MAHREMİYET’İN KAYBOLUŞU
Selva Ezgi Yücel: Bu kitabınızın yazım sürecinde sizi en çok zorlayan veya ilham veren unsurlar ne oldu?
Kadriye Yürük Yılmaz: Kitabı yazarken beni en çok zorlayan şey, hayatımda farklı şapkalarla aynı anda yürüttüğüm sorumluluklarım oldu. Hastalık, ananemin kaybı, iş, üniversite dersleri, çocuk bakımı, sol kolumda ileri seviye sinir sıkışması. Geri dönüp baktığımda belki yaşamadığım türden zorluklar (en azından aynı anda) kitabı yazdığım ayların içine doluşuvermiş. Ama hayat böyle işte her şey aynı anda ve zıtlıklarıyla var olup akmaya devam ediyor.
Kitabın içeriğine dair ise mahremiyetin hem toplumsal hem de bireysel düzlemdeki anlamını birlikte ele almak kolay değil. Hepimizin mahremiyet kavramına yüklediği farklı anlamlar, bizi bazen bir çıkmaza sürüklüyor. Bu yüzden konuları farklı eksenlerde tartışmayı tercih ettim. Devlet-vatandaş, işçi-işveren, eşler arası, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde olduğu gibi. İlhamı ise çoğu zaman günlük hayattan aldım. Bana göre bugün hâlâ esas olanın, doğal olanın, özel hayatımızda olan biten şeyleri kendimize saklamak olduğuna inanıyorum. Bu yüzden bilinmezliğe ve özel olana nerdeyse tahammül edemediğimiz türden sosyalleşmeyi, her geçen gün daha fazla netliğin, şeffaflığın ve görünürlüğün övülmesini hep garip ve şaşırtcı buldum. Bir kafede herkesin telefonuna gömüldüğü bir an, ya da bir partide fotoğrafa dahil olmayı istemediğimi söylerken yaşadığım rahatsızlık duygusu. Bu küçük anlar, aslında mahremiyetin ne kadar kişisel ve bir o kadar da toplumsal olduğunu fark etmemi sağladı. Bence bu yüzyılda mahremiyeti çoğunlukla bize nostaljik hissettiren bir duygu olarak yaşıyoruz.
Selva Ezgi Yücel: Kitabınızı yazarken, sosyal medyanın günümüz toplumundaki etkilerini keşfetmek için herhangi bir kişisel deneyiminizden veya gözlemlerinizden yararlandınız mı?
Kadriye Yürük Yılmaz: Kesinlikle. Sosyal medyanın bireysel ve kolektif davranışlar üzerindeki etkilerini hem gözlemledim hem de yaşadım. Örneğin, sosyal medyada bir paylaşım yaptıktan sonra gelen beğeni ya da yorumun yarattığı onaylanma hissi ya da safça ve rastgele paylaşılmış bir videonun mahremiyet sınırlarını nasıl aştığını görmek beni derinlemesine düşündürüyor. Ya da sosyal medya kullanmayan biriyle ilk defa karşılaştığımızda acaba geçmişte gizli işler mi karıştırdı diye onu tekinsiz bulabiliyoruz. Öyle ya, geçmişinde kötü bir iz yoksa neden hayatını yayınlamaktan çekinsin ki.
Bir de tabii bir avukat olarak özel hayatın gizliliği, veri güvenliği gibi çeşitli gizlilik ihlalleriyle ilgili uyuşmazlıkları incelerken de kişisel hikayelerimizin arkasındaki büyük tabloyu daha net görmeye başladım.
Selva Ezgi Yücel: Kitabınızda sunduğunuz fikirleri, gelecekteki çalışmalarınızda nasıl daha da derinleştirmeyi düşünüyorsunuz? Bu kitap size yazarlık yolunda ne tür bir yön verdi?
Kadriye Yürük Yılmaz: Kitap, mahremiyet gibi soyut bir kavramı somut örneklerle ve hikayelerle anlatmanın ne kadar güçlü bir yöntem olduğunu fark etmemi sağladı. Gelecekte, bu hikâye anlatıcılığı yönünü daha fazla kullanarak sosyal medya, teknoloji ve hukuk arasındaki ilişkiyi daha derinlemesine incelemek isterim. Bu zaten çok severek yaptığım işimin de bir parçası. Mahremiyetin gelecekte nasıl evrileceği konusunda tartışmalara girmeyi ve dinlemeyi seviyorum. Bir de kendi oğlumdan da yola çıkarak özellikle çocukların çevrimiçi hayata doğdukları bu yıllarda dijital ikizlerinin nasıl oluştuğu, bu dijital imajlarının ilerideki hayatlarındaki etkileri, dijital ayak izlerini nasıl özen ve dikkatle oluşturmaları gerektiği, bilgi dezenformasyonu, doğru ve değerli bilgiye ulaşmanın yolu olan eleştirel düşünme becerisi, dijital ve yapay zekâ okur yazarlığı gibi başlıklarda okumayı ve konuşmayı seviyorum. Daha evvel birkaç okulda gerçekleştirdiğimiz grup sohbetlerine devam etmeyi istiyorum. Bunun için çok kıymetli yerel STK’lardan biri ile de bir proje aşamasında olduğumuz için çok heyecanlıyım.
Selva Ezgi Yücel: Mahremiyetin, dijital platformlarda bireylerin kendilerini nasıl bir kimlik üzerinden sundukları ile ilgisi var mı? Sosyal medyada kimlik inşası hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kadriye Yürük Yılmaz: Mutlaka arada bir ilişki var. Sosyal medya, bireylerin kendilerini istedikleri gibi “kurgulamalarına” olanak sağlıyor. Ama bu, bir özgürlük alanı mı yoksa başka bir mahremiyet kaybı mı? Bir noktada, dijital kimliğimiz bizi temsil eden bir maskeye dönüşüyor ve bu maske artık gerçek kimliğimizden daha çok dikkat çekiyor. Herkes sosyal medyada “şekle sokulmuş” ve “olumlu” hayatlar yaşıyor. Bu da kimliğin mahremiyetle nasıl iç içe geçtiğini ve dijital alanda yeniden tanımlandığını gösteriyor. Oysa gerçek hayatımıza döndüğümüzde bu hiç böyle değil; örneğin analog yaşadığımız hayatları hatırlayalım. Herkes benim görmesini istediğim bir parçamı bilebilirdi, bir yanıma vakıf olabilirdi, kendimi farklı insanlara farklı seviyelerde genelden özele doğru istediğim ya da hak ettiği kadar tanıtabilirdim. Şimdi durum tam tersi. Sanki herkes diğerler hakkında her şeyi biliyor ve yine de -trajikomik olan- kimse kimseyi “gerçekten” tanımıyor. Buna vakit de ayırmıyor. Örneğin kaçımız sevgilimizin ya da yakın arkadaşımızın el yazısını tanıyabiliriz? Geçen yıl doğum gününüzde çekilen yüzlerce fotoğrafa bu bir yıl içinde dönüp hiç baktınız mı? En son ne zaman bir boşluğu doldurmak için değil, araçta yolculuk yaparken değil, mutfağı temizlerken değil, sadece müzik dinlemek için müzik dinledik? Bu aktivitelerin çoğunu sosyal medyada bir persona yaratmak için kullanıyoruz, kurguluyoruz. Bu yüzden de dünyayı dev bir kasabaya dönüştüren internette yine de gittikçe daha yalnız hissediyoruz.
Kadriye Yürük Yılmaz: Belki de tarihin hiçbir noktasında bilgiye erişim ve iletişim kanalları bu zamanki kadar demokratikleşmemiştir. Ancak bu durum aynı zamanda mahremiyeti de bir pazarlık konusu haline getirdi. Her şeye rağmen kendi başımıza kalabilmeye duyduğumuz ihtiyaç ve her an ifşa olmanın verdiği baskı, bu denli gürültülü ve akışkan bir dünyada kendimizle yalnız kalma ve bağımsız düşünme özgürlüğümüzü elimizden alıyor. Az önce söylediğim gibi bağlantı sağlamak adına sürekli çevrimiçi olmak, aslında bizi birbirimizden koparıyor. Kitap belki de bu dengenin insanın kendi iç sesiyle barışmasından geçtiğini vurguluyor. Sürekli “paylaşma” zorunluluğu hissetmeden var olabilmenin bir lüks değil, bir hak olduğunu hatırlamak ve bu hakkı talep etmek gerekiyor.
Selva Ezgi Yücel: Sosyal medya ve mahremiyet arasında bir denge kurarak bireylerin daha sağlıklı dijital deneyimler yaşamalarını sağlamak için ne gibi stratejiler önerirsiniz?
Kadriye Yürük Yılmaz: Böyle bir dengeyi kurmayı ben de güç buluyorum. Artık sürekli çevrimiçi olmadan gündelik hayatı yürütmek neredeyse imkânsız. Strateji kadar büyük olmasa da kendi hayatımda birkaç taktik uyguluyorum 🙂 Birincisi her paradoksta olduğu gibi farkındalık. Çünkü aklımızla düşünüyoruz ama duygularımızla karar veriyoruz, alışkanlıklarımızla yaşıyoruz. Örneğin hangi bilgiyi neden paylaştığınızı sorgulamak ve bunun uzun vadede ne anlama geleceğini düşünmek önemli. İkincisi bana göre gerçek hayatta olduğu gibi dijitalde de minimalizm. Her platformda var olma zorunluluğunu bir kenara bırakıp, gerçekten değer yaratan, kaynağı belli ve doğru içeriklere odaklanmak. Üçüncüsü ise dijital detox. Düzenli aralıklarla çevrimdışı kalmayı gerçek bağlarıma ve benim için önemli olana dönmeyi bir ihtiyaç ve gereklilik olarak görüyorum.
Selva Ezgi Yücel: Sosyal medya ve mahremiyet gibi önemli ve karmaşık konuları ele alırken, bu konuda toplumun daha bilinçli hale gelmesini sağlamak adına herhangi bir misyon üstlendiğinizi düşünüyor musunuz?
Kadriye Yürük Yılmaz: Bu kitabı yazarken fark ettim ki mahremiyet, insanlar için hâlâ soyut ve karmaşık bir kavram. Bence mahremiyeti yalnızca sivil bir özgürlük olarak ele almaktan çok onun aynı zamanda sivil bir hak olarak talep edebileceğimizi hatırlamak iyi bir başlangıç. Aynı şekilde kendi başımıza kalabilme halimizi, bağımsız düşünme yetimizi hatırlamak da öyle. Söylemek istediğim bir başka şey ise; bir yanda basın ve ifade özgürlüğü öbür yanda unutulma hakkı – ben affedilme hakkı da diyorum- gibi yarışan haklar söz konusu olduğunda da tavrımızı hep insan onurunu korumaktan yana koymamız gerektiğine inanıyorum. Bence kitap bu çelişkili durumları ortaya koyarken her seferinde cevaplar bulup neyin doğru neyin yanlış olduğunu söylemekten çok kendimize daha fazla soru sormamıza alan açıyor.
Selva Ezgi Yücel: Son olarak bundan sonraki hedefiniz nedir? Bir sonraki kitapta okuru neler bekliyor olacak?
Kadriye Yürük Yılmaz: İlk kitabımı yazmak benim için müthiş bir zevkti:) Tabi ki şu an henüz yeni çıkmış olan kitabımın mutluluğunu yaşıyorum. Bir sonraki “büyük şey”i kovalamadan ve hype kültürüne takılmadan. Bizi bekleyen çok ilginç bir dünya var ve bu dünyayı anlamak için birçok kavramı yeniden anlamak ve belki de anlatmak gerekiyor. Bu yüzden aklımda konuşmak, söz söylemek istediğim birkaç konu var tabi ki ama ilk kitabını mahremiyet üzerine yazmış birisi olarak şimdilik bende saklı kalsın demek istiyorum.