“üç kelimelik dünyayı yazıp yokluk hissetmek, sessizliğimden ileri gelir.” (Koş Kişot.s.49) işte böyle demiş kitabında Serkan Özer. Şiirini uzun zamandır takip ettiğim -sessiz- ama şarkılı şairlerden. Koş Kişot’un, şairin yaşını da hesaba katarak bir ilk kitap olduğunu söylersem, Özer’in sessizlikte ne kadar başarılı olduğunu anlatmış olurum. Kimbilir belki de her şair sessiz doğar ve çıkardığı o ilk kitapla bozulur o deli dolu sessizliği. Bu sebeple Özer, bu sessizliği en çok taşıyanlardan. Çocukluk, hayat, günümüz modern hayatına eleştiri, çocuk sevgisi, insan sevgisi ve masumiyet/saflık kavramıyla birlikte yer yer melankoli. Bazı şiirlerde isyan dokusu olsa da yine de bu, sessizlik ve çocuksuluk içinden yükselen bir tonda. Melankoli de yine bu sessizlik içinde yer buluyor. Melankolinin işlenmesi zor ve risk içeren bir malzeme olduğu kabulünden hareketle, her an bir ajitasyona – arabeske düşüleceği gerçeğini de göz önünde bulundurursam, Özer’in bu noktada başarılı bir melankoli dokusu işlediğini söyleyebilirim. Kelime ekonomisi yapılarak yer yer yalınlığa götüren şiirler arasında, yer yer de semantik bağlantıların ince eklemlerinde imgesel dokular, yapı ve imajlar mevcut. Kitapta kelimeleri başka kelimelerle anlatan sembolist bir yaklaşım yanında, açık ve yalın bir biçem genelde hakim. Anlamı açık olan şiirler sadece samimi ve içten değil. Aynı zamanda hepsi belli bir yapı ve imaj içindeler.
deniz yüzlü olanlardı.
onlar da benim gibi hazır değillerdi
geniş omuzlu korkulara.
eyvallah demeyi öğrendiğim günlerin hepsinde
kanım sessiz.
ağır da olamadım sağır da,
hep yalınayak bastım karmaşaya.” (Koş Kişot – s.8)
Özer bence bu ilk kitapta -sessizlik- temasından yola çıkmış. Bazen hayatın sessizliği, bazen şairin kendi sessizliği, bazen de ölümün sessizliği. “neden çağırmazlar taşları şenliklere?” (s.9) dizesi, kitapta parlayan çok dizeden biri. Bu dize de başka bir şiirden fakat yine, burada da sessizlik var. Hayatın rutin akışının, Özer’in izleğinde yarattığı durağan ve baygın sessizliğinin çaresizliğini, Özer, taşlar üzerinden ele almış ve umarsızca bu sessizliğe taşların son vermesini istemiş.
“son durakta inemeyen çocuğun şapkası hüznünden
evimin penceresinden kaçmış
mor kelebekler cinsinden.”
(s.11)
sessizlikteki hüzün ya da hüzündeki sessizlik. Özer’in birçok şiirinde içten içe işlenen duygu durumları bu izlek üzerinde estetikleşiyor. Hüzün sessiz olmalıdır. Hüzün sessiz olandır. Özer bu ontolojik sessizliği, kuru bir veri ya da malzeme olarak kullanmıyor. Bu sessizliğin bir duygu durumu olduğunu hiç unutmayıp ona bir ruh ve şahsiyet veriyor. Şahsiyet ve ruh kazanan sessizlik ise seçkin bir hüzne dönüşüyor. Deniz metaforu da hüzün ve sessizlik ile bütünleşip sarıyor Özer’in şiirlerini:
“büyük insanlar onlar!
insanlar büyür beni çocuk yapar!
dönüp de arkama baksam
deniz: babam” (s.15)
çocukluk özlemi insanda sessiz bir hüzün yaratır. Özer, kitabında çocukluğunun unutulmaz tarihinden sıcak örnekler çalıyor suyun yüzüne. Kitaptaki bazı şiirleri sanki gerçekten bir çocuk yazmış gibi. Bu ruhu taşıyıp kağıda sızdırabilmek zor iştir. Özer bunu Koş Kişot’ta cesurca ve çok güzel gösteriyor, bundan hiç gocunmuyor.
“biterse bu kış,
kendime denizler alacağım,
bir balığın kalp atışı gibi,
yüzeceğim heyecanlı.” (s.16)
çocuksu bir coşkunluk, havasız, çalımsız/ gösterişsiz bir romantizm. Sadelik ve kayıtsız bir aşkınlık. Şiir her şeyden önce bir çocuk ister. Yani saflık, masumiyet, şaşkınlık, hayret, özgür bir sevinç ve kayıtsız bir hüzün. Şiir ilhamdan önce bir çocuğun ruhunu ister. Bu ruh sayesinde ilhama çıkılır.
“biterse bu kış,
bir masa alacağım etrafına bir ev.
illaki üzerinde dalgalar.
yakalayıp da kendimi balıklara atacağım.” (s.17)
bu çocuksu sadeliğin içinde, semiyotik düzlemde incelenebilecek ve hayal dünyasını zenginleştiren seçkin örnekler de var:
yolumda kara düşük bebekler var
kimseler bakmaz.”
“sessizim,
buradan gözükmüyor İstanbul.
araba vapurları senindir.
kara kutu anlamlı yatışlarımız.
üfürüyor ıslık hecelerini budala zamana”(s.34)
bahsettiğim her konunun örneği olarak her dizeyi ya da birimi bu sayfaya alamam lakin bu ilk kitabın kendimce öne çıkan özellikleri üzerinde durmaya çalıştım ve buna yönelik örnekler sunmaya çalıştım. Özer şiiri, sade ama seçkin ve yer yer şaşırtabilen bir şiir. Sade hatta basit, ama asla yapısız ve katmansız değil. Kitapta Sehl-i mümteniye yaklaşan hatta onu yakalayan dizeleri, birimleri de gözlemleniyor. Bütün bunlar ve bu ince ayarları tutturmak bir ustalık ister kanısındayım. Özer’e tek tavsiyem, bu saatten sonra şiirinin kanını, başka şiir damarlarına sevk etmemesi. Kendi kimliğini bulmuş bir şiir var Koş Kişot’ta.
“kaldırımdaki boyalı çocuğum.
çizmemişler gölgemi henüz.
bir çay evini şekerle karıştırıyorum ( bazen aklımı )
ellerimde şeytan uçurtmaları.
sonra, yoz arabalarda aşina yüzler.
o arabalar kumda manevra yapanlardan.
sarı bir ışık görsem de çatının üstünde,
kalabalıklar içinde kim aydınlanır ki?” s.39
Özer’in kitabında aşk kavramı ise, kavuşulmamış, tüketilmemiş bir hüzün. Özer, Aşkı yelkovana asıp akrebi kovalıyor kitapta bir şiirinde. Aşkı gerçek ve sonsuz kılan ayrılığın kıskacındaki kutsanmış zehri kovalıyor. Zehrin peşinde. Özer’in şiiri, yormayan, akıcı ve -yapı- içeren bir şiir. Zeka bulmacası çözdürmeyen, içerik yığıntısı olmayan ve havalı görünmek için göstergebilime/semiyotiğe malzeme olmaya çalışmayan, kompleksi olmayan bir şiir. Buna rağmen imgesel katmanlara sahip ve dizeyi yakalayan, hem görüneni farklı şekilde gösteren hem de görünmeyeni gösteren bir şiir.
“farklı yalanlardan kurtulduğun anda,
dükkanların içinde
tükenmez adamlar olacaktır.
tükenir olanlarla ecebiyat dersini işle,
konun hakimiyet!
içinde saray erittiğin kapların,
kapsız kitabında,
bir büyük padişahın
zıplayışlarını okuyacaksın.
geldiğin yer kara olacaktır,
sonu da lirik tarih ve duman.” (s.55)
Ece Ayhan’a ithaf ettiği “Ecebiyat” adlı şiirden bir bölüm. Burası da çok hoşuma gitti. Bu bölüm, şairin anlamı örterek dize dize işleme ve okuru sıkmadan taşımadaki ustalığı ile birlikte, semantik muğlaklığın dengesini koruyarak oluşturduğu ince yapıya örnek teşkil ediyor. ilk kitap olmasına rağmen derli topu, olgun ve kendinden emin bir kitap Koş Kişot. bu sessiz şairin, yılların şiir mesaisiyle damıttığı, kendi şiirsel evreninde yakıştırıp oturttuğu şiirlerden oluşan özel bir kitap. Oturmuş bir izlek, estetik yapılanmasını sağlamış bir şiirsel algı ve özgün bir içerik dünyası.