Teknolojinin gelişmesiyle her şey giderek sanallaşıyor; bir tek şey dışında. Uzaktan çalışıyoruz, uzaktan eğitim görüyoruz, uzaktan tarif alıyoruz, uzaktan ziyaret ediyoruz, uzaktan ameliyatlar yapılıyor, bizde de doktor muayenesi başladı. Her şey mümkün uzaktan. Her şeyi yapabilirsiniz, sadece ama sadece gezmeyi görmeyi yaşamayı (bir anlamda seyahat özgürlüğünü) sanal olarak yapamazsınız. Hiçbir şey (hiçbir şey demeyelim, bir şey var) …gezip görmenin yerini tutmaz.
Daha önceki iki kitabından farklı olarak bu kez kurguya yönelen Burçak Gönül, kısa cümlelerle okurun ilgisini çektiği gibi kendi düş(ünce)leriyle yepyeni yorum fırsatı yaratıyor. İşte, o “bir şey” edebiyatın gücü, yukarıdaki cümleye cevap. Bilindiği gibi kitap (edebiyat yani) imaj yaratır, oysa film (veya televizyon), imajın imajı olmayacağı için hayal gücünü desteklemez. En tam da o nedenle Asuman’ın, ödül de kazansa blogu televizyon programından çok daha keyif verir.
Ne varsa “aşk”ta var…
Televizyon programcısı Asuman’ın dünyanın dört bir yanına yaptığı gezilerle birlikte yaşadıkları (tabii ki, adından da belli: aşk) anlatılıyor. Asuman, başarılı bir kadın, ödüllü de… Çekici olduğu apaçık. Ancak işine odaklı, -tek çocuk olduğu için- kendisince yalnızlığı seven bir kadın. Zaten yurtiçinde pek fazla kal(a)mıyor, çekimler, montaj derken günler su gibi akıp gidiyor. Kameramanı Egemen’le, şairin şiirce, “kelimesiz anlaşırız” dediği kadar uyumlu çalışıyorlar. Gittikleri yerlerde ilginç ayrıntılar yakalayıp anlatıyorlar. Egemen de başarılı bir kameraman, kendini işine adamış, görüntünün hakkını verdiği gibi anlatılanları destekliyor öne çıkardıklarıyla… Tabii ki, ne varsa “aşk”ta var, platonik olsa bile.
Bir yol ayrımı…
Asuman’ın ailesinden çok anneannesini sevdiğini, Naz adlı arkadaşıyla sırdaş olduğunu, her ne yaparsa yapsın onlara her şeyi -olduğu gibi- anlattığını, duygularını saklamadığını öğreniyoruz. Program dışındaki yaşam bu çerçevede sürerken gezdikleri yerleri, gördüklerini, yedikleri ilginç egzotik yiyecekleri bizlere de anlatıyor. Hatta ağzı sulanan okur için tarifler de yer alıyor kitabın sonunda.
Kendince, ekonomik olanakları yettiğince gezmeyi seven Asuman, aslında “gökyüzünü rehber edinmiş” bir blogger. Duygularını saklayıp, ileride hatırlamak için gezdiği yerleri, gördüklerini betimliyor daha çok… Ama televizyoncular onu bulunca (keşfedince mi demeliydim) programcı oluyor; yine kısa cümlelerle, yine can alıcı ayrıntılarla devam ediyor o güçlü betimlemeleri…
Televizyon programında da sadece gördüklerini değil, öncesini, öyküsünü de anlatıyor. İnsanların sosyal, siyasal, ekonomik yaşamları yanı sıra inançlarını da temelinden anlatıyor. Örneğin Bahailik: Allah birdir, insanlık âlemi birdir. Din, bilim ve akıl uyum içinde olmalıdır. Kadın erkek eşittir. Irksal, dinsel, etnik bağnazlıklar terk edilmelidir, genel barış için çalışılmalıdır.
Tac Mahal’i anlatırken, güneşin ışıklarıyla renklerin oynaşmasının duyguların değişimini yansıttığını, dünyanın dört bir yanından fillerle taşınan değerli taşlarla yirmi iki yıl süren yapımının Şah Cihan’ı tahtından ettiğini; Osmanlı’da padişah gözdelerinin farklı dinlerden olduğunu, bunun da karma bir inanç sistemi oluşturduğunu da belirtiyor.
O kadar çok şey var ki… Kimi ülkelerde bizim yediklerimizin yanından geçmeyecek yiyeceklerin alabildiğine sevildiğini, duyduğumuzda midemizin kalktığı yiyeceklerin ise en pahalı grupta olduğunu da…
Aşk da dâhil seyahatlere…
Ayağımın Tozuyla Aşk, bir yanıyla okur odaklı bir roman, ama diğer yanıyla güçlü, ayakları yere basan bir kadının yaşama bakışını taşıyan bir aşk öyküsü… Aşk bu; ayaklarını yerden keser insanın, ne kadar sağlam bassanız da. Hoş bir duygu aktarımı aslında; okur açısından da önünü ardını, geçmişiyle geleceğini irdeleyeceği, kendi yaşamına uyarlayacağı…
Bir yanda karizmatik, zengin ve bir kadını nasıl mutlu edeceğini bilen bir erkek; diğer yanda sakinliğiyle, duygusallığıyla sınırlarını bilen bir başkası. Hangisini seçmeli? Belki göz alıcılığıyla karizmatik olan öne çıkıyor, ama üşümesin diye üstünü örtenin duygusu içten içe sarıp sarmalıyor. Hangisi? Okurken siz de hak vereceksiniz kararına…
Gezmenin doyulmaz hazzıyla aşkın güzelliği
Burçak Gönül, iki ucu çok güzel buluşturuyor romanında. Gezip görmenin o doyulmaz hazzıyla aşkın, o başında bahar rüzgârları estiren uçarılığını birbiriyle buluşturuyor. Bir sarmal büyüyor okurun gözünde de…
Bir terazinin iki kefesine konan iki erkek; hangisi ağır basar sizce? Zengin, şaşaalı, iyi sarıp sarmalasa da bir şeylerin (belki de duygu yoğunluğunun) yanlış olduğunu hissettiren mi, aşkla dolu olan ile duygusunu içten içe yaşayan, sessiz sözcüklerle ifade eden, duyarlı, ilgili saygılı ve sevecen olan mı? Bu arada, “hamam böceği” betimlemesini kitaptan okumalısınız.
Şöyle diyor, “Hayatta yaptıklarımızdan değil, yapmadıklarımızdan dolayı pişman oluruz.” O yüzden tehlikeli görünse de adrenalinini yükselten insanın derin nefes almasına sebep olan, kanını hızlandıran dönme dolap gibi lunaparklarda uçan, giderken ters dönen, hızdan insanın başını döndüren o ‘roller’lar hatta teleferikler, gökyüzünde uçarmışçasına heyecanlandıran salıncaklara bineriz, korkudan ödümüz patlasa da… O heyecanı yaşamak değil yaşamamak pişmanlıktır.
Ayağımın Tozuyla Aşk
Burçak Gönül
Roman
Remzi Kitabevi, Mayıs 2024, 215 s.