcisi Baby Boomer. 20 yıl önce hayal edilemeyen, hayal edilse bile sonuçları tahmin edilemeyen bir geleceği şu an yaşıyoruz. Bugünün yaşam sahipleri olarak sürekli geleceğe merak salıyor, gelecekle ilgili duygu ve düşünce üreticisi oluyor, zihnen kaygı aracılığıyla geleceğe taşınıyoruz. Teknolojinin ilerleme hızını korkutucu buluyor ve robotların dünyamızı ele geçireceğinden endişe ediyoruz. Bir yandan da sürekli yeni nesilden şikayet ediyor, onları düşünce ve davranış sistemleriyle yargılıyoruz. Geleceği onların yönlendireceğini düşündükçe panik büyüyor: “Nasıl olacak?” sorusu avaz avaz içimizde yürüyor.
“Bir kuşağı anlamak, bir dönemi anlamaktır.”
Evrim Kuran bu etkili cümlenin ışığıyla uzun zamandır kuşak araştırmacısı olarak çalışmalar yürütüyor. Kuşakları tanırsak onları anlayabileceğimizi, bu bilinç esnekliğiyle onların zamanına adaptasyon sağlayabileceğimizi, nihayetinde gelecek zamanın korkutucu eskizlerinden özgürleşip gerçekle sakinleşebileceğimizi anlatıyor.
Bir Kuşağı Anlamak, içerik tasarımı olarak okuyabileceğiniz en başarılı kurgu dışı kitaplardan biri. 124 sayfalık bir kitap içerisinde kuşakların tanımı, Z kuşağının varlığı, Türkiye’de ve dünyadaki yeri, konumu, alanı konusunda adım adım halkalar inşa ediliyor. Her bir halka bir sonraki bölüme genişleyerek bağlanıyor. Kitabın içerisinde yoğun bir şekilde İngilizce kelimeler, kişi, kurum ve araştırma adları yer alıyor. Yazar ve ekibi, tüm bunları herkesin anlayabileceği bir yalınlıkta, hatırlatıcı tanımlamalar ekleyerek karmaşa yaratmadan anlatmayı başarıyor.
Kitap öncelikle yazarın kuşaklara dair motivasyonunu, kuşak teorisinin nasıl oluştuğunu anlatıyor ve kuşak dediğimiz kavramın net bir tanımını yapıyor.
“Bir dönemi anladığınızda ise paradigmanın kıskacına sıkışmaktan kurtulursunuz. Ve sizin gibi olmayanları kendinize ait yargılarla değil, onlara ait gerçeklerle görmeniz mümkün olur.”
Bir sonraki bölüm özelliklerini yeni yeni ortaya koymaya başlamış Z kuşağının kim olduğundan bahsediyor. Kitabın en etkileyici kısmı düşük ve yüksek gelir grubuna mensup Z kuşağı gençleriyle yapılan anket ve konuşmalar. İki sosyal grubun yaşamı nasıl değerlendirdiği, zaman algısı, meslek tercihleri, okuma kültürü, müzik kültürü, rol modelleri, geleceğe dair hayalleri ve beklentileri konusunda sonuçlar aktarılıyor. Bu bölümün verileri bir kuşağın özellikleri altında toplansa da insan dediğimiz varlığın kendi zamanı içerisinde ve kendi hikâyesi özelinde ne kadar eşsiz olduğunu ortaya koyuyor.
“Belli ki süper kahramanlar devrinin sonu geldi. Belli ki bütün bu sanallığın ortasında gerçeğe ihtiyacımız var. Gerçek dokunuşlara, gerçek hikâyelere, gerçek çözümlere.”
Ardından internet ağlarının içine doğan Z kuşağının küçük yaştan itibaren teknolojiyle kurduğu bağ ve benim yazının başında bahsettiğim ebeveyn edebiyatı bölümü yer alıyor. Bu kuşağın ailesi olan X ve Y kuşaklarına ne tür deneyimler düşüyor?
“Determinizm sebepler ve sonuçları temel ilke alır. Bu öğretide her sonucun bir sebebi vardır ve evrendeki her şey bilimsel yasalar doğrultusunda bir makine gibi işleyerek gerçekleşir. Yeni nesil sosyal kodlar ebeveynliği böylesi bir öğretiye sıkıştırmıştır ve hava sahamızda pek çok helikopter ebeveyn çarpışmaktadır.”
İlerleyen bölümlerde yazar Z kuşağını yetiştiren eğiticilere de önerilerde bulunuyor. Z kuşağının mensubu olduğu gelecek zamanın yetkinlikleri, gelecek zamanın bilişsel tasarımı ve ihtiyaçlarından bahsediliyor.
“… her eğitimci bir sanatçıdır. Ve bir sanatçı robotların hangi işleri elimizden alacağını, hangilerinin kalacağını tartışıp durduğumuz bugünlerde, geleceğin mesleklerini değil, geleceğin yetkinliklerini düşünerek eserleri üzerinde çalışmalıdır.”
Konuyu bağlamda tamamlayacak şekilde, Türkiye’nin yetiştirmekte olduğu Z kuşağının dünya terminolojisi içerisindeki yeri ve gelişim arzularının iş dünyasını ne yönde etkileyeceği üzerine bir bölüm yer alıyor.
“Yani Z kuşağına bir şey üretmeyi değil de onlarla birlikte üretmeyi, onlara talimat vermeyi değil de onlarla birlikte çalışmayı öğreneceğiz.”
“Çalışmıyorlar, saygısızlar, sorumluluk almıyorlar, her şeye cevap veriyorlar, her şeyi biliyorlar, idealist değiller, tembeller, internet olmadan yaşayamıyorlar” şikayetlerinin dar çerçevesinde algılan Z kuşağı, bu kitap izleğinde bir devir ve bir gelecek tasarımını anlatıyor. Bu kitabı okuduğum 48 saatlik sürede gelecekle bağlantılı kaygı ve endişe duygularımın azaldığını gözlemledim. “Dışarıda bir şey yok, özde, içeride olan bir şey var” mottosu zihnimde yanıp sönmeye başladı. Çünkü sahiden yaşanan hiçbir durumun Z kuşağıyla belirgin bir ilgisi yok. Z kuşağı bu zamana doğdu ve bugünlerin mensubu oldu. Zamana ve çağa binaen belirli bir kimlikleri var. Ve bu kimlik çatısı altında sonsuz sınırsız özgünlükleri var. Her kuşakta olduğu gibi… Onlardan önceki kuşakların Z kuşağını değerlendirirken, merkeze zamanın bireylerini değil, zamanı almaları gerekiyor. Bu zamanı anlamak için de o yeni kuşağa dikkatle bakmak ve yargı çerçevesi olmadan gözlem yapabilme becerisine sahip olmak gerekiyor.
“Dilde başlayıp kafaya sirayet eden örtülü önyargıya karşı antrenman yapın.”
Kitabın sonunda Z kuşağını bir mektup bekliyor. Z’ye yazılan fakat bugüne kadar yaşamış tüm kuşakların kalbini okuyan, tüm zamanları onurlandıran bir mektup.
“Belirsizliklerle örülü bir çağda dünyaya geldin. Değişimin olağanüstü hızlı ama dönüşümün çok zorlayıcı olduğu öyle bir çağ ki aklımızın ipiyle kalbimizin kuyusuna inmemiz gerekiyor. Aklının ipini bırakırsan kader deyip geçersin, geçme.”
Kuşaklar zamanın akışından maya tutarak ilerlemeye ve bir zincir gibi birbirine kenetlenmeye devam edecek. Yeni nesil belki de daima yaş almış kişilere tembel görünecek. Tekrar eden döngüleri düşündüğümüzde bazen bir şeyler hiç değişmiyor gibi gelecek. Anlama odaklanan her birey sürekli değişen en eski değişmezin sihrini fark edecek: İnsanlık hikâyesi.
Hayata ve ruha katkı olsun.