KİTAP DÜNYAM AİLESİ “SUS BARBATUS!” OKUMA ETKİNLİĞİMİZDEN GERİYE KALANLAR
Merhaba, Kitap Dünyam ailesi olarak her sene olduğu gibi yine oldukça dinamik bir okuma maratonu düzenliyoruz. Bu sene belirlediğim konsept olan #günceliKEŞFET sloganı ışığında hem Türk edebiyatından hem de dünya edebiyatından seçtiğim güncel romanlar seçkisiyle yolumuza devam ediyoruz. Özellikle son 25 yıla odaklanarak edebiyatı oldukça yakınımızda yaşatma çabası ile hareket ediyoruz bu sene, hemen şuracıkta… Alışagelen “klasikler” çizgisinden çıkarak yeni keşifler yapıyor ve özellikle yaşayan yazarlarla bir bağ kuruyoruz. Bu süreç çok çok kıymetli.
Dışarıdan da katılanları hesaba katacak olursak yaklaşık 1000 kişinin oluşturduğu eşsiz bir kalabalık bu. Hedefteki kitap okunuyor, yorumlanıyor ve yazarıyla da canlı yayında keyifle sohbet edilerek okuma sürecimiz zirve bir noktada tamamlanıyor.
Faruk Duman da maratonumuza “İncir Tarihi” ile dahil oldu ve katılımcılardan gelen yoğun istek üzerine okunan “Sus Barbatus!” ile bizlere edebiyat şöleni yaşattı.
Bugünlerin anısı olarak okuma grubumuzdan kısa kesitleri paylaşma ihtiyacı ile ortaya bu derleme yazı çıkmış oldu.
Kitap Dünyam ailesi olarak Günceli Keşfet maratonu dâhilinde Faruk Duman’ın İncir Tarihi romanını okuyup yazarımızla yaklaşık iki yüz arkadaşımızın katılımı ile çevrim içi bir program gerçekleştirdik. Ardından yoğun talep üzerine Sus Barbatus! serüvenimiz başladı. Serinin ilk kitabını mayıs ayı içinde çok sayıda grup arkadaşımızla okuduk. İlerleyen aylarda Sus Barbatus! serisini tamamlama planımız var.
Grup arkadaşlarımızla Sus Barbatus! okumalarımızı oldukça samimi bir ortamda oldukça samimi diyaloglar kurarak gerçekleştirdik. Birkaçını paylaşmak istiyorum:
Vuslat ARSLAN: Çok beğendiği kitabı okuyamama, sürekli kapatıp kapatıp sarılma isteği duyma şeklinde bir hastalık var mı? Yoksa literatüre kazandırmak için denek olabilirim.
Vildan SOYLU: Japonlardan önce bunu literatüre katabiliriz bence.
Vuslat ARSLAN: Siz de mi aynı dertten muzdaripsiniz? İncir Tarihi’ni okurken de böyle olmuştu bana.
Vildan SOYLU: Hem öyle hem de kitabı lineer okuyamıyorum ben. Mesela Mustafa Öğretmen’in sahnelerini dönüp dönüp okuyorum, sesli okuyorum, şuranın da altı çizilmeliymiş diyorum. İçimde ikinci kitabı okuyacağımız tarihi nasıl bekleyeceğim diyen bir Vildan var, onun yüzünden bitiremiyorum kitabı.
Emre YURTSEVEN: Ben hâlâ İncir Tarihi’ni ara sıra açıp okurum. Haziran ayı kitaplarını alırken hediye etmek için yeniden almıştım. Kargo gelince yine oturup okumaya başladım. Böyle kitaplara takılı kalmaktan diğer kitapları yetiştiremiyorum ama.
Kitap Dünyam Serkan TOKGÖZ: Faruk Duman, İncir Tarihi’nde olduğu gibi grubumuzu yine etkiledi Sus Barbatus! romanıyla. Kitap Dünyam etkinliğimizin anısı olarak bazı yorumları paylaşmak isterim. Öncesinde okuma sürecimizde gerçekleşen beyin fırtınasından bir bölüm paylaşmak isterim:
Hulusi YİĞİT: Faruk Duman’ın İncir Tarihi kitabındaki Cezalı Köy ve Sis Varlıkları Üzerine bölümleri ile Sus Barbatus! kitabındaki bazı bölüm ve karakterlerin benzerliği var mı?
EMRE YURTSEVEN: Evet, aynı köy. Yazar İncir Tarihi söyleşisinde öyle söylemişti.
DESİRE DESİRE: Bu bir teknik midir? Yani aynı mekânı farklı iki eserde kullanmak, yeni / farklı bir mekân oluşturmaktansa aynı mekân üzerine kurgu yapmak?
EMRE YURTSEVEN: Ben içinde kalmış bir ukdedir, diye düşünüyorum. Yazar daha önce kısaca bahsetmiş olduğu bir karakterin, mekânın hikâyesini yeni eserinde daha detaylı işlemek istemiş olabilir.
Vuslat ARSLAN: İncir Tarihinde bir mesel olarak geçiyordu köyler, bu kitabın kurgusunun ilk tohumları orada atılmıştır kafasında yazarın diye düşünebiliriz. Marquez’in de Maconda kasabasında geçen birçok kitabı var. Aklındaki hikâyeye yakıştırmış demek ki. Her seferinde farklı isimler verseydi bu sefer de e bu Maconda, ne gerek vardı başka isme diyebilirdik.
Kitap Dünyam Serkan TOKGÖZ: Eserin içeriği, eserdeki dil kullanımı, eserde geçen doğa, karakter özellikleri, bıraktığı tat vb. birçok konuda bolca konuştuk grubumuzda. İşte bazı yorumlar:
Habibe DUMLUPINAR: Faruk Duman, Artvin’de dinlemiş olduğu bir anıdan yola çıkarak kitabı yazmaya karar vermiş: “Yoksul bir adam, bir domuz avlamaya karar verir…” Anlık bir durum ya da olay onlara ilham oluyor bazen. Ne güzel.
Derya ÇİMEN: Her kete kelimesi geçtiğinde olsa da yesem diyorum…
Pınar BAYRAKDAR GÜN: Yazarın Ardahanlı olduğu kitabın ilk sayfalarında bile belli. Nasıl bir soğuk tasviridir böyle oturduğum yerde titredim.
Şule NERGİZLİOĞLU: Geçen yıl seriyi aldığımda zor bir okuma olacağını düşünmüştüm ama öyle olmadı. İncir Tarihi ile tanıştım yazarla, Sus Barbatus!’u daha çok sevdim. Yazarın diline ve anlatımına bayıldım. Noktalama işaretlerini kullanım şeklini önce garipsedim alışınca hoş geldi.
Betimlemeleri çok iyi doğunun kışını, karını hissettirdi bana.
Türkiye’nin sancılı bir dönemini doğunun çetin kış şartlarıyla etkileyici bir atmosfer, mekân ve karakterlerle anlatmış Faruk Duman.
Vildan SOYLU: Ben de elimden bırakamadım asla. Öyle güzel bir lezzeti vardı ki kitabın kayboldum bazen içinde. Üstelik Erzurum Kars yöresiyle ilgili çok güzel detaylar var. Feselli yediniz mi hayatınızda mesela? Az önce karşılaştım ama İnternete yazınca katmere benzer bir hamur işi tarifi çıkıyor. Sanırım katmerden biraz farklı. Aşırı merak ettim feselliyi.
Betül İNANÇ: Kitabı okurken çokça Yaşar Kemal’i anımsıyorum özellikle İnce Memed eserini. Kitapta bir yerde de geçiyor İnce Memed. Ve kitapta geçen eserleri okumuş olmanın gururunu da ayrıca yaşıyorum: İnce Memed, Oblomov, Yaban…
Kadir DOĞAN: Faruk Duman’ın ülküsü sözü yazıya aktarabilmektir. Kendimize dönüp baktığımızda bu bahsetmiş olduğunuz iç yankıları görebiliyoruz. Konuşmadaki tekrarlar ise sanırım doğuya özgü bir durum. Ben de bir doğulu olarak, büyüklerimizin konuşmalarında, anlatımlarında bu tür tekrarlara çok sık tanık oluyorum. Başta söylediğim gibi, yazar sözü yazıya dönüştürmeden yazmak gayretinde, bu tekrarlar da bu gayretin ürünleridir diye düşünüyorum.
Elif ÖZEN: Şu yufka arası peynir kısımlarını okurken bir tek benim canım çekmiyordur değil mi? Yufka arası göğermiş peynir ve çay hayal ederek okuyorum oraları ben hep. “Kete” kimler biliyor bu enfes tadı? Annem içli (kavrulmuş un) yapardı. Ah Faruk Duman ah ne güzel anılarımı canlandırıyor okurken! Annem hamurun içine un kavururdu sadesi ve cevizlisi de yapılıyormuş ama Sarıkamış’ta unlu yapılırmış daha çok. Kavrulmuş un muhteşem bir lezzet oluyor içinde.
Vuslat ARSLAN: Buzların parçalanıp ışıltılarla etrafa saçılması, suların fışkırması, atların şahlanması, ayaklarıyla havayı dövmeleri, arkadaki arabada buna şahit olan insanlar. Bu nasıl bir sahne, çok ürpertici ama çok da etkileyici!
Kendihalinde Okur: Kurtla Dr. Servet arasında geçen sahneyi resmen iliklerime kadar hissettim. O nasıl gerçekci bir sahne öyle…
Burcu SAVRAN: Yeni kitap almayayım, elimdekileri okuyayım dedikten sonra gidip Sus Barbatus! serisini almam… Yalnız değilim biliyorum.
Nesrin ÇORUH: Faruk Duman’da Yaşar Kemal izleri olsa da Jack London gibi doğa ile hayvan ilişkilerini yansıtan yazarlar ile Emile Zola John Steinbeck gibi realizmdeki detaycı izler de mevcut.
Kadir DOĞAN: Sus Barbatus!’u ben bir ünlem gibi düşünmüştüm hep. Barbatus bir karakter de ona sus dermiş gibi. Biri bana dese ki “bildiğin yanlış” ve ben de oturup kırk yıl düşünsem, o kırk yıla kırk yıl daha da katıp düşünsem, sakallı yaban domuzuna verilen Latince isim olduğu aklımın ucuna dahi gelmezdi.
Kitap bitti ve kendimi çok yorgun hissediyorum. Bildiğiniz kas eklem ağrısı çekiyorum. O domuzu Kenan değil de ben taşıdım sanki.
Elif SAĞLAMDEMİR: Kitap, bir sarıyor elinizden bırakmıyorsunuz. Mesela yürüyen merdivende bir paragraf kaldı bölümün bitmesine diyerek okumaya devam ettim.
Tuğba YILDIRIM: Sus Barbatus!’u Fethiye’den Eskişehir ve Ankara’ya gezmeye çıkarttım. Yolculuk için daha iyi bir kitap olamazdı.
Kendihalinde Okur: Ansiklopedilerin karakola götürülüp tek tek incelenmesi, her cümleden devrimle ilgili bir mana çıkarılması, Gülşen’e yapılan baskı ve işkence o sancılı dönemi yansıtan önemli bir kareydi bence. Dönemin, siyasal rejimin ne kadar tedirgin olduğunun açık bir göstergesidir. Kitapların içeriği, o dönemin rejimi tarafından “sakıncalı” bulunmasının temel nedeni, rejimin kendisinin halktan uzak olması, halkın gerçeklerinden kopuk olmasıdır. Zira sosyalist ideolojinin, göreceli de olsa, eşitlikten, birlikten ve ekonomik refahtan söz etmesi, dönemin siyasal ideolojisi açısından bana göre açık bir tehdit olarak algılanmıştır.
Hulusi YİĞİT: Romanda, kesintili ve tekrarlı bir dil kullanılmış. Romanda ağırlıkla olarak doğaya ilişkin betimlemeler yer almaktaydı. Roman her ne kadar çok fazla sayfadan oluşsa da, konuşma dili ile yazıldığı için okuması daha kolay ve zevkliydi benim için.
Kenan’ın hayalleri peşinden koşması etkiledi beni. Faruk Duman Sus Barbatus’ta soğuğu çok güzel anlatmış.
Kitabı okudukça soğuk damarlarımda dolaşıyordu sanki. Dört senem Kars’ta geçti. Kars’ın havası belli olmaz hiç. Mayıs ayında beyaz örtü ile kaplanır her taraf aniden. Zemheri günlerinde kâbus gibi sarar her yanı. Ben – 40°C’yi yaşadığımda soğuğa karşı ne kadar çaresiz olduğumuzu o zaman idrak etmiştim. Nefes aldıkça, soğuk keskin bir bıçak gibi saplanır boğazınıza.
Esra DEMİRCİ: Faruk Duman’a ilk olarak öyküleri ile başladığımda farklı noktalama işaretleri kullanımı beni şaşırtmış, anlamakta zorluk çekmiştim. Alıştıkça ve kendisinin de sohbet gecesi söylediği gibi kendimi ritme bıraktığımda aslında ne kadar kolay okunduğunu ve kalıplardan çıkıp kendimizi sözün ahengine bırakırsak edebiyatın tadına varacağımızı keşfettim.
Kitaptaki kadın karakterlerin hemen hepsinin güçlü karakterler olarak yazılması ayrıca hoşuma gitti.
Gonca ÖZLER: Kenan maceraya atıldı. Bir yerde Donkişotluk yaptı dedim. Zeynep için çok üzüldüm. Evet, İncir Tarihî güzeldi ama Sus Barbatus! daha güzel. Olaylar çok sade anlatılmış, hiç yormuyor okurken.
Vildan SOYLU: 1979 yılına götürüyor yazar bizi. Erzurum Kars çevresinde olduğunu tahmin ettiğimiz köylere giriyoruz. Yer adlarının yalnızca ilk harfi kullanılmış çünkü. Ama biz kültürden, yemeklerden, atıf yapılan efsanelerden ve yazarın betimleyişinden anlıyoruz. Faruk Duman tam bir tasvir ustası zaten. O kadar güzel betimlemeleri vardı ki olaylar burnumun dibinde oluyormuş gibi hissettim. Olaylar karla kaplı olan Ç.’nin köylerinde geçiyor. Bir yerde Faruk Duman “İnsan sıkışmışlığından kurtulmak için yazıyı kullanmıştır.” nevinde bir şey söylemiş. Bu kitapta da karın insanları evlerine hapsetmesi üzerine kurulu bir sıkışıklık hissi var. O da metafor aslında. Kapalı mekân Türkiye’nin devasa bir hapishaneye dönmeye başladığı o dönemin atmosferini yansıtmak istiyor okurların zihninde. Ne ki Türkiye çok dönem devasa bir hapishaneye döndürülmeye çalışılmıştır. Orhan Kemal Roman Armağanı ve Cevdet Kudret Roman Ödülü alan bir roman bu kitap. Edebiyat ödülleri hep tartışmalıdır gerçi ama Sus Barbatus’un edebiyatımızdaki yeri tartışmasızdır. Bu yüzden mutlaka okunması gerekir diyorum.
Vuslat ARSLAN: Son yüz sayfayı soluğumu tuta tuta, dizlerime vura vura okudum. Nefis bir roman gerçekten. Uzun zamandır bu kadar heyecanlı bir kitap okumamışım, olay örgüsündense mananın kapalı anlatımların hâkim olduğu kitaplardan sonra o kadar güzel geldi ki! Edebî yanıyla, güçlü karakterleri ve kurgusuyla, dili, üslubu her şeyiyle dört dörtlük bir kitaptı benim için.
Başak EKİN: Kitabı çok sevdim. Bire bir yaşadım anlatılanları. Soğuğu, açlığı hissettirdi gerçekten. Faruk Duman bir röportajında Artvin’de bir gece yarısı, köylülerden dinlediğim bir macerayı anlattım diyor. Bir Artvinli olarak mutlu oldum. Kitabı ekstra sevdim.
Emet DENİZCİ: Üslubu konusunda sanırım alıştık ve sevdik. Benim de çok hoşuma gitmeye başladı İncir Tarihi’nden alışkanlıkla… Soğuk, gerçekten soğuktu. Ben hiç o kadar soğuğu yaşamadım. Karlı havaları da çok severim, çocuk gibi mutlu olurum ama kitabı okurken hep düşündüm ben olsam o şartlarda ne yapardım diye… Çok zor… O karda o açlıkta Kenan’a hem ne yapıyorsun sen dedim hem de ne yapsın umut doğdu dedim. Ama Zeynep için daha zordu. Kurda kuşa yem olabilecek bir yerde, öldü mü kaldı mı diye Kenan’ı düşünmek, bir yandan da kızmak…
Merve ÖZKARA: Uzun süredir okumak istiyordum ama korkuyordum. Keşke daha önceden okusaydım çok çok sevdim. Yılın enleri arasına girdi benim için.
Ümmühan TATLIDİL: Bu kitabın evreninden çıkmak istemiyorum. Kitap yanımda yokken sanki kendi köyümden ayrılmışım da şimdi ne yapıyorlar acaba diye merak ediyorum. Bu kadar içine girdiğim hep özlediğim Gazap Üzümleri vardı mesela. İki yıl önce okumuştum. Hâlâ onları da merak etmekteyim.
KİTAP DÜNYAM: Kitaptaki yer isimlerinin neden açıkça belirtilmediği konuşulmuş oradan yakalayayım sohbeti. Ben okurken yer isimlerinin açıkça söylenmemesinden çok büyük haz almıştım. Dağlar, ovalar, nehirler derken zaten harita üzerinde çok net bulunan bu yerleri açıkça söylememek klasik adayı olan bir roman için oldukça evrenselleştirici bir üslup.Çok sevmiştim yerli yabancı okurları aynı potada eritme düşüncesini. Türk okurlar tarafından yerlerin neresi olduğu açıkça anlaşılsa bile bu gizem romanın büyülü gerçekçi havasını dinç tutan ve okurun zihninde bilinçli boşluklar yaratan bir hava yaratmış. Mesela “Ankara’da soğuk bir kış gecesiydi.” cümlesi ile “A.’da soğuk bir kış gecesiydi.” cümlesi çok farklı imajlar yaratıyor zihinde. Birincide soğuk yüzlü, takım elbiseli, resmî bir şehrin soğuğu istemsizce hayal edilirken ikincisinde boşlukta ve özgür bir soğuk bekler okuru. Okur Ankara’da olduğunu bilse de hayalindeki Ankara’da yaşar romanı.
Simge DİPÇİN: Faruk Duman karakterleri o kadar güzel betimlemiş ki. Sanki oradakilerle birlikte ben de yaşadım. Ben de yanlarındaydım. Önceden Hakkari’de Bir Mevsim’i okumuştum. Şehirlerin adı değişse de yaşanan olaylar hep aynı. Yıllar geçse de orada yaşayanların çaresizliği bitmiyor.
Ayça AÇAR: Evet, klasikler çok güzel ama güncelin tadını almak bana bambaşka bir şey öğretti. Yazarlarla aynı çağda yaşamak, bildiğin olayları ya da mekânları onların gözünden görmek inanılmaz bir şey. Özellikle de o satırları yazarken neler yaşadığını, neler düşündüğünü bilmek inanılmaz bir mucizeymiş. Belki bundan yıllar sonra okusam bu kitabı, Duman’ın soğuğu hissetmek için ayakları buzlu suda yazdığını hiç bilmeyecektim.
Manisalı Arı: A. şeklinde yer adı kullanılması bana Reşat Nuri Güntekin vb. gibi Anadolu’yu anlatan yazarları hatırlattı. Sanki Faruk Duman’da bu gruba giriyor, yeri açık söylemeyecek herkesin kendi çağrışımına bırakıyor, Anadolu’daki herhangi bir yeri anlatıyorum, anlattıklarım tüm Anadolu coğrafyasında yaşanmış olabilir, siz ona göre okuyun der gibi.
Nesrin ÇORUH: Bu roman postmodern roman değil ama postmodern romanın bazı özelliklerini taşıyan bir roman. Aslında temelinde toplumcu gerçekçi dediğimiz biraz Marksist sisteme dayanan romanları çağrıştırıyor. Yalnız onların çoğu edebî açıdan zayıf olur. Duman, o tür roman anlayışını dil üzerinde çalışarak, edebî bir dil yaratarak modern teknikler kullanarak yazmış. Büyülü gerçeklik de vardı mesela Barbatus’ un ruhunun başkalarına geçmesi vb. Faruk Duman’ın bana göre en büyük özelliği hem edebî geleneği çok iyi bilmesi hem de dünya edebiyatı teknikleri ile geleneği birleştirmesi ve ayrıca yeni bir dil yaratması. Sus Barbatus!’ta yazarın romanını bir yanıyla modern anlatılara yaslarken, diğer yanıyla yaşadığı coğrafyanın anlatı geleneğine yüz çevirmemesi, bilakis romanın Doğu anlatı geleneklerine yaslanması romana ayrıca bir değer katmış. Kenan ile Zeynep’i okurken bazen halk hikâyelerimizden Kerem ile Aslı’yı, Ferhat ile Şirin’i, Tahir ile Zühre’yi bazen ise Leyla ile Mecnun gibi aşk mesnevilerinin kokusunu duydum. Bazen Doğu bölgelerimizin güçlü âşıklarından nice hikâyeler dinledim sanki. Dede Korkut hikâyelerinin tadını aldım zaman zaman, Binbir Gece Masaları’na eşlik ettim. Kenan’ın temiz kalbinde, sözlerinde Bektaşi kültürünün safiyâne tavrını gördüm, zaman zaman Mevleviliğin “Kim olursan yine gel!” felsefesini gördüm bir kahvecinin tavrında. Özetle, Sus Barbatus!, son yıllarda okuduğum en iyi romanlar arasında yerini aldı.Çok iddialı olacak belki ama Faruk Duman Türk edebiyatı tarihinde yerini alacak önemli yazarlarımızdan birisi ayrıca beş on yıla kadar Türk Dili ve Edebiyatı dersi kitaplarına gireceğini düşünüyorum.
Sus Barbatus! serisi iyi her kitap kurdunun kütüphanesinde olmalı bence.
Ünlem işareti ile kitabın ismini bir emir cümlesi olarak çağrışıma dönüştürüyor. Sanki ayrı iki kelime gibi. Barbatus isimli bir başkaraktere sus emri veriliyor adeta. Sus daha fazla anlatma… Sus Barbatus’un o sakallı yaban domuzunun aslında Latince adı olduğunu görüyoruz. Faruk Duman, bu adın sonuna bir ünlem işareti koyarak domuz türünün adını cümle haline getirerek güzel bir kelime oyunu da yapmış. Kitabın baştan sona büyük bir üslup işçiliği ile yazıldığını söylemem gerekiyor. İyi bir Türkçe roman okumak istiyorsanız “Sus Barbatus!”a mutlaka uzanmalısınız.