I-Akşamın enstrümanı rüzgârken şapkayla birlikte. Kâinattaki bütün rüzgârlar şapkalardan türemiştir. Belki de. Sebepsizdir. Sebepsizdir, birileri elbet şapkasını yelpaze misali sallandırmıştır. Rüzgârla savaşan şapkalar, şapkalar. Esmezse rüzgâr, onlar da şapka takar. Bundandır.
II. İndirme şapkanı: “İndirme şapkanı gözlerinin üstüne; duygularını açığa vur! Dile gelmeyen acı kalbe yüklenir ve kırar onu.” Hele hiç çıkartma. Dinleme onu. Şapka, kapalılığa bir övgü. Saçlara karanlığı bahşeden bir ulak. Çıkartma şapkanı! Mekânla kavra. Onsuz olan, onsuzken de olan her şeyi ula ona. Kimse için de çıkarma. Böyle bir vasfı yok onun, sordun mu? “Şapka takmıyorum, böylece onu kimse için çıkarmam gerekmiyor.” Şapkalar şakaya gelmez. “Narin şapkam kötü söze hiç gelemez.”.
III. Bazı zamanlar şapka çıkartılır şapkaya. Ve tavşan doğar. “Karısını Şapka Sanan Adam” değil, Şapkayı Tavşan Sanan Adam.
IV. Çıkardıysan şapkanı aitsindir. Asılacak bir askılığın olması. Temasın yolda değil, yola çıkarken olması. Ortak yolun ‘yol’ olması.
V. Şapka harekete davet eder. Yolu vadeder. Fötr şapkaların altı, bir ucundan bir ucuna kayığı andırır. Bu bile davettir. Yolun sonu muamma ise hâl bellidir: “Durgun bir yolculuk, uzun bir şapka. Artık yaprakları beklemektedir.” Şapka biraz da beklemektir. Şapka sahibi bekleyiştedir. Şapka türevinden itinayla bir şey kullananlar – özellikle kasketliler- yüz hatlarında kayık gizler.
VI. Salt şapkalarla kaplı bir yer düşünüyorum: Dört tarafı şapkalarla kaplı mekân. Ve birini oraya çiviliyorum. Sayısız şapka içinde elbet birine, o ‘bir’ e odaklanacaktır. Ona dokunmak isteyecektir, takmak ister mi bilinmez… Bak: “Bak şakur şakur şapka satın alan birisi/ Yusyuvarlak bir kişilik ediniyor.” Çivilenmiş olan yuvarlak şapkayı seçiyor. Yuvarlak şapka.
VII. Kimse şapka ile ünsiyet kurmak zorunda değil. Çünkü hepimizin imgeleri var. Yeterli. Tatmin edici. Şapka imgesi, şapka imgeleri olanlar! Şapkadan çekinenler. Beckett’in Murphy’si gibi: “Murphy hiç şapka giymezdi. Özellikle şapkasını çıkarması gerektiğinde, ana rahmini hatırlatması fazlasıyla acı veriyordu ona.” Hatırlatan şapka, hatırlayan biz.
VIII. ‘Şapka’ diyoruz. ‘Şapka’ kelimesi. Şapka ve kelimeler. Şapka ve bizler. Bizler: ‘uzun bir düzenin fötr şapkalı kelimeleri’ ne yaraşır insanlar.
IX. “Ahh şapkam ahh! Kafamdan neler geçtiğini bilseydin seni yakardım!” der Hugo. Masamda duran fötr şapkam, okumayı bilip gözlerini mürekkepli kağıda dikseydin seni yakardım!
X. Sona yaklaşmışızdır, bu sisten bellidir. Sis belirsizdir ve söz konusu sis betiğin kisvesidir. Bu cümleler betiğin şapkası, okuyan ise sahibidir. Yani en başı!
Gönlüne ve kalemine sağlık ablam… Yine döktürmüşsün yâhu. :)))