Yetmişli yıllarda gençlik heyecanlıydı. Yurduna iyilik etmek, halkını sevip dönüştürmek, yakında gerçekleşmesi muhtemel bir devrim için işçi sınıfını, köylülüğü örgütlemek gerektiğini düşünüyordu. Bunun için fakülteler terkediliyor, fabrikalara kırsal alanlara gidiliyor, yoksulların hayat tarzları öğrenilip taklit ediliyordu.
Yarı-legal, düşe kalka. Durmadan vurulup öldürülerek. Hapse atılarak.
Öte yandan egemenlerin aygıtı olan devlet, işsizler, yoksullar, umutsuzlar için bir sürü umut kapısı kurumlar icat eder sürekli. O kurumların önünde toplaşılıp medet aranır. İnsanların çok azına kısıtlı olanaklar sağlanır buralarda (iş bulmak gibi). Tabii devlet vatandaşını tanımak da ister. Gelişen teknolojinin, iletişim ağlarının yardımıyla gitgide daha çok, daha çok denetim altına alır. Bir yurttaşın zararlı mı yararlı mı olduğunu bilmek ister. Kalın Kaşlı Tornacıları istihdam eder. Bu Kalın Kaşlı’lar karşısında en masum yurttaş bile kendini sorgulamak zorunda kalır.
Kurum öyküsünün geçmişi işte bu yetmişli yıllara dayanıyor. Nedense İş Bulma Kurumu öyle girişinde mafyavari birilerinin de bulunduğu hangar gibi bitmemiş bir işhanının ikinci katındaydı. Çok sonraları, sanırım beş yıl kadar önce bir kasabada tesadüfen yine böyle bir işhanında bir devlet kurumunu ve kapısında bekleşen kalabalığı gördüm. O 12 Mart faşizminin karanlık yıllarında iş için başvurduğum kurumu, iş arayan bir sonradan işçinin devletle sınavını anlatayım istedim.
Devlet, kaç milyon kişinin elektrik faturasını geç ödediğini tespit ediyordur ve bunları istenmeyen, alt sınıf/devlet karşıtı vatandaşı olarak fişliyordur, yada diyelim, Çölemerikli ile türkü söylemek üzre dere boyuna yürüyenler hakkında nasıl bir kanun hükmünde kararname çıkarmayı, örneğin iş bulma kurumunda normal memur yerine Kalın Kaşlı’nın masasına göndermeyi düşünüyordur?
Biraz da budur mesele.