Geçtiğimiz haftalarda Show TV’de Bahar adlı bir dizi yayınlanmaya başladı. Dizi daha ilk bölümden büyük bir izleyici kitlesine ulaştı ve şahane bir başarı kazandı. Dizinin bu hafta yayınlanan 3. bölümünü şimdi tamamladım, anlık hissiyatımla yazmaya başladım.
Bir oyuncu ve yazar olarak dizi film sektörünü yakından takip ediyor ve zaman zaman işleyişin içine dahil oluyorum. Bir senaryo nasıl oluşur, hikâye nasıl ilerletilir, oyuncular nasıl seçilir, set ekibi ortaya çıkan hikâyeyi nasıl derinleştirir, senaryodaki sözcükler nasıl karakterin dilinden akıtılır… Bunların hepsi emektir. Hepsi akıl sır erdirilemeyecek çoklukta detay demektir. Bir hikâye ancak bu bütünlük sağlanırsa kıvrak bir şekilde hareket edebilir ve ulaştığı kişilerin gönlüne yerleşebilir. Bir sezon içerisinde bunun hayaliyle onlarca dizi film yazılıyor, ekipler kuruluyor, tasarımlar yapılıyor ve iş ekran önüne çıkıyor. Onlarca dizi film reyting kaygısıyla yarışıyor ve nihayetinde yayından kaldırılıyor. “Ben artık Türk dizisi izleyemiyorum” diyen kişilerin sayısı o kadar çoğaldı ki… Siz de mutlaka duymuşsunuzdur. Ben de dahil olmak üzere birçok kişi hem izlediği şeyin bütünlüğünden ve kalitesinden memnun olmuyor hem de böyle bir zaman kıtlığının içinde koskoca üç saati bir diziye nasıl ayıracağını bilmiyor. Fakat “Bahar” daha ilk bölümüyle gönlümüzdeki bütün soru işaretlerini siliyor… Ben Bahar’dan razıyım ve ona ayırdığım zamanla zihnime ve ruhuma yatırım yaptığımı düşünüyorum.
“Bahar neden bu kadar sevildi?” sorusunu gördükçe içimden şu cevabı veriyorum: Çünkü bir şey izledikten sonra tatlı bir hisle baş başa kalmayı özledik. İzlediğimiz şeyin içerisinde duygusal olarak tarumar edilmemeyi, hikâyenin akışında tüm duyguları homojen bir denge ile deneyimlemeyi, en çok da gülümsemeyi özledik. Dizi bittiğinde dokunaklı bir hisle baş başa kalmayı ve uyanış düşüncesiyle uyumayı özledik.
Gelelim dizimize… Bahar, daha ilk replikleriyle kadınlığın en derin yazgısını anlatıyor. Günü biz karşılarız, kahvaltıyı biz hazırlarız, siz bilmezsiniz o battaniye ne ara katlandı da yerine kaldırıldı, diyor. Ben de dahil olmak üzere neredeyse tanıdığım tüm kadınlar “evi çekip çeviren” kişi olma deneyiminin bir gün mutlaka içinden geçiyor. Çünkü kadının rahmine yalnızca bir can değil, aynı zamanda bir can evi düşüyor. Bir evi ve aileyi bir arada tutmak, sofranın etrafında buluşmak, mutfağın buğusuna ortak olmak… Tüm bunlar evi yuvaya dönüştürüyor. Fakat Bahar için işler böyle işlemiyor. Bir kadın olarak tüm bunları başardığı için onurlandırılmak şöyle dursun, tersine evin içinde varlığı değersizleştirilen biri oluyor. Kocası tarafından aldatıldığını, aynı evde yaşadığı kayınvalidesinin kuryesi ve bakıcısı olduğunu, çocuklarının hayatında söz hakkı olmadığını, bunca zenginliğin içinde paraya erişimi olmadığını fark edemiyor Bahar. Yıllarını ağır bir kış uykusunda geçiriyor. Tıp fakültesinden mezun bir kadın olarak seçimini çocuğundan ve ailesinden yana kullanıyor. Nasıl bir doktor olacağının hayalini bile bile kurmadan, farkına bile varmadığı duyguların sızıntısıyla yıllarca kendini bir telafiye adıyor. Kendi haricinde her şeye sorumlu olan Bahar kendisini ölümle burun buruna getiren bir hastalık sonucunda “Uyanmaya hazır mısın?” sorusunun işaretine varıyor. İkinci bir ömre uyanan Bahar, artık kendini seçmeye karar veriyor.
Bahar’ın güzelliği, içinde çirkinlik barındırmamasıyla ortaya çıkıyor. Timur, Bahar’ı iş arkadaşı Rengin ile aldatıyor. Fakat sahip oldukları ortak geçmiş, bu ilişkinin hangi koşullarda filizlendiği, Timur ve Rengin’in ortak değerleri, ortak acıları, ortak yalnızlıkları da aktarılıyor. Hastalığı sonucunda Bahar’ın yaşamına Doktor Evren giriyor. Aralarında doğal, samimi bir arkadaşlık başlıyor. Bahar’ın orijinalliği Evren’in el değmemiş çizgilerine iyi geliyor.
Kulağa nasıl geliyor?
Ben Bahar’ı Demet Evgar’la sevdim. İşin bir de bu boyutu var. Hem bir kadın hem de bir oyuncu olarak bu doğallıkta bir karakter yaratmış olması bana müthiş bir ilham oldu. Önlüğünü giyip, kendine “Doktor hanım…” diye seslendiği bir sahne var ki o sahne “bir hayalin umutla dirilişi” olarak adlandırılabilir.
Hayranlık bütçemiz elbette bu kadar değil… “Dr. Cha” dizisinden bu kadar şahane bir uyarlama yaratan senariste, dizinin her anına inandıran tüm oyunculara, bakışıyla kadını onurlandıran yönetmene ve Bahar’ın tüm emekçilerine bize böyle bir dizi armağan ettikleri için bin teşekkür.
Mart’a adım atmışken hepimizin gönlünde baharlı günler olsun. Dilerim siz de severek izlersiniz.
Hayata ve ruha katkı olsun.