Sessizlikte Yankılanan Bir Davet: Octavio Paz’ın Öteki Ses’i
Parçalı Not(a)lar
1. Not(a): Kendini Çağıramayan Ses/Şairin Duymadığı Şiir
Octavio Paz’ın “Öteki Ses” adlı çağrısı yalnızca yüksek oktavlı bir ses değildir; o, şairi kendi varoluşunun yelpazesine davet eden düşünce atlasıdır: Kendini çağıramayan ses. Ardı sıralı çağrışım zincirini harekete geçiren, zihinde ve ruhun ücra noktalarında kıvranan “soru” işaretidir. Paz, mezkur kitabıyla edebiyatın dışında, insanın kendi -ötekiliğini- anlama çabasının da haritasını çizer, atlasını.
“Öteki Ses” dilin yalnızca araç değil, evren olduğunu hatırlatır şaire. Sözcükler Paz’ın ellerinde bir ressamın fırça darbelerine dönüşür; her biri anlam katmanı yaratır. “Şair, şiirinin resmi, imgesidir,” manası çıkar buradan. Fakat katmanlar katiyen sabitlenmez; şairin dokunuşunda yeniden şekillenir, başkalaşarak manalar kazanır. Paz, dilin retoriğini kullanarak şairin zihninde hayali kapılar açar, hayati olmanın tam aksine. Bu kapılardan her geçişte şair kendi bilincinin labirentlerinde izlek alır, kimi zaman kaybolur, bazen ise şık huzmesiyle aydınlanır.
“Öteki Ses” şiir ve felsefenin birbiriyle vals attığı yankı odasıdır. Şiir, Paz için yalnızca estetik ifade biçimi değil, varoluşun temeline dokunan o sesleniştir: Kendini çağıramayan ses. “Öteki Ses” boyunca şiir, felsefenin soyut dokunuşlarıyla el ele verir ve şairi anlamın hem içinde hem de ötesinde bir serüvene çıkarır. Her kelime çağrıdır; her çağrı, bir yanıta ihtiyaç duyar. Ancak bu yanıt metnin kendisinden ziyade, şairin bencileyin yankılarından gelir.
Paz, dilin sınırlarını aşarak öteki kavramını da yeniden tanımlar, kurar. Öteki burada zıtlık manasından uzakta, bir bütünleştirme, ikirciklik biçimidir. Şiir ötekiyle yapılan diyalogken felsefe bu diyaloğun yankılarını dindirme, dillendirme çabasıdır: Geveze şair. Paz’ın dili şairi yalnızca metnin yüzeyinde gezinen şair olmanın ötesinde, keşif yolcusu ve anlamın daim yaratıcısı kılar. Metin şairin kendi hikâyesini yazdığı uçurumdur; doruklar ise bu hikâyenin derinliğidir.
“Öteki Ses” şairi kendisiyle yüzleşmeye zorlar. Örneğin bir takım ifadeler şairi aynanın karşısına bırakabilir; orada yalnızca kendi yansımasını değil, o yansımada saklanan tüm ötekileri de görür. Başka bir virgül ise şairi boşluğa itebilir; burada yalnızlıktan ziyade, kendilik yankılanır. Boşluk, bir yokluk değil; Paz’ın deyimiyle, anlamın doğduğu sessizliktir.
Bu bağlamda “Öteki Ses” kağıt olmaktan öteye geçer. Modern şairin karmaşık dünyasında yol gösterici, varoluşun baskınlığını sorgulatan rehberdir: Yeni bir -dil- öğreten. Paz’ın metni şairi yalnızca etik yolculuğa çıkarmakla kalmaz; aynı zamanda kendi benliğiyle hesaplaşmaya, ötekiyle kurduğu ilişkilerin izini sürmeye ve anlamın sessizlikteki yankısını duyumsamaya yönlendirir: Rehberdir, yeni bir -dil- öğreten.
Paz’ın vahyi şairin zihninde -solo yankı- uyandırır. Yankılar şairin şahsı içindeki ötekiliği tanıma çabasıdır esasen. “Öteki Ses” bizi yabancılığın sıratına taşır ve orada yankılanıp durduran seslere kulak uzatmaya çağırır: Kendini çağıramayan ses. Sessizlik ile mana arasındaki bu girift ilişki çığlığı yalnızca işitmekten öte, içine nüfuz edilecek eşik hâline getirir. Her duyum sesi yeniden yaratan eylem, her yankı ise başka bir çağrışıma yönelten bir zihindir. “Öteki Ses” çağırışımdan öte, insanın diğer yüzüyle yalnızlaştığı köşedir. Her doruk yankıdır; her yankı, çağrı.
2. Not(a): Öteki’nin Kapısını Aralamak
Octavio Paz için “öteki” yalnızca kavramdan ibaret değildir; bu zırh insan varoluşunun dokusuna işlenmiş motif gibidir. Şair kendisiyle arasına çizdiği sınırları aşmadıkça ötekini anlamaya dair gerçek bir adım atabilir mi? Paz’ın çağrısı mevcut sorunun etrafında tur bindirir ve şairi iç dünyasının köprü altlarına doğru keşif serüvenine çıkarır. Lakin mezkur yolculuk başlangıçtan öte, tam anlamıyla yüzleşmedir. Yüzleşme; yalnızca eksikliklerin, korkuların yahut arzuların ortaya çıkması değil, aynı zamanda şairin beyinciğine dair hiç bilmediği derinlikte pırıltılı anlam arayışıdır.
Paz, okura yalnızca kendi ötekiliğini fark ettirmekle kalmaz, beraberinde mevcut ötekiliği anlamanın bakırlığını da hissettirir. Belki de şairin en büyük “ötekisi” başkasının dışında, şahsı arasında saklanan ve çoğu zaman yüzleşmekten kaçındığı bir parçadır. “Kendi içine bakmak mı yoksa kendi içine düşmek mi?” sorusunu ironik bir şekilde zihinlere işler Paz. Mevcut soru yalnızca bireyin değil, çağımızın da temel meselelerinden birine ampul tutar: Şair kendini tanımanın ötesine geçmeden başkasını gerçekten tanıyabilir mi?
3. Not(a): Dilin Labirentinde Kaybolmak
Paz’ın eserlerinde dil yalnızca araç değil, varoluş mekanıdır. “Dil labirenttir; her çıkış yeni bir çıkmazın habercisidir,” derken şairin kendini ifade etme çabasındaki çelişkileri ve sınırları ön plana çıkarır. Dil hem insanı özgürleştiren hem de sınırlandıran bir lunaparktır. Paz için sözcükler yalnızca -anlam- taşıyan karıncalar değil, beraberinde şairin varoluşuna dair otopsi raporudur. Her gedik keşif gibi görünse de aslında başka bir züğürtlüğün işaretidir.
Bu labirentte dil yalnızca ifade biçimi değil, yüzleşme aracıdır. Sözcüklerin ardında ne vardır? Sessizlik mi yoksa yeni bir anlam arayışı mı? Paz, mevcut soruların cevaplarını şaire bırakır çünkü ona göre dilin kemiği kendisi zaten muamma, paradokstur. Şair diliyle hem dünyayı kurar hem de bu dünyanın sınırlarını mayın tarlası eyler. Gediklerin hem birleştirici hem de ayrıştırıcı gücü Paz’ın çağrısında daima hissedilir, vuku bulur.
“Öteki”, Paz için yalnızca başka şair yahut varlık olmanın (öte)sinde, aynı zamanda ayna metaforudur. Şair diğerine/ötekine baktığında aslında öz kararlılığına mı bakar? Yahut diğerinin varlığı şairin şahsi hırslarını görünür kılmasını engelleyen o perde mi? Mezkur sorular Paz’ın çağrısında sıkça yankılanır. Lakin Paz, şairi kesin cevaplarla buluşturmaz. Onun çağrısı cevaplardan ziyade, yeni sorular doğurur. Çünkü ona göre şairin asıl yolculuğu cevaplarda değil, soruların gediğinde gizlidir.
Şöyle der Paz: “Kendi ötekini tanımadan hiçbir yüzü anlayamazsın,”. Bu söz şairin varoluşsal serüvenine dair bakırdan bir çağrıdır. Kendi yüzümüzün ardında saklanan ötekini anlamadan diğerine bakmanın anlamı ne olabilir? Belki de ötekinin anlamı başkasından ziyade, şairin şahsi zırhında saklıdır. Paz’ın çağrılarında mevcut ironi “sarıp sarmala” şeklinde hissedilir. Öteki -balkon- bir gerçeklik değil, şairin içsel bir düello alanıdır. Şair başkasına bakarken kendi yaralarını, korkularını ve arzularını da görür.
5. Not(a): Sessizlikteki Derinlik
Paz, yalnızca sözcüklere odaklanmaz, sessizliğin de deri manalara denk düştüğüne inanır. Dilin sınırlarına ulaşıldığında şairin geriye kalan yapyakın sığınağı sessizliktir. Sessizlik şairin hem benliğiyle hem de ötekiyle buluştuğu istasyondur. Bu buluşma sarıp sıkar, dönüştürücüdür. Çünkü sessizlik şairin en derin gerçekliklerine temas eden o aynadır. Sessizlikte şair nasıl bir surete büründüğünü değil, neye ulaşamadığını görür.
Octavio Paz, “öteki” kavramını çok katmanlı yapısıyla ele alırken şairin yalnızca başkalarını değil, benliğini de yeniden yaratma sürecine dahil ederek keşfetmesini sağlar. Öteki bizi ayırmaktan ziyade, bizatihi içimizdedir. Ve mezkur farkındalık yalnızca şairi kapsamaz, insanlığın da ötesine geçen manayı taşır. Paz, ötekiliği anlamanın yüzleşmeden başka, yeniden doğuş olduğuna dair o floresanı yakar.
6. Not(a): Marjinal İmajlar ve Çelişkiler
Octavio Paz’ın çağrısı şairin düşünce sınırlarını açığa çıkaran, alışılmış kalıpları altüst eden, katmanlı imge evreni inşa eder. Her imge çıkış ve girizgah niteliği taşır. Örneğin bir bölümde şairi “içinde bir ormanı taşıyan bir kuş” olarak betimler. İlk bakışta romantik özgürlük arayışını çağrıştıran metafor derinlemesine düşünüldüğünde şairin karmaşıklığını ve içsel çatışmalarını gözler önüne serer. Orman yalnızca sığınak değil, aynı zamanda kayboluşun, bilinmezin mekanıdır. Kuş ise hem bir rehber hem de bu kayboluşun simgesi.
Ancak mevcut orman yalnızca dışsal bir manzaranın ötesine geçer. Paz, şairin benliği beraberinde o ormana yaptığı cesur yolculuğu tasvir eder. Kendi dallarında yuvalanan kuş gibi şair de köklerine, gölgelerine dokunmak zorundadır. Belki de Paz, bu imgede bize şunu hatırlatır: Şair ruhunu mayalandırmaya çabalarken yolcu ve yabancıdır. Çünkü ormanın derinliklerinde keşfettiğimiz şey yalnızca seksilik değil, kendilik kaosumuzdur. Mezkur kaosun zemininde düzen arayışı şairin varoluş hikâyesinin merkezine konumlanır.
7. Not(a): Özgürlüğün Paradoksu
Paz’ın felsefi derinliği özgürlük kavramına yaklaşımında belirginleşir. Bir pasajında şu ifadeyi kullanır: “Belki de özgürlük kendimizden kaçamamaktır,”. Mezkur söz yüzeyde paradoks gibi görünse de şairin kendi varlığıyla yüzleşmesinin kaçınılmazlığını hatırlatır. Özgürlük genellikle kurtuluş olarak algılanır. Fakat Paz, bu algıyı sorgular. Şair dışsal zincirlerden kurtulmayı özgürlük sanırken en büyük esaretin kendi benliğinden kaçamamak olduğunu fark eder. Bu düşünce Kafkaesk bir melankoliyle birleşir ve şairi kendi varoluşunun sınırlarını sorgulamaya iter.
Paz, özgürlüğü çıkış yolu olmaktan öte, yüzleşme çadırı halinde sunar. Mevcut yüzleşme aynı zamanda şairi de içine çeken hesaplaşmadır. Şair kendilik labirentinde kaybolmaya mahkumdur. Lakin bu kayboluş bir eksiklikten ziyade, tamamlama sürecidir. Çünkü özgürlük bir süreçtir. Şair her adımda benlik hapishanesini inşa eder ve yine -aynı- adımlarla bu hapishaneyi yıkmaya çalışır.
8. Not(a): Hakikatin Çokluğu
Paz’ın çağrısında çelişkiler anlatım tekniğinden öte, hakikatin doğasına dair tezdir. Çelişkiler şairi rahatsız etmez, düşüncenin sınırlarını zorlamak için vardır. Paz, tek bir hakikat olmadığını, hakikatin ancak çoklu perspektiflerin kaotik harmonisinde anlam kazandığını savunur. Bu bakış açısı şairi devamlı tetikte tutar. Çağrılarında rehber gibi davranan Paz, şairin eline harita vermektense onu bilinçli kayboluşa davet eder. Mezkur davet şairin kendi çelişkileriyle yüzleşmesini de içerir.
Şair doğası Paz’ın çelişkili anlatımında duvarına projeksiyon bular. Örneğin şair aynı anda hem bağlılık hem de özgürlük ister. Güvenli limanlar ararken bilinmeze yelken açmayı hayal eder. Paz, bu insani çelişkileri görünür kılar ve çelişkilerin şairin varoluşunun kaçınılmaz parçası olduğunu vurgular. Onun çağrısı şairi labirentin içine çeker; ancak bu labirentte çıkış yolu vaat etmez. Çünkü çıkış hedeften öte, yolculuktur.
9. Not(a): Somut İmgeler ve Zihinsel Çatışmalar
Paz’ın imgeleri yalnızca soyut düşünce alanında var olmaz. Somut imgelerle zenginleşen çağrısı şairi düşüncenin fiziksel boyutlarına taşır. Örneğin şair zihnini “her an parçalanmaya hazır bir cam küre” halinde tanımlar. Mevcut imgede berraklık, kırılganlık yer alır. Cam ışığı yansıtan yüzey, darbe ile tuzlanacak kadar hassastır. Şair zihni de tıpkı cam küre minvalinde kendi iç düzenini yaratır, düzeni yok etmeye meyillidir.
Paz, imgeyle şairin düşünsel karmaşıklığını sanat eseri edasıyla işler. Zihin sürekli benliğini yeniden yaratırken aynı anda kendi kendini yok eder. Mezkur süreç şairin yaratıcı gücünü ve aynı zamanda kendi varlığına yönelik tehditlerini ortaya koyar. Paz’ın çağrısında bu tür imgeler şairi estetik keyfe, felsefi sorgulamaya davet eder.
10. Not(a): Belirsizlik ve Hakikatin Dansı
Paz’ın dünyasında imgeler yalnızca estetik unsur olamaz, o derin felsefi sorgulamanın kapısını aralayan araçlardır. Her imge şairi soru işaretine dönüştürür. Bu soruların net cevapları yoktur; çünkü Paz, kesinliğin insan aklını daraltacağına inanır. Hakikat belirsizlik içinde dans eder. Mevzu bahis dans şairi ritim yakalamaya zorlar; ancak bu ritim, sabit tempo sunmaz. Paz’ın çağırısını duyumsarken dansın ahengini hissetmek ve ona eşlik etmek şairin en büyük meydan okumasıdır. Çünkü Paz, yolculuk vaat eder; ancak bu yolculuk “game over” değil, başlangıçtır.
11. Not(a): Düşüncenin Yankısı
“Öteki Ses” sıradan bir çağrıdan öte; sesiyle/sözüyle şairin zihninde yankılanan şiir, bağırış, belki de meydan okuma. Octavio Paz, yalnızca düşünür değil, rehber muhtevasıyla karşımıza çıkar. Ancak bu rehber ne yol gösterir ne de bir hedef sunar. Daha çok şairi kendi düşüncelerinin labirentine davet eder. Labirentte kaybolmayı, yoldan sapmayı, her köşede benliğine dair yeni bir şey keşfetmeyi öğretir.
Çağrıya kulak kesildiğiniz vakit haritadan çok, yalnızca kuzeyi gösteren pusula tutuyormuş gibi hissedersiniz. Fakat pusula yönü işaret etmek yerine sorgulamaya dönüşür. Paz’ın sesi alışıldık anlam dünyalarını yerle bir etmek için yankılanan meydan okumadır. Bu seslerin arasında gezinirken fikirden öte kendi varoluşunuzun kırılgan temelleriyle yüzleşirsiniz. Mevzu bahis yüzleşme tıpkı sessizlikte yankılanan fısıltılar misali her çarpışımda daha derine çeker.
“Öteki Ses” yankı odasıdır. Paz seslenir, ancak yanıt beklemez. Bu yankılar zihinsel duvarlarınıza çarpar ve geri döner; her geri dönüşte daha derin, daha çarpıcı bir soruya dönüşür: Ben kimim? Kabul ettiklerim gerçekten bana mı ait? Özgürlük sadece yanılsama mı? Her yankı şairin içsel sınırlarını yeniden tanımlamaya zorlar. Böylece “Öteki Ses” şairi cevaplardansa sorularla baş başa bırakarak zamansız -eser- haline gelir. Her duyumsama “yeni yanıt değil, yeni arayış” sunar.
Octavio Paz, alışıldık kavramlarla oynar, onları eğip bükerek yeniden sunar. Özgürlük üzerine söylediği şu cümle mevzu bahis yaklaşımın örneğidir: “Özgürlük sınırların kabulüdür,”. Bu ilk anda paradoks minvalinde eser. Özgürlük sınırsızlık değil midir? Lakin sınırların farkında olmadan esas özgürlük anlayışına ulaşabilir miyiz? İşte Paz’ın hokkabazlığı burada devreye girer. Bu tür ifadelerle şairin zihnine tohumlar eker; şair bu tohumların filizlenişini kendi zihinsel serüveninde izler.
(SO)N
Ketebe Yayınları’nın özenli çevirisiyle Türkçeye kazandırılan “Öteki Ses” yalnızca -okuma- değil; aynı zamanda -yüzleşme-. Eser şairle bir diyalog kuruyor ama mevzu bahis diyalog tek taraflı değil. Paz’ın çağrısı şairi pasif alıcı olmaktan çıkarıp metnin eş yaratıcılarından biri haline getiriyor. Çağrı her şairin bilincinde yeniden yazılıyor; anlam bireysel yankıya dönüşüyor.
Paz’ın dünyası kaotik olduğu kadar düzenli, sessiz olduğu kadar konuşkan. Her çağrıda şairin alışkanlıklarını sarsan bir enerji var. “Öteki Ses” sıradan anlatı olmaktan öte, şairi kendi varoluşunun kırılma noktalarıyla yüzleştiren meydan okuma. Eser şaire hazır cevaplar sunmuyor; aksine onu soruların içine bırakıyor. Mezkur sorular bazen hiç cevaplanmıyor, bazen de şairin zihninde yeniden şekilleniyor. Bu eser çözüm değil, süreç.
“Öteki Ses” şair olmanın ağırlığını ve hafifliğini aynı anda hissettiren bir metin. Paz’ın çağrıları yalnızca anlam yaratmıyor; aynı zamanda onu yıkıyor ve yeniden kuruyor. Eser şaire sabit bir pusula sunmuyor; bunun yerine şairin kendi pusulasını yaratmasını öneriyor. Bu labirentte kaybolmak, bir anlamda kendini bulmak demek.
“Öteki Ses” şaire cesaret veriyor; anlamı kendi içinde bulma cesaretini. Çünkü en derin yankılar, sessizliğin içinden yükselir. Paz’ın dünyasında her şey dönüşüyor; kelimeler, sessizlik, şair ve ötekinin ta kendisi. Varoluşun çıplak sesi, şair olmanın yankısı. Paz’ın çağrısı şairi kendi ötekiliğini bulmaya çağırıyor ve ona şu gerçeği hatırlatıyor: “Asıl ses yankıdan doğar,”.