Türkistan’dan Anadolu’ya Esen Rüzgâr: Ahmet Yesevi
Ali Ural
Yokken var olmak en büyük meselesidir insanın. Yeryüzüne yeni bir can gelmiştir. Kundağı ve kefeniyle gelmiştir. Yalnız doğduğu evin değil, bütün evlerin en büyük haberidir bu. Candır, canlandırmakla mükelleftir yeryüzünü. İmardır çünkü insanın vazifesi ve elleri yaptığı işleri sembolize eder. “Ellerinizin kazandığı yüzünden” (Şura, 30) ifadesi vardır vahiyde. Ne yapmışsak kendi ellerimizle yapmış, başımıza gelen musibetleri kendi ellerimizle hazırlamışızdır. Tartıda hile yapanları bekleyen azabı anlatır “Mutaffifîn” suresi. Düşünebiliyor musunuz surenin adı “Eksik ve Yanlış Ölçüm Yapanlar”dır. Bütün ölçümleri kapsayan bir ilkeyi vazetmektedir vahiy. İlk ayeti “Yazıklar olsun!” diye başlar surenin. “Veyl” eksik ve yanlış ölçüm yapanlaradır. Eksiksiz alan; ancak hileli satanlara. Ah şekeri, unu, meyveyi eksik tartmaktan ibaret değildir cürüm. Altın ve gümüşle oynayanlar da girer hükmün kapsamına, demir ve çimentoyla da. “O büyük günde (Kıyamet günü) diriltileceklerini düşünmüyor mu onlar?” (Mutaffifîn, 4-5)
İnsanın en büyük musibeti düşünmeyi terk edişidir. Zira insan düşünmeyi terk ederek insanlık konumundan feragat etmiş olur. Tekrar insanlık derecesine yükselmesi ise ancak düşünmekle olacaktır. “Mutasavvıflar bu dünyada ne yapmaya çalıştılar?” sorusunun cevabı, “İnsanları düşünmeye çağırdılar,” olabilir. “Yok idik var olduk ten yarattı can olduk,” demiş Ahmed Yesevi, insanı en büyük meselesi üzerinde düşündürebilmek için. Bu anahtarla açmış kelam kapısını ve devam etmiş: “Bir katre sudan bizleri bunda şerîf kıldıyâ/ Göz verdi görmek içün akıl verdi bilmek içün/ Hakk zikrini etmeye lisan yine verdiyâ…” Bir damla sudan var edildiğini hatırlayacak ki insan; gözünün, aklının ve dilinin hakkını verebilsin. Eşrefi mahlûkat olarak yaratılmış madem eşrefi mahlûkat olarak kalsın.
66. sayımızın dosya konusu “Türkistan’dan Anadolu’ya Esen Rüzgâr: Ahmed Yesevi”. Bu anıt sayımıza katılan akademisyen ve edebiyatçılarımız; Ahmet Nedim Serinsu, Alper Ay, Aydın Hız, Bayram Ali Çetinkaya, Bayram Dalkılıç, Cemal Kurnaz, D. Mehmet Doğan, Hayati Bice, H. Ömer Özden, İsmail Aydın, Kadir Atlansoy, Kadir Özköse, Mehmet Demirci, Musa Yıldız, Mustafa Kara, Mustafa Özçelik, Necdet Tosun, Nusret Çam, Selami Şimşek, Seyfettin Erşahin, Tolga Keskin, Ünal Çelik, Zhandos Aitbayev ve Zülküf Oruç’a teşekkür ediyoruz. Mustafa Kara, bu sayımızın röportaj konuğu. Mustafa Özçelik’in sorularını cevaplayan Kara, “Umutsuzluğa düşmek hakkımız yok. Bunun yerine kafamızı ellerimizin arasına alıp düşünmemiz gerekir. Neredeyim, nerede düştüm. Kalkmanın şifresini büyükler vermiş: ‘İnsan düştüğü yerden kalkar,’” diyerek bir iç muhasebeye davet ediyor bizi.
Dergimizin Projektör sayfasının konuğu öykücü ve romancı Hümeyra Yabar. “İnsan, sığınmak istiyor. Aidiyete ihtiyacımız var. Korunaklı bir mekân insana tekâmül yolculuğunda dinginlik ve derinlik veriyor,” diyen Yabar, okuru tabiat albümündeki yerini keşfetmeye çağırıyor.
Ömer Lekesiz, “Eleştiri”; Hasan Akay ve Ali Ömer Akbulut, “Poetika”; Hüseyin Yorulmaz, Süleyman Unutmaz, Ergün Yıldırım ve Güzide Ertürk “Deneme”; Hande Topbaş, “Gezi”; Derya Özer, “Tiyatro” yazılarıyla dergimizin çıtasını yükseltiyor.
Bu sayımızda da rüzgârlı şiirler, sıra dışı öyküler var. Ve tabii Sedat Gever, Ayşe Ural, Ertan Ayhan Sertöz ve Sabahattin Kayış’ın özgün çizgileri.
Karabatak, 66. sayısında siyah bir kapakla sesleniyor okuruna.
Depremde kaybettiğimiz insanlarımıza Allah’tan rahmet, geride kalan yakınlarına sabır diliyoruz.