Bir görünüp bir kayboluyordu. Anlık bir ışık çakımı gibi. Arada bir…
Belli belirsiz çizgilerle uçuşuyordu zihnimde. Bazen kumral bir tutam saç boşlukta dağılıyordu, bazen koyu kahve dalgalar…
Tam bitişmeyen, saniyeler içinde kırılıp dağılan çizgiler yüzünden yüzünü ve tüm görüntüsünü seçemediğim bu kadın, evet bir kadını andırıyordu, bazen parmağıyla göğsünü işaret ediyordu… Orada bir yara mı vardı? Acıyan bir şey?
Bazen bir bunaltıdan, bir boğuntudan çıkmak istercesine çırpınıyordu o anlık sahnelerde… Bazen dans ediyordu sanki.
Sahi kimdi? Kim olmak istiyordu?
Uzun bir zaman sürüp gitti bu çakımlar. Birçok öykü yazdım, bir roman, sonra gene öyküler… Kimileyin çok aralıklı, belki yılda bir iki, kimi de üst üste düşüyordu zihnime.
Soyuttan somuta bir şey vardı tabi. Kırklı yaşlarımdan itibaren orta yaşlı bir kadın karakter yazma isteği uyanmıştı bende.
Sonradan fark ettim o anlık, uçuşan görüntüler bununla ilintiliydi. Bir yedi sekiz böyle böyle birlikte bir yolculuk yaptık. Günün birinde de ete kemiğe bürünüverdi.
Bir pasajın en dipteki dükkânında, küçük bir terzihanede, bizim Kara Kutu tiyatronun bir oyunu için gereken kostümleri diktirebileceğim bir terzi ararken buldum onu. Hazır giyim almış yürümüş, moda dünyaya hükmederken, devasa atölyeler tekstil ürünleri üretirken, o bir pasajın dibinde, kuytuda, güçlükle bulabileceğiniz bir yerde, özenle kotardığı giysiler arasında bekliyordu. Neyi, bilmiyorum?.. Sormadım hiç.
Birkaç kez gittim dükkânına, her defasında sıcak bir tavırla karşıladı beni, sigaraları tüttürürken havadan sudan konuştuk biraz, terziliğin can çekiştiğinden, işlerin ne kadar azaldığından, işçiliğin ve inceliklerin önemsenmeyişinden… Ne o özel hayat sordu, ne de ben. Terziler de berberler gibi özel hayatları öğrenmeye, didiklemeye meraklıdırlar genellikle. Vahide’nin böyle bir tutumu yoktu. Başka bir şey vardı onda. Susuşunda, bakışında, gülüşünde utangaçlıkla örtmeye çalıştığı bir keder, bir sürü şeyi içine atıp gizlediği bir kuyu, bir derinlik, pek çok şeyi anlamanın getirdiği bir eda… Ya da bana öyle geldi. Bunun önemi yok.
İşinde usta, hızlı, maharetli el, yaratıcı Vahide bir roman kahramanı olmak istiyordu. Hayır öyle bir şey söylemedi elbette, bunu ben biçtim ona. Uyanan Güzel’i yazana kadar da, üç yıl boyunca terzi Vahidem omuz başımda durdu, kalbimde, zihnimde gezindi. Onunla birlikte Uyanan Güzel’i yazdık. O tıpkı gerçekte hayattaki bazı sevgili kadınlar gibi güçlenerek yola devam etti ve benim onca yıldır düşlediğim, yavaş yavaş kurguladığım gibi bir yolculuk yaptı, gizlendiği kuytudan çıkıp hayata katıldı, düşünsel olarak gelişti, üretmeye başladı, âşık oldu, kadınlığından tat aldı, değişti hatta politize oldu, direnişe katıldı. İyi ki birlikte yolculuk ettik onunla.